• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam148
Toplam Ziyaret2928012

Albay Reşat Çiğiltepe


Albay Reşat Çiğiltepe

27 Ağustos 2022

Reşat Çiyiltepe (Çiğiltepe), 1879'da İstanbul'da doğuyor. Babası Süleymaniye mutasarrıflığından emekli Ziya Paşa (bizim bildiğimiz Tanzimat devri devlet ve fikir adamı, gazeteci ve şair Ziya Paşa değil) bir yaşında iken hayatını kaybediyor.  1896 yılında Harp Okulu’nu bitiriyor. Önce Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nda, sonra Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale cephesinde, sonra ise Muş ve Bitlis’in düşman işgalinden kurtuluşunda çok büyük başarılar gösteriyor.

Reşat Bey, 1918 yılınsa İngilizlere esir düşüyor… Daha sonra esaretten kurtulur kurtulmaz Aralık 1919 yılında Milli Mücadele'ye katılmak üzere İnebolu'dan '’İstiklal Yolu'’ üzerinden Ankara'ya geçiyor.

Reşat Bey, Mustafa Kemal Paşa tarafından 11. Kafkas Tümeni (sonradan 21. Tümen) Komutanlığı'na getiriliyor. Yarbay rütbesi ile İnönü ve Sakarya muharebelerine de iştirak ediyor. Reşat Beye, son olarak 57. Alay Komutanlığı görevi veriliyor.



Bizzat Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından, Büyük Taarruzun ikinci gününde, muharebenin ve de ülkenin-ulusun kaderini etkileyecek en kritik mevkide yeralan Çiğiltepe'yi düşmandan temizlemesi emrediliyor.

Çiyiltepe (Çiğiltepe) Afyonkarahisar’ın güneybatısında, Sinanpaşa (Sincanlı) İlçesi’nin güneydoğusunda bulunan 1591 rakımlı, Sinanpaşa İlçesi’ne 18 km uzaklıkta bir tepe olmasına rağmen Sinanpaşa Ovası’ndan Dumlupınar’a kadar Yunan ordusunun en güçlü direniş yeri ve aynı zamanda Türk ordusunun ilerlemesinde Sincanlı Ovasından Dumlupınar'a kadar tüm yolların önündeki en stratejik engel oluyor…

Ne var ki, bu tepenin önemini çok iyi bilen Yunan Başkomutanı Trikopis ise, en zinde kuvvetlerini, üstün ateş gücüyle bu tepeye yığıyor, tahkimatını pekiştiriyor.

Cihangir Akşit’in “Çiğiltepe” (Doğan Kitap, 2009) adlı eserinin 23-26. sayfalarında özetle şu ifadeler yer alıyor:  1. Ordu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa, 57. Tümen Komutanı Miralay Reşat Bey’i 26 Ağustos 1922 saat 23:45’te telefonla arayıp yüksek sesle “Tepe niçin ele geçirilmedi?” diye soruyor... Ardından Ordu Komutanı Sakallı Nurettin Paşa’nın tepenin ne zaman alınacağına dair teminat istemesi üzerine, Miralay Reşat Bey, “Yarın saat 12:00’ye kadar alınacak kumandanım” diye cevap veriyor. Bunun üzerine Sakallı Nurettin Paşa, “Tepeyi 12:00’ye kadar alamazsanız ben sizin yerinizde olsam yaşamam” diyor. Buna Miralay Reşat Bey; “Sizin benim yerimde olmanıza gerek yok. Ben zaten yaşamam” diye cevap veriyor…

Miralay Reşat Bey kendisine bağlı birlik komutanlarıyla gecenin yarısında toplantı yaparak ertesi gün (27 Ağustos 1922) yapacakları muharebede uygulamaları gereken taktikleri değerlendiriyor. Kendisine bağlı komutanların çoğu; “orman içerisinden Yunan kuvvetlerinin arkasından çevirmeyi” teklif ediyor. Ancak bu teklif uygulanırsa askerin ormanda yolunu kaybetme riski bulunuyor… Çoğunluğun görüşüne uyulup, bu risk göze alınarak orman içerisinden çevirme taktiğinin uygulanması kararlaştırılıyor…

Korkulan oluyor ve birliklerin bazıları yolunu kaybettiği için asker yorgun düşüyor… Erken gelebilen birlikler Yunan ordusuna zayiat verdirip, bir miktar mevzileri alsa da diğer birlikler gecikince aldıkları yerleri de bırakıp geri çekilmek zorunda kalıyor… Miralay Reşat Bey bütün olanları tekrar değerlendirip, en şiddetli yapacakları saldırı için tek ihtimalin düşmanın Çiğiltepe üzerindeki karargâhına doğrudan saldırmak olduğu kararına varıyor…

Gece boyunca Çiğiltepe üzerinde yapılan çatışmalar sabaha kadar sürüyor.. Sabah olunca çatışma şiddetleniyor ancak Yunan ordusuna fazla zayiat verdirilemiyor ve Çiğiltepe bir türlü alınamıyor… Saat 10.30’a geliyor… Ancak bundan sonrası kısım Cihangir Akşit’in “Çiğiltepe” adlı kitabında yer almıyor. 

Gerisini Turgut Özakman ''Şu Çılgın Türkler'' (Bilgi Yayınevi, 2005) adlı eserinin 621 ve 623. sayfalarında şöyle anlatıyor: (Saat kısmı hariç)

27 Ağustos 1922, Saat 10.30:

27 Ağustos 1922 sabahı 57. Alay bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30'da Mustafa Kemal telefonda komutana;
''Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksınız?''
''Komutanım, yarım saat sonra alacağız.''
''Başarılar diliyorum.''

Saat 10.45

Mustafa Kemal:
''Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.’’
''Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.''

Saat 11.00

Mustafa Kemal:
''Reşat Bey’i istiyorum.''
''Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım: ‘Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım.' ‘’
Mustafa Kemal’in gözlerinden yaşlar boşanıyor:
''Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatanseverdir''

Saat 11.45

Başkomutanın telefonu çalıyor:
‘'Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovası’na doğru kaçmaktadır, arz ederim.'’

Albay Reşat, milletini bir aile, vatanını bir ocak bilen bu yürekli kahraman vatanının geleceği için yaptığı onlarca hizmeti bile yeterli görmeyip, 45 dakika geciken zafer için kendini cezalandırıyor.

Bahsettiğim gibi bu kısım yani Mustafa Kemal Paşa ile Albay Reşat Bey'in telefon görüşmesi Cihangir Akşit’in “Çiğiltepe” kitabında yar almıyor ancak Büyük Zafer'in ardından 4 Ekim 1922 günü Mecliste konuşan Mustafa Kemal Paşa olayı şöyle anlatıyor:

‘’Bu taarruz gününde, en sol tarafta bir fırkamız -57’nci Fırka- taarruzlarını yöneltirken kuvvetlerini biraz birbirinden uzakça bulundurmuştu. Bu yüzden düşman üzerinde, etkili bir sıkıştırma yapamıyordu. O fırkanın komutanı Reşat Bey adında bir kişiydi. Bu kişiyi çok eskiden tanıyorum. Muş’ta beraber savaştık, Suriye’de çok savaşlar yaptık. Çok değerli bir askerdi, kendisinin bana çok sevgisi ve güveni vardı. Telefonla sordum: ‘Niçin hedefinize ulaşamadınız?’ dedim. Cevap olarak dedi ki, ‘yarım saat sonra bu hedeflere ulaşacağız.’ Halbuki, yazık ki, yarım saatte bu hedefler ele geçirilememişti. Tekrar sorduğum zaman telefonda Reşat Bey’in son bir ayrılış mektubunu okudular, orada diyordu ki: ‘yarım saat içinde size o mevzileri almak için söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.' Bu örneği, Reşat Bey’in o hareketini övmek için söylemiyorum. Doğal olarak öyle bir uygulama ve öyle bir hareket bizce kabule değer değildir. Yalnız ordumuzda zabitanın, kumandanların kendilerine verilen vazifeyi ifada ortaya koydukları can atmayı ve namus hissini göstermek isterim. Gerçekten ordumuzdaki subaylar ve yüce kumanda heyeti, birbirine karşı böyle bir sevgiyle, saygıyla, güvenle bağlıdırlar ve yukarıdan aldıkları emri bir namus kabul ederek yerine getirirler.”

(TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: 1, Cilt: 23, İçtima Senesi: 3, yüz on ikinci içtima, sayfa: 268, 4.10.1338 (1922) Çarşamba)

Albay Reşat Bey’in cenazesi, şehadetinden bir gün sonra Sandıklı’ya getiriliyor ve Sandıklı’ya defnediliyor. Naaşı, 1988 yılında Ankara Devlet Mezarlığı'na naklediliyor. Sandıklı'daki anıt mezar boş olmasına rağmen hâlâ muhafaza ediliyor… Çiğiltepe'de onun ve hayatını kaybeden diğer askerlerin anısına yaptırılan şehitlik, 22 Haziran 1996 tarihinde hizmete açılıyor. Şehitlik girişinde Albay Reşat Bey'in bronz bir büstü bulunuyor. 








İşte Kurtuluş Savaşı böyle, bu ruhla kazanılıyor...


Soyadı Kanunu çıktığında Mustafa Kemal Atatürk tarafından ailesine "Çiğiltepe" soyadı veriliyor…

Albay Reşat’ı rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum.


Aradan yıllar, yıllaaaar geçiyor.

1967 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı Mamak’ta bir bölgeyi istimlak ediyor. Bu bölgeye 1980’li yılların başında bir lojman kompleksi yapılıyor. Şehit Albay Reşat Çiğiltepe’nin adı da lojmanlara veriliyor. Bölge ‘’Çiğiltepe Lojmanları’’ olarak anılıyor… Lojmanlar bölgesine konulan levhalarla da Şehit Albay Reşat Çiğiltepe fotoğrafı ve hayatı ile tanıtılıyor.


Çiğiltepe Lojmanlarında lojmanlara adını veren Şehit Albay Reşat Çiğiltepe'nin tanıtım levhası...

Bölge gelişince de mahalleye dönüşüyor ve mahallenin de adı lojmanların adını alarak ‘’Çiğiltepe Mahallesi’’ oluyor... Çünkü mahallenin %90’nın lojmanlar oluşturuyor…

Sonra 1982 yılında bu lojmanların içine iki okul binası yapılıyor… Bu okullara da ad olarak yine Şehit Albay Reşat Çiğiltepe anısına ‘’Çiğiltepe’’ adı veriliyor: ‘’Çiğiltepe İlkokulu’’ ve ‘’Çiğiltepe Ortaokulu’’… Bu okula daha çok bölgede bulunan Çiğiltepe Askerî Lojmanlarında bulunan asker personelin çocukları gidiyor…Hem mahalle hem lojmanlar hem de okullar ‘’Çiğiltepe’’ adını İstiklal Harbi Şehidi Albay Reşat Çiğiltepe’den alıyor…



Yıl 2020 oluyor.

İstiklal Savaşı komutanlarından Reşat Çiğiltepe’nin adını taşıyan Ankara Mamak’taki Ortaokul'dan Reşat Çiğiltepe’nin adı siliniyor. Okula yeni ad olarak Milli Eğitim Vakfı'na 5 milyon TL bağış karşılığı merhum Turhan Polat'ın adı veriliyor.



 


Okula ismini veren Turhan Polat, Ankara’nın eski sahaflarından ve Turhan Kitabevi'nin sahibi. Adını taşıyan ‘’Turhan Polat Eğitim Vakfı’’ Resmî Gazete'ye göre 2016 yılında, Ankara’da “Turhan Polat ilköğretim Okulu inşa etmek amacıyla” kuruluyor… Ancak Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre şimdiye kadar bu adla inşa edilen herhangi bir okul bulunmuyor. Vakıf, vakıf senedindeki amacını bu bağış karşılığı gerçekleştirmiş olmuyor…  Çünkü vakıf tarafından yeni bir okul yapılmıyor, milli kahramanın adını taşıyan mevcut bir okulun bağış karşılığı adını değiştiriyorlar. Vakıfların, vakıf  senedindeki amaçları doğrultusunda çalışıp çalışmadıklarını denetlemekle görevli Vakıflar Genel Müdürlüğünden bu konuda çıt bile çıkmıyor… Vakıf da; çiğlik, hamlık, ilkellik, görgüsüzlük, kadirbilmezlik ve hazım gösterip okuldan milli kahramanın adının silinip kendi adlarının verilmesini kabulleniyor... 

Gelen tepkiler üzerine dönemin Mili Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 05 Eylül 202 tarihinde “Çiğiltepe mahallesinde ‘Çiğiltepe’ adını taşıyan iki okul bulunması nedeniyle bahsi konu olan okulun ad değişikliğinin yapıldığı’’nı açıklıyor… Bu okullardan birisi ortaokul diğeri de ilkokul. Niye karışsın ki? Çiğiltepe adı iki farklı okula niye fazla gelsin ki?

Ancak Ankara İl Milli Eğitim Müdürü gelen tepkilere daha farklı cevap veriyor: “Ortaokulun ismi ‘Albay Reşat Çiğiltepe’ değildi. Mahallemizin ismi olan Çiğiltepe Ortaokulu idi… Aynı arsa içinde ve ortaokulun yanında ‘Çiğiltepe’ ilkokulu var ve ismi aynı devam ediyor…”

Ankara İl Milli Eğitim Müdürüne göre okulun adı ‘’Albay Reşat Çiğiltepe’’ değil de sadece ‘’Çiğiltepe’’ imiş!... Sanki ‘’Çiğiltepe’’ adı oraya tesadüfen verildi... O mahallenin ve o lojmanlarının adının ‘’Şehit Albay Reşat Çiğiltepe’’den geldiğini mahalleye turist gelen birine sorulsa bilir… Ama koskoca Ankara İl Milli Eğitim Müdürü ve koskoca Milli Eğitim Bakanı bu adın nereden geldiğini bilmiyor!...  Örneğin Türkiye’de değişik bölgelerde belki de yüzlerce ‘’Alpaslan’’ okulu var… Alpaslan denince kim kastediliyor?  Kim akla geliyor...

