• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam133
Toplam Ziyaret3133987

Olgunluğa erişmemiş siyaset


Olgunluğa erişmemiş siyaset


05 Mart 2020

Ajanslarda, gazetelerde hiç bitmeyen şehit haberleri veriliyor. Sanki nesne gibi, sanki eşya gibi, sanki elma, armut gibi. İki şehit, üç şehit… Ve devamı gelir; beş şehit, sekiz şehit, 34 şehit gibi... Eğer sayı tek ise haber bile verilmiyor.  Veya sanki olay Patagonya'da olmuşçasına, en alt sayfalarda umursamadan veriliyor; ''Bir şehit'' gibi... Veya 34 şehit haberi, daha cenazeleri kalkmadan, daha şehitler kara toprağa emanet edilmeden tebessümle, gülerek, esprilerle, alkışlarla veriliyor. TV'lerde; vur patlasın çal oynasın programları, toplum gerçekliği dışındaki, toplumu şiddete yönelten diziler sunuluyor...

Ertesi gün de gazetelerde şehit ilanları. Fidan gibi gencecik aslan fotoğrafları, altına isim, rütbe, tertip yazıları, bazen doğum tarihi, şehit tarihi. Kimisi nişanlı, kimisi evli... Kimisinin bebeği yolda, kimisininki daha yeni kucakta... Kimisinin terhisi gelmiş, kimisinin daha yeni tayini çıkmış, kimisi daha yeni göreve başlamış... Onlarca genç insan... Her birisinin, ciğerleri sızlatan daha nice hikâyesi... Eline diken battığında yüreği yanan anaların bir anlatılamaz evlat acısı… Gece üşüdü mü diye onlarca defa kalkıp evladının üstünü örten annelere ''oğlunuz şehit'' diye gelen bir anlatılmaz felaket haberi…

Ve genellikle artık okuyana hiçbir anlam ifade etmeyen, şehit ailesine hiçbir katkı sağlamayan sıradanlaşmış ibareler, ifadeler; ‘’… Silah arkadaşlarımızı kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz. Merhuma Tanrı’dan rahmet, kederli ailesine ve silah arkadaşlarımıza başsağlığı dileriz...” Ve genellikle de altına şu yazılır: “Kara Kuvvetleri Komutanlığı personeli” veya  ‘’Jandarma Genel Komutanlığı personeli’’…

Ve ardından da renkli ekranlarda; hayatında bir kez bile çatışmaya girmemiş, asker elbisesi giymemiş, hatta hayatında çatışma bölgesini dahi görmemiş, asker elbisesini giyse, bölgeyi görse bile askerlik ve iç güvenlik harekâtı hala ruhuna işlememiş, çoğunlukla iktidar yandaşı, koskoca Türkiye haritası karşısında elde sopa, elde çubuk herbokologlar türüyor… (Bu konuda bir sır vermek istiyorum. Tasavvufta; ‘’Bilen söylemez, söyleyen bilmez’’ diye bir düstur bulunuyor… Bu düstur iç güvenlik harekâtında da geçerli oluyor: ‘’Bilen söylemez, söyleyen bilmez’’… Yani renkli ekranlarda, boyalı ceridelerde bu konuda ahkâm kesenlerin çok büyük bir çoğunluğu -gerçek askerleri tenzih ederim- konuyu bilmeyen, bu konuda bilgisi ve tecrübesi olmayan ancak fikir sahibi olan kimseler oluyor.)

Aslında şehidi en iyi tanımlayan Mehmet Âkif idi: “Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor” diyerek ve ''Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber'' diye bitirdiği o meşhur ‘’Çanakkale Şehitlerine’’ isimli şiirinde... O şiirde, o ruhta ve o günlerde şehidin bir değeri vardı, bir anlamı vardı, bir kıymeti harbiyesi vardı, toplumda bir ağırlığı vardı, toplumun şehit karşısında bir mahcubiyeti vardı... Şimdi şehit naaşı önünde siyaset yapılıyor… Şehit naaşı önünde selfiler çekiliyor…

Neyse geçelim bu faslı… Nazım bir şiirinde söylerdi zaten; ‘’geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.’’

