
Devlet ve Denetim
13 Aralık 2025
2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi
2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonuna 23 Ekim 2025 tarihinde sunuluyor, bütçe teklifinin komisyondaki görüşmeleri 28 Kasım 2025 Cuma günü tamamlanıyor, bütçe geneli üzerindeki tartışmalar ise 30 Ekim 2025 tarihinde yapılıyor. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, kamu idarelerinin ve bakanlıkların bütçelerinin görüşülmesi ise 31 Ekim’ 2025 tarihinde başlıyor ve Kasım ayı boyunca devam ediyor. Bütçe, Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeler tamamlandıktan sonra 08 Aralık 2025 Pazartesi günü TBMM Genel Kurulu’na sunuluyor. Genel Kurul’un bütçe değerlendirmesinin 21 Aralık 2025 tarihine kadar devam etmesi bekleniyor.
Bütçeye eklenmek istene üst düzey bürokratlara aylık 30.000 TL seyyanen zam önerisi
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda, 2026 yılı bütçe kanun teklifinin maddeleri üzerinde görüşmeler sırasında bazı kadro ve yöneticilerin malî haklarında düzenleme yapılmasına ilişkin önerge, 01 Aralık 2025 tarihinde oy birliğiyle kabul ediliyor. Kabul edilen önergede, 375 sayılı KHK'ye ekli ilgili cetvelde yer alan kariyer meslek kadrolarında bulunanlar ve malî hakları mevzuatı uyarınca ilgili cetvelde yer alan kadrolar esas veya emsal alınarak belirlenenler ile bazı yöneticilerin malî haklarında düzenleme yapılması öngörülüyor.
Meclis Başkanlığı’na sunulan ve komisyondan hızla geçen düzenleme, kamuda görev yapan genel müdürler, daire başkanları, kurum başkanları, il müdürleri ile müfettişler ve '’kariyer meslek’' olarak adlandırılan uzmanların maaşlarına brüt 30 bin TL ek ödeme yapılmasını öngörüyor. Düzenleme, yaklaşık 30 bin kamu çalışanını ilgilendiriyor.
Ancak, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilmesine rağmen bu düzenleme kamuoyunda büyük tepki çekiyor. Bu tepkilere; bazı kariyer meslek mensuplarının kapsam dışında kalmaları, merkez teşkilatı- taşra teşkilatı ayrımı yapılarak taşra teşkilatlarında çalışanların kapsam dışında kalmaları, seyyanen zammın bazı bürokratlar için 40 bin liraya ulaşması, bu zammın “maaş gibi ek zam” olması ve neticede düzenlemeden kamu personelinin büyük bir bölümünün yararlanamayacak olması gibi nedenler gösteriliyor.
Düzenleme şu anda Bütçe Yasa Teklifi’ne eklenmiş durumda bulunuyor. Ancak anayasaya göre böyle bir düzenlemenin Bütçe Yasası’na eklenemeyeceğine dikkat çekiliyor. Anayasaya göre Bütçe Yasası’na bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamıyor. Düzenlemenin bu şekilde yasalaşması halinde ilerleyen dönemde AYM’den döneceğine de vurgu yapılıyor. Bu nedenle düzenlemenin 04 Aralık 2025 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen “vergi torba teklifinin” içerisine eklenmesi gündeme geliyor. Ancak bu kez iktidar ve muhalefet anlaşamıyor. Muhalefet kapsamın genişlemesini istiyor. Düzenlemenin adaletsizlik yaratacağı, çalışma barışını bozacağına işaret ediliyor. Bu konuda kapsamlı bir düzenleme yapılması gerektiği belirtiliyor. Tartışmalar nedeniyle düzenlemenin “vergi torba teklifinin” içerisine konulmasından da vazgeçiliyor.
Sonuç olarak tepki çeken yönetici ve uzman pozisyonlarındaki personele 30 bin TL seyyanen zam teklifinden vazgeçiliyor.
Seyyanen zam teklifinden vazgeçilse de bu düzenleme halen 2026 Yılı Bütçe Yasa Teklifi’nin içerisinde yer alıyor. Bütçe, 8 Aralık’tan itibaren TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanıyor. Görüşmeler sırasında bu düzenlemenin önerge ile tekliften çıkartılması bekleniyor. Bundan sonra kamu personeliyle ilgili kapsamlı bir teklifin hazırlanması ve daha sonrasında yeni bir teklifin gelmesi bekleniyor.
Ancak her zaman olduğu gibi bu konuda da Devlet Personel Kanunu’na işlevsel olarak bakılmıyor. Bahsi geçen düzenleme, kamuda görev yapan genel müdürler, daire başkanları, kurum başkanları, il müdürleri ile müfettişler ve '’kariyer meslek’' olarak adlandırılan uzmanların tamamını kapsıyor. Oysa devlet işinde bazı görevler bulunuyor ki, dışarıdan bakıldığında yalnızca bir maaş kalemi gibi görünüyor; içeriden bakıldığında ise altında devletin bütün ağırlığı, sorumluluğu ve hukuki riski bulunuyor. Denetim ve teftiş yapan kadrolar bu görevlerin başında geliyor.
2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifinin; TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi esnasında, gerek bahsettiğim üst düzey bürokratlara aylık 30.000 TL seyyanen zam önerisinin tartışılması esnasında ve gerekse de TBMM Genel Kurulu’nda yapılan görüşülmesi esnasında özellikle muhalefet milletvekilleri tarafından ‘’yürütmenin denetimi’’ konusu gündeme getiriliyor.
Dolayısıyla bu düzenlemede o kadar unvan arasında kaynayan ‘’denetim kadroları’’nı bir gözden geçirmemiz gerekiyor.
Türk bürokrasisinde denetim hizmetleri
Önce şu vahim tespiti vurgulamamız gerekiyor: Türk bürokrasisinde denetim hizmetleri sınıfı bulunuyor mu? Ne yazık ki, Türk bürokrasisinde “Denetim Hizmetleri Sınıfı” diye ayrı bir hizmet sınıfı bulunmuyor.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda hizmet sınıfları olarak şunlar yer alıyor: Genel idare hizmetleri, teknik hizmetler, sağlık hizmetleri, eğitim ve öğretim hizmetleri, avukatlık hizmetleri, din hizmetleri, emniyet hizmetleri, yardımcı hizmetler, mülki idare amirliği, millî istihbarat hizmetleri, jandarma hizmetleri, sahil güvenlik hizmetleri, uzman erbaşlar ve koruma ve güvenlik hizmetleri.
Görüldüğü gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda hizmet sınıfları içinde her sınıf bulunuyor ancak bu sınıfların içinde "Denetim Hizmetleri Sınıfı" bulunmuyor.
Müfettiş, müfettiş yardımcısı, denetçi, kontrolör gibi tüm denetim kadroları ‘’Genel İdare Hizmetleri Sınıfı’’ içinde yer alıyor. Bazı kurumların iç yapılarında “denetim hizmetleri birimi / başkanlığı / başmüfettişlik” gibi ifadeler geçiyor, ancak bunlar idari yapılanmanın adları oluyor.
Denetim Kadrolarında Yetki–Sorumluluk Dengesi ve Özlük Hakları Çerçevesinde Yapısal Değerlendirme
Bugün Türkiye’de bir müfettişin, denetçinin attığı imza; sıradan bir idari işlem değil, kamu zararı, müteselsil sorumluluk, yıllarca sürebilecek yargısal süreçler ve mesleki itibar riskleriyle dolu ağır bir yük taşıyor. Tek bir cümlesi bile milyonluk kaynakların akışını değiştirebilen raporlar hazırlayan bu kadroların görev yapısı, dünyanın hiçbir gelişmiş kamu yönetiminde “genel idari hizmetler” kapsamında değerlendirilmiyor. Çünkü bu nitelikteki yetki ve sorumluluk, özel bir statü, güçlü bir koruma ve bağımsız bir ücret skalası gerektiriyor.
Denetim kadrolarında görev yapan müfettişlerin aldıkları ücretleri inceleyecek olursak çok vahim bir tablo ortaya çıkıyor. Ocak 2012–Temmuz 2025 döneminde birinci sınıf hâkim ve savcı maaşlarının maaşları 27 kat, doktorların maaşları 36 kat, öğretmen ve araştırma görevlilerinin maaşları 34 kat, asgari ücretlilerin maaşları ise 35 kat artarken aynı dönemde müfettiş ve uzman maaşlarının yalnızca 21 kat artırıldığı gözüküyor. Bugün denetim kadrolarında görev yapan müfettişlerin net maaşları, kurumlara göre değişmekle birlikte genel olarak 58.000 TL ile 72.000 TL bandında seyrediyor. Bu rakam; sürekli seyahat gerektiren saha görevleri, konaklama masrafları, ağır raporlama yükü, yüksek hukuki risk ve imza sorumluluğu dikkate alındığında görev ağırlığıyla orantılı bir karşılık oluşturmuyor. Daha önemlisi, birçok kurumda müfettiş, hakkında inceleme yürüttüğü daire başkanı veya genel müdür yardımcısından daha düşük maaş alıyor. Bu tablo, yalnızca ekonomik bir sorunu değil, denetim mekanizmalarının psikolojik üstünlüğünü ve kurumsal işleyişini zedeleyen yapısal bir arıza olarak da yansıyor.
Ayrıca unutulmamalıdır ki bir müfettişin tam anlamıyla yetişmesi yıllar sürmektedir. Bu süreç yalnızca teorik eğitim değil; saha tecrübesi, raporlama disiplini, mevzuat hâkimiyeti, etik denetim ilkeleri, kurumsal hafıza ve yüksek sorumluluk bilincinin yerleştiği kapsamlı bir mesleki formasyon dönemini içeriyor. Dolayısıyla yetişmiş bir müfettişin kaybı, basit bir kadro boşluğu değil; telafisi yıllar alabilecek bir birikimin de kaybı oluyor. Bu nedenle özlük haklarındaki bozulma yalnızca bugünü değil, denetim kapasitesinin geleceğini dahi tehdit ediyor.
Hükumetin, 2026 yılı bütçe kanun teklifinin maddeleri üzerinde görüşmeler sırasında bazı kadro ve yöneticilerin malî haklarında düzenleme yapılmasına ilişkin önergede müfettişlerin de eklenmesi, hükumetin, müfettişleri ve denetim elemanlarını ‘’bazı kadro ve yöneticiler’’ konumuna sokuyor ki bu doğru bir yaklaşım olmuyor. Bu durum, hükümetin denetim sorumluluğu taşıyan kritik kadroların yapısal sorunlarını görmezden geldiği anlamını veriyor.
Bu nedenle bürokrasideki müfettiş ve denetim elemanlarının ayrı bir başlık altında doğru olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Devletin, denetim elemanlarını güçlü tutması gerekiyor. Aksi hâlde bunun bedeli, artan hata oranları, zayıflayan denetim kapasitesi ve kaybolan kurumsal hafıza olarak geri dönüyor.
Türkiye’de denetim eksikliği ve sonuçları
Ancak son yıllarda Türkiye’de denetim mekanizmaları konusunda zaaflar yaşanıyor. Örneğin; yasama denetimi, yargı denetimi, Sayıştay denetimi ve Devlet Denetleme Kurulu denetimi gibi denetimler ne yazık ki artık etkin olarak yürütülmüyor. Yürütme üzerindeki tüm denetimler neredeyse tamamen kaldırılıyor. Denetimin olmaması ülkeyi neredeyse bir felakete doğru sürüklüyor.
Örneğin; denetimsizlik nedeniyle kaybedilen ülke maddi kaynakları bir tarafa daha yenilerde, Turizm ve Kültür Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle, 21 Ocak 2025 tarihinde, Bolu Kartalkaya’da çıkan otel yangınında 78 kişi hayatını kaybediyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle 08 Kasım 2025 tarihinde, Kocaeli Dilovası mevkiinde bir parfüm/kozmetik deposunda çıkan yangında 6 kişi hayatını kaybediyor. Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle 13 Mayıs 2014 tarihinde, Soma Kömür İşletmeleri AŞ’ye bağlı Eynez Maden Ocağı’ndaki maden faciasında 301 kişi hayatını kaybediyor. Millî Eğitim Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle 29 Kasım 2016 tarihinde, Adana Aladağ Kız Öğrenci Yurdunda çıkan yangında cayır cayır yanarak 11 kız öğrenci ve bir görevli hayatını kaybediyor. Sağlık Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle para hırsıyla kasten yeni doğan bebekler öldürülüyor. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle 17 Temmuz 1999 tarihinde vukua gelen Gölcük Depreminde (resmî rakamlara göre) 17.480 kişi; 6 Şubat 2023 depreminde ise (resmî rakamlara göre) 53.537 kişi hayatını kaybediyor. Benzeri olay, tabii afet ve kazalarda vefat edenlerin çok büyük bir çoğunluğu denetimsizliğin sonucu hayatını kaybediyor. Ayrıca Tarım Bakanlığının denetim eksikliği nedeniyle toplum sağlığa zararlı GDO’lu ve Pestisit içerikli besinler yiyor. Yine denetim eksikliği sonucu; deprem bile olmadan güpegündüz binalar çöküyor, asansörler düşüyor, yetersiz sigortalardan, elektrik kontağından, kalitesiz kablolardan, trafolardan, olmayan söndürme sistemlerinden, bakımsız yollardan, bakımsız ve denetimsiz araçlardan, denetimsiz trafikten ve bunlara benzer her türlü denetimsizlikten her gün onlarca insan kurban veriliyor.
İşte tam da bu noktada konuyu tam olarak anlayabilmek için Evald Vasilyeviç İlyenkov’in ‘’Diyalektik Mantık’’ (Yazılama Yayınevi, 2009) adlı kitabına kısaca bir göz atmamız gerekiyor. İlyenkov, kitabında özetle şunları söylüyor:
Diyalektik Sistem Yaklaşımı
Karmaşık toplumsal, örgütsel veya düşünsel olguları anlamak için ‘’sistem teorisi’’ ile ‘’diyalektik düşüncenin’’ (tez–antitez–sentez mantığı) birleştirildiği bir yaklaşıma ‘’Diyalektik Sistem Yaklaşımı’’ deniyor. Bu yaklaşım; hem ‘’bütüncül’’ (sistemik) hem de ‘’çelişkiler’’ üzerinden ilerleyen (diyalektik) bir analiz yöntemi sunuyor. Bu yaklaşım, bir sistemi sadece parçalarının toplamı olarak değil, iç çelişkileri, karşıtlıkları, etkileşimleri ve dönüşüm süreçleriyle birlikte ele alıyor.
Sistem yaklaşımının ana özellikleri
Her sistem kendi çelişkisini yaratıyor. Dolayısıyla her sistem karşıtlıklar içeriyor. Örneğin: Bir kurumda verimlilik ↔ maliyet, merkeziyetçilik ↔ esneklik vb. Bu çelişkiler ise değişimin kaynağını oluşturuyor. Sistem, zaman içinde sürekli evriliyor, dolayısıyla sistem, statik değil dinamik oluyor. Bütün, parçaların basit toplamından farklı oluyor, parçalar arasındaki ilişkiler, sistemi benzersiz kılıyor. Sistemde gelişim; tez–antitez–sentez döngüsüyle ilerliyor. Sistem; her aşama bir öncekinin çelişkilerini çözüyor ve yeni çelişkiler üretiyor.
Sonuç olarak; her sistem, doğuyor, gelişiyor, kendi çelişkisini yaratıyor ve bu çelişki giderilmezse de ölüyor. Yani sistem, kendi çelişkisini giderdiği ölçüde uzun ömürlü oluyor.
Diyalektik sistem yaklaşımı içerisinde müfettişler ve denetçiler de sistemin çelişkisini ortaya çıkarıp bu çelişkinin giderilmesini sağlıyor. Bu çelişki bulunup giderildiği sürece sistem sağlıklı olarak hedefine ilerliyor ve sağlıklı bir şekilde yaşamaya devam ediyor.
Sonuç
Denetim elemanlığı veya müfettişlik mesleği, modern devletlerde olduğu gibi bizde de kamu emanetinin korunmasında en kritik rolü üstleniyor. Ancak bu rolün gerektirdiği özlük haklarının görev yetkisinin gerisinde kalması; denetimin bağımsızlığını, kamu malının korunmasını ve devletin kurumsal aklını zayıflatıyor.
Müfettişler, devletin finans yapısından kamu zararına, kara para incelemelerinden piyasa denetimine kadar kritik alanlarda görev yapıyor. Örneğin 2011’de kurulan Vergi Denetim Kurulu’na bağlı müfettişlerin yalnızca 2025 yılının ilk sekiz ayında 300 milyar TL (yaklaşık 7 milyar dolar) kayıt dışı / matrah farkı tespit ediyor. Ancak anlatıldığı gibi bu meslek gruplarının 2011’den bu yana özlük haklarında kayda değer bir iyileştirme yapılmadığı gözüküyor.
Bu nedenlerle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda ayrı bir “Denetim Hizmetleri Sınıfı” oluşturulması artık bir tercih değil; kamu yönetiminin sürdürülebilirliği için zorunluluk olduğu gözüküyor. Denetim kadrolarının genel idari hizmetler sınıfı içinde değerlendirilmesi, görev riskini, yetkinin ağırlığını ve kamu adına taşınan emanet sorumluluğunu karşılamıyor. Yeni hizmet sınıfının; müfettişleri, başmüfettişleri, denetçileri kapsaması; görev riskine uygun ücret, tazminat ve harcırah standartlarının bu yapı içinde yeniden belirlenmesi gerekiyor. Oluşturulacak “Denetim Hizmetleri Sınıfı”nın ücret skalasının en azından TBMM’in görev yapan bir vekil maaşı ile eşitlenmesi gerekiyor.
Sonuç olarak; denetim kadrolarının güçlendirilmesi, sadece girişte bahsettiğim bu malî düzenleme (Meclis Başkanlığı’na sunulan düzenleme) kapsamında değerlendirilmemesi, kamu emanetinin, vatandaş hakkının ve devletin kurumsal aklının korunması bakımından da değerlendirilerek, denetim elemanları için ayrı bir düzenlemenin hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu düzenleme yapılmadıkça yolsuzlukla mücadelede gerçek bir ilerleme sağlanamayacağı, denetimsizlik nedeniyle yaşanan kazaların önlenemeyeceği ve kamu kaynaklarının korunmasında sistemik zafiyetin devam edeceği değerlendiriliyor.
Daha geç kalmadan, TBMM Genel Kurulunda bütçe görüşmeleri halen devam ederken, denetim elemanları ve müfettişlerin; ‘’Genel İdare Hizmetleri Sınıfı’’ içinden alınarak, yeni kurulacak “Denetim Hizmetleri Sınıfı”na dâhil edilmesi ve özlük haklarının da görevlerine mütenasip bir şekilde düzenlenmesi gerekiyor.
Bir sistem olarak devlet, ancak ve ancak, kendi çelişkisini ortaya çıkaracak ve bu çelişkiyi raporlayıp yok edebilecek nitelikli, bağımsız ve güçlü denetçilerle sağlıklı biçimde sürdürülebiliyor.
Arz ederim.
Osman AYDOĞAN