Konunun ayrıca bir hukuksuz yönü daha bulunuyor:

Millî Eğitim Bakanlığı, 20 Mayıs 2019 tarihinde okullara gönderdiği bir genelgeyle eğitime bütçe dışı finansman sağlanması amacıyla “2023 Vizyon Belgesi”nde yer alan “Eğitimin Finansman Çeşitliliğinin Artırılması” tedbiri çerçevesinde okulların isimleri satışa çıkarıldığını açıklıyor. Bu kapsamda belli bir bedel karşılığında okullara hayırsever isimlerinin verilmesine izin veriliyor. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı, genelgesinde; “Türk büyükleri, şehit isimleri, hayırsever isimleri belde, köy ve köy altı kurumlar hariç” illerdeki diğer okulların isimlerinin bakanlığa gönderilmesini talep ederek bu isme sahip okulları düzenleme kapsamının dışında tutuyor… Milli Eğitim Bakanlığının bu açık ve sarih genelgesine rağmen okuldaki şehit ismi değiştiriliyor…

Atatürkçü Düşünce Derneği, bu isim değişikliğini yargıya taşıyor. ADD de mahkemeye verdiği dilekçede, bu genelgeye dikkat çekerek verilen kararın iptalini istiyor... Ancak mahkeme bu kararı iptal etmiyor… Halen okul adı parayı verenin olarak gözüküyor...

Bir yandan Milli Eğitim Vakfı'na 5 milyon TL bağış yaptı diye bir okuldan bir milli kahramanın adı siliniyor, diğer yandan 50 Milyon dolar verdi diye milli Tank Palet Fabrikası yabancılara (Katar’a) veriliyor öbür yandan da bunları yapanların yönetimindeki Ankara Büyükşehir Belediyesi park yapacağız diye çöpe atılan dinazorlara 750 milyon dolar para harcıyor…

Bu vatan vatan olalı böylesi bir vefasızlığı, böylesi bir nankörlüğü, böylesi bir çiğliği, böylesi bir hoyratlığı, böylesi bir nobranlığı bin yıllık tarihinde hiç görmüyor, hiç yaşamıyor… Böylesine bir uygulama Afrika’nın kabilelerinde bile yaşanmıyor… Kılavuzu, ''keşke Yunan kazansaydı'' diye hayıflanan fesli ve türevleri olanlardan da zaten başka bir davranış şekli beklenmiyor...

Demek ki Milli Eğitim Bakanlığının başındaki ‘’Milli’’ sözcüğü gereksiz olarak gibi duruyor… . Millî Eğitim Bakanlığı daha Şehit Albat Reşat Çiğiltepe'nin Kurtuluş Savaşı şehitlerimizden milli bir kahraman olduğunu bilmiyor!... Veya Millî Eğitim Bakanlığı kendi resmi yazısında belirttiği konulara kendisi uymuyor… 

Sonuç olarak bir çok kuruma çok şey söylenebilir, çok şey yazılabilir... Başta, dilinden; vatan, millet, bayrak, ezan, cami, kuran, ecdat sözcüklerini hiç eksik etmeyen iktidara, ‘’milliyetçi’’ olduğunu iddia eden iktidarın küçük ortağına, o lojmanlara, o bölgeye ve o okullara ‘’Çiğiltepe’’ adını verip de o ad silinirken şehidine sahip çıkmayan TSK’ne, bu konuda hiç mi hiç sesi çıkmayan şehide adını veren Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu CHP’ne, milliyetçi olduğunu iddia eden diğer muhalefet partilerine, siyasetçilere (konuyu Meclis’te gündeme taşıyan iki siyasetçiyi hariç tutmak gerekiyor: İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Ümit Özdağ ve CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Yıldırım Kaya), üniversitelere, akademisyenlere, ADD hariç tepkisiz kalan sivil toplum kuruluşlarına, konuyu hazmeden, içine sindiren Turhan Polat Eğitim Vakfına ve tepkisiz kalan tüm bir T.C. vatandaşlarına çok şey söylenebilir… Ancak ben susmak istiyorum. Çünkü suskun kalmak çok şey söylemekten daha çok şey ifade ediyor...

Yazımı, Sivas Kongresi sırasında 11 Eylül 1919 günü Sivas’ta yayına başlayan ‘’İrade-i Millîye’’ adlı gazetesinin ikinci sayısında “Milletin İlk Adımı: Damat Ferit Paşa hükümetiyle Kat-ı Münasebet” başlığı ile yayınlanan makalede geçen şu cümle ile bitirmek istiyorum: “Dünyada her millet icraatına tahammül ettiği hükümetin mesuliyetine iştirak etmiş demektir.'' 


Arz ederim….

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz