• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam257
Toplam Ziyaret3181583

Üzerinde konuşulmayan konusunda susulmalı


Üzerinde konuşulmayan konusunda susulmalı

01 Mart 2023

Bugün 01 Mart. Dün 28 Şubat idi… Neden şubat ayı 29, 30, 31 diye devam etmiyor? Neden mi?

Julius Sezar, takvimdeki karışıklıkları çözmesi için Mısırlı astronomi bilgini Sosigenes'e emir veriyor.

Sosigenes de konu üzerinde çalışıp takvimin ilkelerini söyle saptıyor:

Her yıl 365 gündür. Her yıldan 6 saat artıyor. Artan saatler 4 yılda bir, bir tam gün ediyor. Dördüncü yıla bir gün olarak ekleniyor. O yıl 366 gün oluyor. 366 gün 12 eşit parçaya bölünemediği için; 6 ay 30 gün, diğer 6 ay 31 günden oluşuyor.

Peki, 365 gün çeken yıllarda aylara göre dağılım nasıl olması gerekiyor?

Yüce Sezar yine emir veriyor: ‘’365 gün çeken yıllarda en son aydan bir gün düşülsün!’’

O zamanlar yılbaşı, mart ayında. Yani şubat, yılın son ayı oluyor.

September (Latince Septe: 7) (Seventh Month)
October (Latince Octo: 8) (Eighth Mounth)
November (Latince Nove: 9) (Ninth Mounth)
December (Latince Deci / dece: 10) (Tenth Mounth)
Januar
Februar

Böylece şubat ayı, 4 yılda bir 30 gün, diğer yıllarda 29 gün oluyor.

Yüce Sezar, bununla da yetinmeyip aylardan birine kendi adını veriyor: Julıus, yani July (temmuz). Sonradan imparator olan Augustus, Sezar'dan aşağı kalmıyor ve sonraki aya kendi adını veriyor: Augustus, yani August.

Ancak Julius Sezar’ın ayı 31 günken Augustus'un ayı 30 gün olur mu? Olmuyor tabii ki... O da emir buyuruyor: ‘’Yılın son ayından 1 gün daha alın, benim ayımı da 31 gün yapın!’’

Zavallı şubattan 1 gün daha alınıyor ve ağustosa ekleniyor…

O gün bu gündür şubat ayı, 4 yılda bir 29 gün, diğer yıllarda 28 gün, Sezar’ın ayı temmuz ve Augustus'un ayı ağustos da pes peşe 31 gün oluyor!

Şimdi diyeceksiniz ki ülke bir felaketle kavruluyor, şimdi sırası mı şubat ile, temmuz ile ağustos ile uğraşmanın…

Hem de tam sırası….

Boşverin, takmayın kafanıza resmi rakamlara göre 45 bin insanımızı molozlar altında kaybettiğimizi, devletin ilk iki – üç gün basiretsiz kaldığını, yardıma gidemediğini, Türkiye’nin en en en en güçlü kurumu olan TSK’nin, AKP tarafından hazırlanan ‘’Türkiye Afet Müdahale Planı’’nda ana bileşen olarak yer verilmediğini, planın uygulanamadığını, kağıt üzerinde kaldığını, Cumhuriyetin yüz akı kurumu Kızılay’ın içinin boşaltıldığını, çiftlik haline getirildiğini, Kızılay’ın ümmet zihniyetiyle dünyadaki geri kalmış Müslüman gruplara yardım dağıtmaktan kendi vatandaşını düşünemediğini, bir afet halinde Türk vatandaşları için bir hazırlık yapmadığını, Kızılay’ın Suriye’deki belli gruplara, Somali’ye yardım taşımaktan helak olduğunu, bu nedenle kendi vatandaşına yardımda mecalsiz kaldığını, Kızılay’ın, kendisi yardıma koşup çadır dağıtmadığı gibi, bölgeye yardıma koşan STK’na parayla çadır, kumanya sattığını, AFAD’ın, liyakatsiz insanlarla doldurulduğunu, yardıma koşamadığını, yardımı ulaştırmakta ve dağıtmakta organize olamadığını, aciz kaldığını, enkaz altında kalan onbinlerce insanımızın ilk iki üç gün açlıktan, soğuktan ölüme terkedildiğini, ülkenin birliğinden, bütünlüğünden sorumlu Cumhurbaşkanının, depremde anasını, babasını, eşini, çoluğunu çocuğunu kaybetmiş, enkaz altında yakınları kalmış, ancak henüz yardım gelmediği için feryat, figan eden vatandaşına hakaretler yağdırdığını, devletin depreme müdahalesinin yetersiz kaldığını söyleyen vatandaşlara, devlet erkânının mafya ağzı ile konuşarak vatandaşını tehdit ettiğini, devlet erkânının deprem bölgesinde depremzede azarladığını…  Boşverin, boşverin, boşverin düşünmeyin bunları, takmayın bunları kafanıza, dert etmeyin sakın bunları… Bakın daha önemli bir konu veriyorum sizlere: Şubat neden 30 gün değil, şubat bu sene neden 28 gün ediyor? Bunu düşünün, buna eğilin, buna zaman ayırın, buna kafa yorun… Çünkü artık ülkemizde üzerinde konuşulacak bir konu kalmıyor... Çünkü yukarıda saydığım bütün konuların; demokratik, çağdaş ve sağlıklı sosyal bir hukuk devletinde olmaması, böylesi konuların üzerinde konuşulmaması gerekiyor...

Dili felsefenin merkezine oturtan 20. yüzyılın en önemli filozoflarından birisi olan Avusturyalı filozof Wittgenstein’ın hayatı boyunca yayınladığı tek kitabı bulunuyor:  ‘’Tractatus’’ ( Metis Yayınları, 2008)


Tractatus, felsefenin belirli bir dönemine son noktayı koyuyor; filozofun kendine göre bile, felsefe "tükenmiştir" artık tıpkı ülkemizde olduğu gibi… Çünkü "üzerinde konuşulamayan konusunda ‘’susulmalı"dır… (Wovon man nicht sprechen kann, darüber muss man schweigen.) Bu ifade Tractatus'un son cümlesi oluyor... Tractatus bu cümleyle bitiyor; "üzerinde konuşulamayan konusunda susulmalı."

Tractatus'un girişinde de şu cümle yer alıyor; "Dünya şeylerden değil, olgulardan oluşur." (Die Welt ist die Gesamtheit der Tatsachen, nicht der Dinge.) Şeylerden konuşmayalım, bu nedenle susalım işte!... Susalım!... Zaten kifayetsiz, muhteris muktedirler de bunu istiyor: Susalım… Üzmeyelim kifayetsiz, muhteris muktedirleri susalım işte susalım, konuşmayalım...

‘‘Üzerinde konuşulmayan konusunda susulmalı.‘‘ Bu söz kitapta sıradan bir söz olarak yer almıyor... Günümüzü yaşayınca insan Wittgenstein’i daha iyi anlıyor...

Şubat, bu sene 28 gün ediyor işte…

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz