• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam347
Toplam Ziyaret2913476

Bir istifa hikâyesi

Bir istifa hikâyesi

14 Nisan 2020

Önce bir fıkra…

Yüzyıllar önce Papa bütün Yahudilerin Roma’yı terk etmeleri gerektiğine karar verir. Doğal olarak Yahudi toplumundan da büyük bir tepki gelir. Bunun üzerine Papa, Yahudi toplumundan önde gelen birisiyle karşılıklı dini bir müzakere yapmalarını önerir. Müzakereyi Yahudiler kazanırsa kalacaklar, Papa kazanırsa gideceklerdir. Yahudiler çaresiz kabul eder ve temsilci olarak Moiz’i seçerler.

Ancak Moiz’in Papa ile aynı dili konuşamaması nedeniyle müzakerede konuşmak yerine sadece işaret dilinin kullanılmasını teklif ederler. Papa da kabul eder.

Müzakere günü geldiğinde, iki taraf karşılıklı yerlerini alırlar…

Papa ve Moiz bir süre karşılıklı olarak bakıştıktan sonra Papa elini kaldırarak üç parmağını gösterir. Buna karşılık Moiz tek parmağını kaldırır.

Papa parmaklarını sallayarak başının etrafında çevirir. Moiz ise parmağıyla yeri işaret ederek oturduğu yeri gösterir.

Papa yanındaki çantadan bir parça ekmek ve şarap çıkarır. Moiz de çantasından bir elma çıkartır.

Bunun üzerine Papa ayağa kalkarak: “Ben pes ediyorum, Yahudiler kalabilirler” der.

Müzakere sonrasında Papa’nın etrafına toplanan kardinaller Papa’ya ne olduğunu sorduklarında Papa:

‘’Ben önce üç parmağımı gösterip Kutsal Üçlüyü işaret ettim. Buna karşılık o bana tek parmağını gösterip her iki dinin de tek Tanrı’yı tanıdığını söyledi. Ben parmaklarımı sallayıp başımın etrafında çevirerek Tanrı’nın bizim etrafımızda olduğunu gösterdiğimde o da oturduğu yeri işaret ederek Tanrı’nın onların durduğu her yerde olduğunu işaret etti. Ben kutsal ekmek ve şarap çıkartıp Tanrı’nın bizim günahlarımızı bağışladığını göstermek istediğim zaman da hemen bir elma çıkartıp bana ilk günahı hatırlattı. Adamın her şeye bir cevabı vardı. Ne yapabilirdim ki?’’

Tabi aynı sıralarda, Yahudi cemaati de Moiz’in etrafını sarmış ona nasıl başardığını soruyorlardı. Moiz:

‘’Önce bana üç parmağını gösterip üç gün içinde burayı terk etmemizi istedi. Ben de ona bir tekimizin bile ayrılmayacağımızı söyledim. Sonra bütün şehrin Yahudilerden temizleneceğini söyledi. Ben de, hiç bir yere gitmeyip olduğumuz yerde kalacağımızı söyledim.’’

‘’Sonra ne oldu?’’ diye kalabalık heyecanla sorar. Moiz:

‘’Valla, sonrasını ben de pek anlamadım. Adam biraz hiddetlendi ve öğle yemeğini çıkarttı. Bunun üzerine ben de benimkini çıkarttım. Hepsi bu!…’’

Fıkra bu kadar…

Şimdi hemen bu fıkra ile yazı başlığımda istifa hikâyesinin ne ilgisi var demeyin…

Türkiye’de, bir bakan / politikacının Pazar akşamı cereyan eden bir istifa olayı var. Ve sanki askerlikteki mecburi hizmet bakanlıkta da varmış gibi, sanki yasalarda bir engel varmış gibi CB istifayı kabul etmedi diye aynı politikacı hiçbir şey olmamış gibi iki saat içerisinde tekrar göreve başlıyor… Ve Türkiye iki saat içerisinde cereyan eden bu istifa ve geri dönüş hikâyesini iki günden beridir konuşuyor… Ve bu istifa ve geri dönüş hikâyesine ne anlamlar çıkarıyorlar ne anlamlar aynı fıkradaki Papa gibi…

Ancak durum hiç de fıkradaki Papa’nın anladığı gibi derin anlamlı değil… Durum fıkradaki Moiz’in anladığı kadar basit…

Ben de bu istifa ve geri dönüş hikâyesin Moiz’in anladığı gibi anlatayım…

16 Nisan 2017'de gerçekleşen halk oylamasında yeni anayasa kabul edildi. Yeni anayasaya göre de 24 Haziran 2018 tarihinde seçimler yapıldı.

Yeni anayasa gereği artık ülkede bir başbakan yok, bakanlar kurulu da yok, bakanlar kurulu olmayınca da ortada hükumet de yok. Yeni anayasa gereği ortada işlevsel ve denetleyici bir meclis de yok... Sadece CB ve ona ayrı ayrı bağlı bakanlar var. Bakanlıkları koordine edecek ve onları denetleyecek bir kurul, bir makam, bir mercii, bir meclis de yok… CB; hem devlet başkanı, hem bakanların ayrı ayrı başkanı, hem parti başkanı, hem asrın lideri... Yeni hastaneler, infaz düzenlemesi, Suriye, Afrin, İdlib, Libya, Korona, kolonya derken CB’nın başını kaşıyacak vakti de yok…

Yani şu an bütün bakanlıklar koordinesiz, denetimsiz ve müstakil olarak çalışıyorlar. Sağlık Bakanlığının aldığı bir karardan İçişleri Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının aldığı bir karardan Sağlık Bakanlığının ve diğer kurumların, Büyükşehir Belediyelerinin haberi yok… Şu ana kadar Türkiye, bir mirasyedi gibi, mirasyedinin babadan kalan parasını yemesi gibi Cumhuriyetin kurulu düzeni sayesinde bu noktaya kadar yiye yiye geldi. Cumhuriyetin kurduğu o düzen de artık kalmadı, o düzen de yok… 

Cuma ve Pazar gecesi ülkede yaşanan ikişer saatlik hikâye ülkede gelecekte yaşanacak olan evrensel sosyal entropi kanununun ayak sesleridir… Bu hikâyeye fıkradaki Papa gibi derin anlamlar yüklemeye de hacet yok…

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz