• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi6
Bugün Toplam1112
Toplam Ziyaret2919315

Olvido


Olvido


15 Ağustos 2021


Sitemi takip edenler bilirler; sitemde bir ‘’şiir’’ bölümü bulunuyor… Bu bölümde Turgut Uyar’dan Muhyiddin Abdal’a, Hayyam’dan Tevfik Fikret’e, Vedat Türkali’den Nâzım Hikmet’e, Attila İlhan’den Ahmet Hâşim’e ve tabii ki çok daha fazla şairlerin şiirlerini paylaşıyorum… Daha yenilerde Halide Nusret’in ‘’Git Bahâr’’ ve Can Yücel’in ‘’Buluşmak Üzere’’ isimli şiirlerini paylaşmıştım… Tabii ki de uzun uzun da şiirleri anlatıyorum…

Şiir üzerine

Çünkü şiirin ufuklar açtığını, ufkun bilinmedik gerçeklerinin alanına yelken açtığını, şiirdeki anlamın da şiirin sunduğu imgeden, hayalden kaynaklandığını, şiirin yaşamın anlamını aradığını, araştırdığını düşünüyorum. Yaşamın anlamını araştırmak da hem felsefenin hem de şiirin ve sanatın en başlıca işi olduğunu değerlendiriyorum. Aslında, söz konusu "anlam"ın da felsefe, şiir ve sanat aracılığıyla ''insan''ı aramak ve anlamak olduğunu değerlendiriyorum. Bu nedenle şiir felsefeye ve metafiziğe yakın duruyor diye kıymetlendiriyorum. Tüm bu çerçevede ise şair; kendi ruhunu bulan insan, şiir okuyan ise kendi ruhunu arayan insandır diye düşünüyorum. Şiiri; duygudan yoksun olmayan düşünce ve düşünceden yoksun olmayan duygudur diye kabul ediyorum… Ve şiirin her okunuşunda yeniden yeni bir anlamla yazıldığını, okuyanın ona her okuyuşunda yeni ve farklı anlamlar yüklediğine inanıyorum...

19. yüzyılın en önemli Fransız şairlerinden Charles Baudelaire şiir konusunda şöyle diyor; “Ekmek yemeden üç gün hayatta kalabilirsiniz. Şiirden mahrum kalarak bir gün bile yaşayabilmeniz imkânsız ve bunun aksini her kim iddia ederse hata içindedir…’’ 

Mademki şiirden mahrum kalarak bir gün bile yaşayabilmemiz imkânsız ve bunun aksini her kim iddia ederse hata içindedir, o zaman ben de bugüne şiirle devam edeyim istiyorum… Bugün de şiirlerin en güzellerinden birisini anlatacağım…

Olvido

Melih Cevdet Anday bir yazısında şöyle yazıyor; ‘’Türk toplumundaki felsefe eksikliğini Türk şiiri gidermiştir.’’ Melih Cevdet Anday’ın bu sözünü doğrularcasına ‘’Fahriye Abla’’sıyla tanıdığımız Ahmet Muhip Dıranas’ın felsefi derinliği olan harika bir şiiri bulunuyor: ‘’Olvido’’... Aynı zamanda benim şiir hakkındaki düşüncelerimin tamamını içinde somutlaştırmış bir şiirdir ‘’Olvido’’…

‘’Olvido’’ olarak yazıldığında "unuturum", ‘’olvidó’’ olarak yazıldığında ise "o unuttu", isim olarak ‘’el Ovido’’ kullanıldığında ise unutulmuşluk, meçhullük, yitiklik anlamına gelen bir İspanyolca sözcüktür ‘’Olvido’’...

Cemal Süreya'ya göre, Dıranas'ın şiirleri arasında 19. yüzyılın önemli Fransız şairlerinden Charles Baudelaire karamsarlığının ve iç sıkıntısının en çok hissedildiği şiirdir ‘’Olvido’’... 

Edip Cansever'in en sevdiği şiirlerden birisidir ‘’Olvido’’… Edip Cansever’e göre şiirimizin klasiklerinden, köşe taşlarından birisi, en başlarda gelenidir ‘’Olvido’’…  Edip Cansever'in; ''Bildiğim tek şey, yaşlanmayan bir şiirdir 'Olvido', Türk şiirinin başyapıtlarından biridir'' diye tanımladığı şiirdir ‘’Olvido’’...

Edip Cansever ‘’Şiiri Şiirle Ölçmek’’ (Yapı Kredi Yayınları, 2009) adlı kitabında şunları yazıyor ‘’Olvido’’ için: “ 'İşte böyle kendime hayatımı anlatıyorum' diyen Nietzsche, ekler gibidir. 'Fısıldanan sözlerdir fırtınayı getiren; güvercin ayaklarıyla gelen düşünceler yönetir dünyayı.' Bu sözleri bir an için şiire uygulayabilirsek, karşımıza sık sık çıkacak şiirlerden biri de 'Olvido'dur diyebilirim. Gerçekten de bütün dizeler güvercin ayaklarıyla doluşuyor şiire: Usul usul, sokulgan, biraz da ürkek. Ama bir toz ve tüy karışımını havalandırıyor gene de. Sessizliğin katılığı, sessizliğin yumuşaklığı bu... Sonra? Başlıyor yaşamını anlatmaya. Kime? Kime olacak, kendi yaşamını kendine. Dış dünya ile bir diyalog kurmuyor Dıranas. Kurmasın! Nasıl olsa fısıltılarla gelen o ürpertili monoloğu duyuyoruz biz. Ölüsüne iç çeken, yasını içine akıtan bir tragedya kişisi gibi konuşuyor kendi kendisiyle. Adı olmayan bir mevsimin içinde sanki haziransız, eylülsüz…''

Adı olmayan bir mevsimin içinde sanki haziransız, eylülsüz bir şiirdir ‘’Olvido’’... Türkçenin en kederli, en hüzünlü, en duygusal, en yumuşak ve en güzel bir şiiridir ‘’Olvido’’… Unutmanın sanki gamları, kederleri alacakmışçasına unutuşa en güzel seslenen bir şiiridir ‘’Olvido’’… Hava kararınca çöken aşk acısını, yalnızlığı, gamı, kederi, endişeyi ve bunlardan kurtulma çabasını en güzel anlatan bir şiirdir ‘’Olvido’’...  Yalnızlığın başka hiçbir şiir tarafından bu kadar güzel anlatılamadığı bir şiirdir ‘’Olvido’’… Freud'un; ''Gerçeğin sesi yavaş çıkar'' sözünü haykırırcasına sizi rahatsız etmeden gerçekleri usul usul, sessiz sessiz, için için anlatan bir şiirdir ‘’Olvido’’... İçinizdeki o ince ve o derin hüznünüzün en somut yansımasıdır ‘’Olvido’’…

Kızarmış, sararmış, solmuş sonbahar yapraklarının dallarından kopup salına salına düşüşü gibi içinizdeki karamsarlığı, kasveti, kederi, hüznü, yalnızlığı alıp salına salına yok oluşa gönderen bir şiirdir ‘’Olvido’’...

‘’Olvido’’da akşamüstüler hoyrat oluyor… ‘’Olvido’’da gün, yalnızlığımızla doldurup her tarafı, gitti mi saltanatıyla gidiyor… ‘’Olvido’'da pişmanlıklar insanın ruhuna dalga dalga hücum ediyor… ‘’Olvido’’da ruh atılan oklarla delik deşik oluyor... ‘’Olvido'’da aşkın güzelliği söylenmeyişinde ifade ediliyor… ''Olvido''da şiirler kâğıtlarda yarım bırakılıyor... ‘’Olvido'’da bir gülüşü olsun görülmemiş kadın aşkın aynasında ölümsüzleşiyor… ‘’Olvido'’da unutuşun, bizi gamlardan, kederlerden kurtarması isteniyor...

Her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olan bir şiir oluyor ‘’Olvido’’…

Osman AYDOĞAN

Olvido

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! Ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! Kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! Kurtar bu gamlardan beni.

Ahmet Muhip DIRANAS



Yorumlar - Yorum Yaz