
Dünyadaki en büyük kıtlık
18 Eylül 2016
Masumi Toyotome adlı bir Japon bir makale yazıyor: ‘’Three Kinds of Love’’ (InterVarsity Press, 2005) (Sevginin Üç Türü). Ancak broşür Türkçe’ye ‘’Her Şeye Rağmen Sevgi’’ (GDK Yayınları, 2014) diye bir broşür olarak çevriliyor.
Masumi Toyotome’nin sevginin üç türü hakkındaki düşüncesini Türkçe çevirisinden özetleyerek aktarıyorum.
Üç Tür Sevgi
Dünyada sevilmek istemeyecek kişi hemen hemen yok gibidir. Biri tarafından sevilmenin vereceği güven ve tatmin duygusu mutlu bir yaşamın temelini oluşturur.
Buna karşın sevgi ve sevgiyi nasıl aramamız gerektiği gibi konularda pek az bilgiye sahibiz. Sevginin ne olduğunun bize anlaşılır bir dille anlatıldığı enderdir. Sevgi hakkında verilen bir kursa katılan ya da bu konuda yardımcı olabilecek bir kitap okumuş olanların sayıları da çok sayılmaz. Yaşam için bu kadar önemli ve gerekli olan bir konu, gariptir ki, eğitimde de ihmal edilmiştir.
Kimileri, her ne kadar daha birçok sevgi türünün varlığını ileri sürmekteyse de bizler en azından üç tür sevginin olduğunu söyleyebiliriz. Bu üç tür sevgiyi inceleyip, tartışmak herhalde faydalı olacaktır. Kişinin mutluluğu bu sevgi türleri arasından hangisini aradığına bağlı olabilir.
“Eğer” Türü Sevgi
Ben bu türlerden birincisine, “eğer” türü sevgi diyorum. Bu, eğer belli bazı beklentileri karşılarsak bize verilecek olan sevgidir. “Eğer iyi olursan baban seni sever.” “Eğer başarılı ve önemli bir kişi olursan, seni severim.” “Eğer bir koca olarak benim beklentilerimi karşılarsan, sana sadık bir eş olurum.” En çok rastlanan tür sevgi de budur ve bazı kişiler bu sevgiden başka bir sevgiyi bilmezler. Bu, adeta bir karşılık bekleyen ve şarta bağlı bir sevgi olup, sevenin istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgidir. Nedeni ve şekli bakımından bencildir. Amacı ise, sevgi karşılığında bir şey kazanmaktır.
Bu tür sevgi, en ucuz şekliyle, bayağı, seviyesiz film, dergi ve romanlarda rastladığımız sevgidir. “Benim arzularımı tatmin edersen seni severim.”
Birçok evlilik de, bu “eğer” türü sevgi üzerine kurulmuş olduğundan yıkılarak, ayrılıkla sonuçlanır. Çoğu kez genç gelin ya da damat, eşinin o an ki gerçek haline değil, onun imgesel, abartılmış romantik görüntüsüne âşık olmuştur. Düş kırıklığı başladığı ve beklentiler gerçekleşmediğinde ise, önceki sevgi nefrete dönüşür. Daha da kötüsü, şurası bir gerçektir ki, bu durumdan her ikisi de sorumlu değildir. Çünkü ikisi de “eğer” türü sevgiden başka bir sevginin de olabileceğini aklına bile getirmemiştir.
Hatta bazen de, sevgilerin en saf ve temizi sayılan anne-babaların çocuklarına yönelik sevgileri bile, bu “eğer” türü sevgiden başka bir şey değildir.
Hepimiz bu “eğer” türü sevgiden daha üstün bir sevgi arayışı içindeyizdir.
“Çünkü” Türü Sevgi
İkinci sevgi türünü, “çünkü” sevgisi diye adlandıracağım. Bu tür sevgide kişi, “bir şey olduğu” ya da “bir şeye sahip olduğu” ya da “bir şey yaptığı” için sevilmektedir. Başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe veya bir koşula bağlıdır. “Seni seviyorum çünkü çok güzelsin.” “Seni seviyorum çünkü diğer kişilerden o kadar farklı, o kadar popüler, o kadar zengin ve o kadar ünlüsün ki....” “Seni seviyorum çünkü bana güven veriyorsun.” “Seni seviyorum çünkü üstü açılan bir araban var ve beni harika, romantik yerlere götürüyorsun!” Bu ilginç sözcükleri biraz alaycı bir gülümsemeyle karşılayabiliriz. Fakat bizler de başka birini sık sık onda gördüğümüz ve onu sevmemize neden olan bir şeyden ötürü ya da o kişi bizim sevgimizi herhangi bir şekilde kazandığı için severiz.
Bu tür sevgi, “eğer” türü sevgiye tercih edilebilir. Kazanılması gereken “eğer” türü sevgi, büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. Ama, bir nitelik sahibi olduğumuzdan ötürü sevilmemiz hoş bir şeydir. Eğer birisi bizi olduğumuz gibi kabul edip sevebilse sevgiyi elde etmek için o kadar uğraşmazdık. Varlığımızda, sevilmemize neden olan bir şeyler bulunduğunu düşünmek bizi rahatlatırdı. Ancak çok geçmeden bu şekilde sevilmenin “eğer” türünde sevgiyi kazanmaya çalışmaktan pek de farklı olmadığını görürüz. İnsanların bizi “bir şey” olduğumuzdan ötürü sevmeleri bizi çok mutlu kıldığı için ve önemli olmanın gitgide büyüyen hissini aradığımızdan ve böylelikle daha çok insanın bizi seveceğini düşündüğümüzden hayranlarımıza yenilerini eklemek için büyük bir çaba harcarız.
Sevilecek niteliklere bizden daha fazla sahip olan biri çıkarsa, bizi sevenlerin bu yeni geleni bizden daha çok sevmelerinden korkarız. Böylece, yaşamımıza rekabet ve sonsuzca sevgi kazanma gayretkeşliği girmiş olur. Ailenin küçük çocuğu, yeni doğan bebeğe içerler. Sınıfın en güzel kızı, yeni gelen güzel kıza içerler. Bir delikanlı daha gösterişli bir arabaya sahip olan başka bir delikanlıya içerler. Evli bir kadın, kocasının çekici ve düzenli sekreterine içerler. O halde, bu tür sevgide bir güven duygusu bulunabilir mi?
Bu “çünkü” türü sevginin güvensizlik doğurmasının iki ayrı nedeni daha vardır. Birincisi, bizi seven kişinin düşündüğü gibi gerçekten sevilebilecek biri olmama korkusudur. Tüm insanların kişiliklerinin iki yanı vardır: Bunlardan biri diğerlerine gösterdiğimiz yanımız, diğeri ise, yalnızca kendimizin bildiği tarafımızdır. İşte bizi sevenlerin, kişiliğimizle düş kırıklığına uğrayıp bizi reddetmeleri korkusuyla bu ikinci yanımızı gizleyebilmek için sürekli tetikteyizdir.
Bu tür sevginin bir diğer güvensizlik duygusu da ileride kişiliğimizin değişikliğe uğrayabileceği ve bir gün artık şimdiki gibi sevilmeme korkusudur. Japonya’da çok güzel bir genç kadın bir kuru temizleme müessesesinde çalışıyormuş. Bir gün kazan patlamış ve sıcak sıvı yüzünü, gözünü ve ellerini yakmış. Yüz hatları öylesine bozulmuş ki, hastanedeyken yüzünü sürekli saklamış ve doktordan başka kimsenin yüzünü görmesine izin vermemiş. Nişanlısı, nişanı bozup onu terk etmiş. Sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik üstüne bina edilmiş olduğundan, bir günde yok olmuş. Güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış.
Toplumumuzdaki, sevgilerin çoğu bu türdedir ve bizi devamlılığının sağlamlığı konusunda kuşkuya düşürür. Peki öyleyse bunlardan başka bir tür sevgi de var mıdır?
“Rağmen” Türü Sevgi
Üçüncü tür sevgi, benim “rağmen” türü diye adlandırdığım türdür. Bir koşula bağlı olmadığı ve karşılığında bir şey beklenmediği için “eğer” türü sevgiden farklıdır.
Sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için de “çünkü” türü sevgiyle bir değildir. Bu üçüncü tür sevgide, kişi bir şey olduğu için değil, bir şey olmasına rağmen sevilir. Kişi, dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir ve bu “rağmen” türü sevgiyle karşılaştığında yine de sevilebilir. Buna layık değildir. İyi, çekici ya da zengin bir konum edinerek bu sevgiyi kazanması gerekmez. Kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, tamamen sevilir. Bütünüyle değersiz biri gibi görünebilir ama çok değerli biri gibi yine de sevilir.
Yüreklerimizin en çok susadığı sevgi türü de budur. Farkında olsanız da olmasanız da bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir. Bunu nasıl mı söyleyebiliyorum? Size sadece bir tek soru sormama izin verin. Kalbinizin derinliklerinde dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi gerçekten sevmediğini düşünseydiniz yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz? Kendi kendinize “Yaşamanın ne yararı var?” diye sormaz mıydınız?
Şu anda, dünyada en sevdiğiniz kişiyle çok kötü bir kavga ettiğinizi ve onun sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün; dünya birdenbire başınızın üstüne çökmez miydi? Ve artık bir gün bile yaşayamayacağınızı düşünmez miydiniz? Orta karar bir mutluluğunuz olduğunu düşünüp yaşamınızı günden güne sürdürmekte bile olsanız, eğer günün birinde birisinin çıkarak sizi gerçek, derin ve doyurucu bir sevgiyle seveceği hakkında umudunuz olmasaydı, kalan hayatınızı nasıl yaşayabilirdiniz? Belki de kendinizi umutsuzluğa kaptırıp yaşamınıza son verirdiniz, ya da kendinizi iyice dağıtır ve yaşayan bir ölü gibi oluncaya dek bu yaşamı sürdürürdünüz.
Bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni ya bu “rağmen” türü sevgiyi birinden şu anda görmeniz, ya da bir gün bu tür bir sevgiyi bulma umudunuzun varlığıdır. Ama bugün içinde yaşadığımız toplumda, bizi bütünüyle doyuracak şekliyle bu sevgiyi bulamayız. Çünkü herkesin buna gereksinimi vardır ve kimsede fazlası olmadığından başkalarına veremez. Yakınımızda olan, sevdiğimiz birinin bize bu sevgiyi vermesini bekleriz ama o kişi de aynı şeyi başka birisinden beklemektedir. Sevgiyi bu dünyada, sadece açlığımızı bir parça bastırıp gelecek olan sevgiye iştahımızı kabartacak ve buna ne kadar gereksinimimiz olduğunu görecek kadar tadabiliriz.
Dünyadaki en büyük kıtlık, bu “rağmen” türü sevginin yeterince olmayışıdır.
Broşürden aldığım özet bu kadar. Bu söz de benden olsun: ‘’Dünyanın en bedbaht insanı, sevilmeyen değil, sevmeyen insandır!’’
Osman AYDOĞAN