Libya’ya pirince giderken!
02 Ocak 2021
Tam bir yıl önce bun, 02 Ocak 2020 tarihinde Libya'ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi olağanüstü olarak toplanan TBMM’inde görüşülüp onaylanmıştı.
Libya tezkeresindeki hukuki eksiklikler
Ancak bu tezkerede hukuki olarak büyük eksiklikler vardı. Şöyle ki;
T.C. Anayasası 92. madde yurt dışına asker gönderme konusunu şöyle düzenler: ‘’Milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilanına ve Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına izin verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.’’ TBMM’nin kabul ettiği bu tezkerenin Anayasa’da yer alan "milletler arası hukukun meşru saydığı hallerde" ifadesini karşılamadığı değerlendirilmektedir.
Libya'daki insan ve göçmen kaçakçılığı da bu tezkere ile ilişkilendirilmiştir ki bu gerekçe hiçbir şekilde Türkiye’nin ulusal çıkarı ile ilgili bir konu değildir.
Tezkere metninde şöyle bir cümle yer almaktadır: "Türkiye'nin milli çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak, Libya'daki gayri meşru silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiye'nin Libya'daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek."
Bu cümlede ise yer alan "her türlü tehdit" ve "her türlü tedbir" gibi ifadelerin ne anlama geldiği tezkere metninde yer almadığı gibi tezkerenin hiçbir yerinde ve hiçbir şekilde tehdit veya risk altındaki ulusal çıkarların ne olduğunun tarifi de yapılmaz…
Libya’ya gönderilecek asker sayısı, nerede ve nasıl görev yapacakları ise tezkerede Cumhurbaşkanlığı tarafından belirleneceği ifade edilir. Bu ise, TBMM’nin ucu nereye gideceği belli olmayan bir yetkiyi CB da olsa yetkisini aşan bir şekilde yetki devri yaptığı anlamına gelmektedir.
Ayrıca tezkere BM Güvenlik Konseyinin herhangi bir kararına da dayanmamaktadır.
Tezkerede olmayan ‘’siyasi hedef’’
Ancak Libya tezkeresinin en büyük eksikliği bunlar değildir. Libya teskeresinin en büyük eksikliği tezkerede bir askerî harekâtta olmazsa olmaz unsur olan siyasi hedefinin bulunmamasıdır. Her askerî harekâtın ulusal çıkarlara göre belirlenmiş olan bir siyasi hedefi olur. O siyasi hedefe göre de ulusal çıkarların korunmasını garanti altına alacak şekilde harekâtta kullanılacak askerî gücün tipi, miktarı, büyüklüğü, kapsamı ve hedefi belirlenir. Tezkerede ulusal çıkarların ne olduğu belli olmadığı gibi gönderilecek askerî unsurların büyüklüğü, cinsi, miktar ve zamanı da ‘’CB tarafından takdir ve tayin olunacak’’ ifadesiyle ucu açık, muğlak, belirsiz bırakılmıştır.
Libya tezkeresinin muhtemel siyasi hedeflerinin incelenmesi
Teskerenin bilinen amacı: Libya’nın Tobruk merkezli General Halife Hafter güçlerine karşı Trablus kentinde kurulu Ulusal Uzlaşı Hükümeti (UUH)’ni koruma amacıyla askerî destek vermek…
Sorun da burada başlıyor. Adı üstünde, ‘’askerî destek’’; askerî bir hedef… Siyasi hedef nedir?
Eğer siyasi hedef; Libya’nın birliği ise bu askerî hedef bu hedefi sağlamaz, tam tersine Libya halkını birbirine kırdırır… Türkiye de bu kırım da bir tarafta yer alır… Eğer siyasî hedef; Libya’nın birliği ise bu size Libya’daki bütün güçlerle eşit mesafede olmayı, arabulucu olmayı ve bu şekilde Libya’nın birliğini sağlamayı gerektirir… Eğer bu hedefi tek başına, yalnız gerçekleştiremezseniz bu maksatla BM’ni davet edersiniz, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)’nı davet edersiniz ve bu görevi BM veya İİT şemsiyesi altında yürütürsünüz.
Eğer siyasî hedef; Doğu Akdeniz’deki haklarımızı UUH ile beraber sağlamak ise bu siyasi hedef size öncelikle Doğu Akdeniz’de Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail ve Mısır ile ortak hareket etmeyi öngörür… Yani bölge ülkeleri ile işbirliğini gerektirir…
Söylenmeyen hedef eğer dünyada sadece Katar’ın desteklediği siyasal İhvan’ı desteklemek ise… Suriye’de, Mısır’da, Libya’da batan, sönen, biten siyasal İhvan’ı destek beraberinde Türkiye’nin de bataklığa sürüklenmesini getirir… Çünkü böylesine bir siyasal İhvan desteği Türkiye’yi İhvan dışındaki tüm Arap dünyasını karşısına alır… Çünkü böylesine bir siyasal İhvan desteği Türkiye’yi tüm bir AB ülkelerini ve ABD’yi karşısına alır. Çünkü böylesine bir siyasal İhvan desteği Türkiye’nin Rusya’yı, Çin’i karşısına bulmasına vesile olur… Çünkü böylesine bir siyasal İhvan desteği Türkiye’yi Libya çöllerinde sıcak bir çatışmaya sürükler… Çünkü böylesine bir siyasal İhvan desteği Türkiye’nin tüm kaynaklarını Fizan çöllerinde tüketmesine yol açar…
Bu sayfada geçen sene Tezkere’nin TBMM’inde kabul edildiği günden bir gün sonra 03 Ocak 2020 tarihinde ben bunları, olacakları bu sitemde diğer yurt dışı askerî harekâtlarla birlikte inceleyerek yazdım. Hem de çok detaylı bir şekilde. Eğer askerî harekâtlarla ilgiliyseniz mutlaka okumanızı arzu ederim. Bu yazımın bağlantısını yazımın sonunda veriyorum…
İşte bu tezkere bu haliyle TSK unsurlarının Libya’daki görev süresini 18 ay daha uzatacak şekilde 22 Aralık 2020 tarihinde TBMM’inde bir daha kabul edilir… Bu uzatma tezkeresinin ne anlama geldiğini yazımın sonunda anlatacağım.
Libya’da gelinen nokta
Libya’da 2015 yılından 2020 yılına kadar yaşanan gelişmeleri ise bu sayfalarda 24 Ekim 2020 tarihinde ‘’Libya’da kalıcı ateşkese varılırken’’ başlığı altında yayınlamıştım... Libya’yı daha iyi anlamak için bu yazımın da okunması gerekir diye düşünüyorum. 2015 yılından beridir Libya’daki iç savaşın tarafları birbiriyle savaşırken aynı zamanda kalıcı bir barış için de değişik mekân ve ortamlarda görüşmelerini sürdürmüşlerdir. Bu yazımda Libya’da son aylarda yaşanan bu gelişmeleri aktarmak istiyorum.
5+5 askerî komite görüşmeleri
Birleşmiş Milletler tarafından, Libya'da kalıcı ateşkes sağlamak amacıyla İsviçre’nin Cenevre kentinde beş üyesinin UUH, diğer beş üyesinin de Halife Hafter'e bağlı Libya Ulusal Ordusu tarafından belirlendiği 5+5 formatındaki ortak askerî komite toplantıları kapsamında, 01 Ekim 2020 tarihinde, Mısır’ın Hurghada şehrinde bir araya gelen Libyalı taraflar, görevi ‘’Libya ordusunu birleştirmek’’ olan askerî bir organı oluşturmayı kabul ederler...
Ateşkes Anlaşması
BM Genel Sekreteri Libya Özel Temsilci Vekili Stephanie Williams 23 Ekim 2020 tarihinde Cenevre Ofisi’nde düzenlenen imza töreninde yaptığı açıklamada "Libya'da savaşan tüm tarafların kalıcı ateşkeste anlaştığını" duyurur.
Williams yaptığı açıklamada; Libya’da bulunan tüm paralı askerlerin ve yabancı savaşçıların üç ay içinde Libya’yı terk etmek zorunda olduklarını, cephedeki bütün askeri birliklerin ve silahlı grupların üslerine geri döneceğini belirterek Libya’ya yabancı güçlerin müdahalesini eleştirir. “Yabancı müdahalenin kapsamı kabul edilemez” diyen Williams, “Bu ülkeler ellerini Libya’dan çekmeliler” ifadelerini kullanır.
Avrupa Birliği ateşkes kararını “memnuniyet verici” olarak değerlendirirken, AB Komisyonu Sözcüsü Peter Stano, “Kalıcı ateşkes siyasi diyaloğa devam edilmesinin anahtarıdır” yorumunu yapar. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “üst düzeyde bir ateşkes değil. Kalıcılığını zaman gösterecek” diye memnuniyetsizliğini belirterek bu anlaşmaya şüpheyle yaklaşır.
Tunus görüşmeleri
Bu ateşkes anlaşmasından hemen sonra Tunus’ta, 9 Kasım 2020 tarihinde, Libya’da çatışan tarafların temsilcileri buluşarak görüşmeler yaparlar…
BM Genel Sekreteri Libya Özel Temsilci Vekili Stephanie Williams, Libya'da çatışan tarafların temsilcilerinin Tunus'ta yapılan görüşmelerde devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinin 24 Aralık 2021 tarihinde yapılması konusunda mutabakata vardıklarını açıklar...
Libya tezkeresinin uzatılması
Cenevre’de kalıcı ateşkesin imzalanmasından ve Tunus görüşmelerinden hemen sonra TSK unsurlarının Libya’daki görev süresinin 18 ay daha uzatılmasını öngören Cumhurbaşkanlığı tezkeresi 22 Aralık 2020 tarihinde TBMM’inde kabul edilir…
Hâlbuki bahsettiğim gibi 23 Ekim 2020 tarihinde Cenevre’de taraflarca imzalanan ateşkes anlaşmasının en önemli maddelerinden birine göre, Libya savaşına taraf olan bütün yabancı askeri unsurların üç ay içinde ülkeyi terk etmesi öngörülüyordu... Bu üç ay ise 23 Ocak 2021 tarihinde sona eriyordu.
Hafter’in cüreti ve Türkiye’den uzaklaşan Serraj
Libya’da barışın artık görünür hale gelmesi Libya’da savaşan taraflarla Türkiye arasında şöyle bir sonuç doğurur: Libya’da barışın artık görünür hale gelmesi hem Türkiye’nin düşman bellediği General Hafter’i Türkiye’ye karşı cesaretlendirir hem de Türkiye’nin desteklediği UUH Başbakanı Serraj’ı Türkiye’den adım adım uzaklaştırırken aynı zamanda Serraj’ı Libya’daki iç savaşın aktörlerinden Fransa ve Mısır’a yaklaştırır…
26 Aralık 2020 tarihinde General Hafter, kendisine bağlı güçlere Türk askerlerini “ülkeden kovma” çağrısı yaparak, “Topraklarımızda bir sömürgeci var olduğu sürece barış olmayacak” açıklamasında bulunur. Muhtemel ki bu tehdidin ardında hem barışın artık görünür hale gelmesi hem de TSK unsurlarının Libya’daki görev süresinin 18 ay daha uzatılmasını öngören tezkerenin TBMM’inde kabulü yatmakta olduğu değerlendirilmektedir...
Hafter’in bu tehdidinin ardından, 27 Aralık 2020 tarihinde MSB Akar, Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları ile beraber Trablus’a bir ziyaret yaparlar. Türk heyeti, UUH’’nin üst düzey ilgilileri ile görüşürse de UUH Başbakanı Serraj’la bir görüşme yapılmaz. Bu durum Serraj’ın Türkiye’ye verdiği soğuk bir mesaj olarak değerlendirilir.
Aslında bu soğukluk yeni de değildir. Geçen sene 18 Ağustos 2020 tarihinde MSB Akar’ın ziyaretinde Türkiye’nin Katar ile beraber Misrata’da 99 yıllığına bir deniz üssü açacağı haberi verilmişti. Ancak, Libya’da barışın görünür hale gelmesi ve muhtemelen Fransa ve İtalya’nın da baskısıyla UUH Başbakanı Serraj tarafından bu konu bir daha gündeme getirilmez.
UUH Başbakanı Serraj’la da yeni bir siyasi süreç başlatan Fransa’nın Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü 30 Aralık 2020 tarihinde yaptığı açıklamada “Libya için askeri bir çözüm yok. Öncelik, yabancı güçlerin ve paralı askerlerin ülkeden ayrılmasını ve BM’nin gözetiminde siyasi sürecin devam etmesini sağlayan 23 Ekim 2020 tarihli ateşkes anlaşmasının uygulanmasıdır” diyerek taraflara ve tezkereyi uzatan Türkiye’ye mesaj verir.
Ayrıca Türkiye’nin desteklediği UUH içinde de Başbakan Serraj ve İçişleri Bakanı Fethi Başağa arasında bir iktidar mücadelesi yaşanıyor. Bu kapsamda UUH Başbakanı Serraj, Macron ile görüşürken, Trablus’u ziyaret eden MSB Akar ile görüşmüyor. Ayrıca UUH içindeki güç odaklarından ve Türkiye’nin desteklediği İçişleri Bakanı Başağa da Mısır ve Fransa ile ilişkilerini geliştiriyor. Ayrıca Başağa, Şubat 2021 ayında General Hafter’i destekleyen Rusya’ya da bir ziyaret planlıyor.
Türkiye Libya’dan dışlanıyor
Libya’da iki taraf savaşmaktadır. Her iki taraf da Libyalıdır. Her iki taraf da Müslümandır. Almanya’sından Fransa’sına, BAE’inden Fas’ına, Rusya’sından Mısır’ına kadar tüm ülkeler hem de çoğunluğu Hristiyan olmasına karşın Libya’daki birbiriyle savaşan bu iki taraf ile görüşüyorlar. Bu ülkeler Libya’daki çatışan her iki tarafla görüştükleri gibi bir tarafın yanında yer almalarına rağmen diğer tarafı da ‘’düşman’’ olarak nitelemiyorlar. Örneğin Mısır, Hafter’i desteklemesine rağmen bu günlerde Trablus’ta diplomatik temsilcilik açmaya hazırlanıyor! MSB Akar Trablus’ta iken aynı zamanda 2014 yılından beridir ilk kez Mısır’dan bir heyet de Trablus’ta resmi bir ziyarette bulunuyor… Libya’da Hafter’i destekleyen Mısır bu Trablus ziyareti ile UUH yetkilileri ile görüşerek yeni bir süreç başlatıyor…
Ülkelerin bu iki grupla olan ikili diyalogları sayesindedir ki Libya ile ilgili tarafların yaptığı bütün barış görüşmeleri Paris’te, Berlin’de, Cenevre’de, Abu Dabi’de, Fas’ta ve Tunus’ta yapılıyor. Ancak Türkiye, daha doğrusu AKP Hükumeti Libya’da savaşan her iki grup arasında bir ‘’büyük’’ olarak arabulucu olacağına, birbiri ile savaşan Müslümanları barıştıracağına sadece ve sadece savaşanlardan bir tarafı ile Serraj ile görüşüyor, Hafter’e açık açık düşmanlık besleyip Hafter’i darbecilikle suçluyor.
Sonuç mu? Libya ile ilgili hiçbir barış görüşmesinde Türkiye’nin adı geçmiyor… Sonuç Türkiye’nin bütün masalardan dışlanması oluyor. Tarafların, 23 Ekim 2020 tarihinde Cenevre vardıkları ‘’ateşkes anlaşması’’nın artık kalıcı hale geldiği görülüyor. Libya’daki iç savaş taraflarının temsilcilerinin 09 Kasım 2020 tarihinde Tunus'ta yapılan görüşmelerde vardıkları mutabakata göre devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri de 24 Aralık 2021 tarihinde yapılacağı öngörülüyor. Bu seçim sonucunda oluşacak Libya Hükümetinin tarafların iç savaş esnasında diğer ülkelerle yaptıkları anlaşmaları geçersiz saymaları kuvvetle muhtemeldir. Bu durum Türkiye'nin Libya için yaptığı bütün çabaların boşa gitmesi demek oluyor…
Ayrıca Libya’da taraflar arasında 23 Ekim 2020 tarihinde ateşkes anlaşması yapılmışken, bu ateşkes anlaşması uyarınca Libya’daki yabancı askerî güçlerin üç ay içerisinde Libya’yı terk etmesi öngörülürken ve 09 Kasım 2020 tarihindeki Tunus görüşmelerinde taraflar 24 Aralık 2021 tarihinde devlet başkanlığı ve parlamento seçimleri üzerinde uzlaşmışken; Türkiye tarafından 22 Aralık 2020 tarihinde tezkere süresinin uzatılması Türkiye’yi bölgedeki barışı ve çözüm sürecini bozmaya çalışan bir ülke algısını yaratıyor. Bu durum ise zaten barış görüşmelerinin dışında kalan Türkiye’yi iyice barış görüşmelerinin ve çözüm sürecinin dışına itiyor…
Bu sırada AKP hükümeti 10-11 Aralık 2020 tarihinde Brüksel’de yapılan AB Liderler Zirvesinde Türkiye’ye karşı alınacak yaptırım kararlarını engelleyebilmek için ‘’ABD ve AB’ye beyaz sayfa açma çağrısı’’ yapıyor. (Çavuşoğlu, 24 Kasım 2020) AB, ABD ile eşgüdüm halinde uygulayabilmek için yaptırımları Mart 2021 zirvesine erteliyor. Bu arada 14 Aralık 2020 tarihinde ABD, NATO tarihinde ilk kez bir NATO müttefikine, Türkiye’ye, “ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası” (CAATSA) bağlamında yaptırımlara başlıyor…
27 Kasım 2019 tarihinde de Türkiye ile UUH arasında imzalanan “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” gereği Doğu Akdeniz’de hidrokarbon arama çalışmalarını sürdürecek olan Oruçreis araştırma gemisinin AKP hükumeti tarafından 24 Aralık 2020 tarihinde alınan bir kararla 15 Haziran 2021 tarihine kadar Antalya Körfezi açıklarına çekildiği duyuruluyor…
Sonuç
Yazılarımda ve konferanslarımda hep anlatırım. Bu konuyu uzun uzun anlattığım için kısa geçiyorum: Artık uluslararası ilişkilerde sadece askerî güçle sonuç almak devri kapanmıştır. Devir jeoekonomik ve jeokültürel güçleri arkaya alarak diplomasi ile sonuç alma devridir.
Ayrıca; yapıyorsanız da askerî hareketler siyasi bir hedefi olan ulusal çıkarlar için yapılır. Ancak ulusal çıkarlar için değil siyasal bir iktidarı desteklemek için yurt dışı bir askerî harekât yapıyorsanız eğer o zaman da böylesine sığ bir strateji ile de ancak bu kadar oluyor…
Sonuçta Libya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan da olunuyor…
Arz ederim…
Osman AYDOĞAN
Yurt dışı askerî harekâtlar üzerine bir değerlendirme:
http://www.sehriyar.info/?pnum=854