Şehit vatan savunması için verilir. Gündeme getirilen Bakara Suresi'nin 154. ayeti "Allah yolunda öldürülenler’’den bahseder… Müslüman bir ülkenin rejimini değiştirmek hangi hükme göre Allah yolu oluyor? Cumhurbaşkanı bahsi geçen sureyi kastederek ‘’emri ilahisinin manasını kavrayabilmek için önce sağlam bir imana ihtiyaç olduğunu’’ söylüyor.  Sonra da ''şehitler tepesi''nin boş kalmayacağını söylüyor... Bir vakitler oy uğruna sözde çözüm sürecinde ‘’analar ağlamasın, artık şehitler gelmesin’’ diyenlerin bahsi geçen ‘’sağlam imanı’’ neredeydi acaba?

Arif Nihat Asya, ‘’Şehitler tepesi boş değil’’ diye başlayan "Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor" şiirini 1940 yılında Adana'nın düşman işgalinden kurtuluşunun kutlandığı tören için yazıyor... Yani bu şiir vatan savunması için yazılıyor... Bu şiir, bunların anladığı şekilde Müslüman bir ülkeye savaş açıp da Emevi Cami'nde namaz kılınsın diye yazılmıyor...

Neyse… Bu faslı da geçelim… Yine Nazım’ın dediği gibi; ’’geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı’’...

Ancak asıl anlatmak istediğim konu fidan gibi gencecik aslanların nasıl şehit oldukları da değil, şehidin, şehadetin anlamı da değil. Çürümüş bir toplumun, askere gitmemek için hep ''çürük'' raporu alan sapasağlam sahtekâr insanları da değil... Bu sapasağlam insanlara ''çürük'' raporu veren veya parası olana askerlik yaptırtmayan çürümüş sistem de değil... Çürümüş bir medyanın ve çürümüş bir siyasetin umursamazlığı da değil... Renkli ekranlardaki çapsız herbokologlar da değil… Yıllardan beridir onuru çiğnenerek, gururu çiğnenerek, genetiği bozularak, disiplini darmadağın edilerek, kurumları yağmalanarak bir hallaç pamuğu gibi atılan, düzeni darmadağın edilen bir ordunun, askerlerini bir başka ülke topraklarına hava savunmasız savaşa gönderebilecek kadar içler acısı hali de değil...

Asıl anlatmak istediğim siyaset ve zihniyet…

Amerikalı yazar Jerome David Salinger’in Amerikan edebiyatının klasiklerinden olan ‘’The Catcher in the Rye" (Ülkemizde ‘’Gönülçelen’’ ve ‘’Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’’ adıyla yayınlandı) adlı kitabında bir cümle geçerdi: (Gönülçelen, Can Yayınları, 2001, sayfa 204)

“Olgunluğa erişmemiş kafanın özelliği, bir dava uğruna seve seve can vermektir; olgun kafanın özelliği ise, bu dava uğruna seve seve yaşamaktır.” 

Aslında bu sözü şöyle de okuyabiliriz:

“Olgunluğa erişmemiş siyasetin özelliği, bir dava uğruna insanlarını can vermeye sevk etmektir. Olgun siyasetin özelliği ise, bu dava uğruna insanlarını seve seve yaşatmaktır.” 

Zaten siyaset sorunları güç kullanmadan çözme sanatı değil miydi? Gücü kullandığınız noktada siyasetiniz de iflas etmiş oluyor... İflas etmiş siyasetten ne olgunluğu beklenir ki?

Olgunluğa erişmemiş siyaset, insanlarına huzur ve refah içinde seve seve yaşamayı değil de şehitler tepesini vaad ediyor...

Osman AYDOĞAN

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz