Mümtaz bir devlet adamı Mümtaz Soysal
11 Kasım 2020
İsmi ile müsemma, mümtaz bir cumhuriyetçi, mütevazı bir devlet adamını ve seçkin siyasetçi ve değerli bir hocayı, hocaların hocasını geçen yıl, 11 Kasım 2019 tarihinde yitirmiştik… Cumhuriyet'in okullarında aldığı eğitimle evrensel değerlere ulaşmayı başarmış bir aydındı… Türkiye’nin Kıbrıs tezlerinde yılmaz savunucusu ve KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın danışmanıydı.
Cumhuriyetin nesli tükenen gerçek entelektüeliydi, akademisyeniydi, yazarıydı, aydınıydı, siyasetçisiydi, haza beyefendisiydi… Kısaca gerçek bir devlet adamıydı… Dünyayı tanıyan, Türkiye’yi seven, ahlaklı, namuslu, ilkeli siyasetçi kuşağının son temsilcilerindendi… Kısaca ‘’Eski Türkiye’’nin ‘’Yeni Türkiye’’ye uymayan bir değeriydi.
Mümtaz Soysal’ın hayatı
Mümtaz Soysal,1929 yılında Zonguldak’ta doğar, Galatasaray Lisesi'ni (1949), ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni (SBF) (1953) bitirir. Fark dersi sınavlarını vererek Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden de mezun olur. (1954). 1956'da SBF'de asistan olarak çalışmaya başlar… 1958'de siyasal bilimler alanında doktora çalışmasını tamamlar… 1963'te SBF'de doçent, 1969'da ise profesör olur. 1971 yılında aynı fakültenin dekanlığına seçilir. SBF'de Anayasa Hukuku profesörü olarak uzun yıllar ders verir… 1961 Anayasası'nı hazırlayan Kurucu Meclis'te görev yapar.
Mümtaz Soysal ve 12 Mart dönemi
12 Mart Muhtırasından sonra 18 Mart 1971'de SBF Dekanlığı esnasında, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı'nca gözaltına alınıp tutuklanır. 1968 yılından beri okuttuğu Anayasa'ya Giriş ders kitabında kaynak kitap olarak Marks'ın ‘’das Kapital’’ kitabı var diye komünizm propagandası yapmakla suçlanır. "Anayasa hukukçuları bunları okumazsa demokrasinin ne olduğunu nasıl bilecekler?" diye savunma yapar. Ancak
Mahkeme sonunda 6 yıl 8 ay ağır hapis, 2 ay 20 gün Kuşadası'nda emniyet gözetimi altında bulundurulmaya ve kamu haklarından ebediyen mahrumiyete mahkûm edilir. Toplam 14.5 ay Mamak Cezaevi'nde kaldıktan sonra beraat eder. Yazar Sevgi Soysal'la evliliği de Mamak Cezaevi yıllarına denk gelir.
Mümtaz Soysal, bu suç (!) nedeniyle üniversitede ders verirken tutuklanır. 18 Mayıs 1971 günü Mümtaz Soysal amfide anayasa dersi vermektedir. Derste Mümtaz Soysal ‘’anayasaların halk desteği olmazsa anlamsız metinler olduğunu, anayasaya halkın sahip çıkması gerektiğini’’ anlatmaktadır. Bu esnada kapı açılır ve bir görevli “hocam geldiler” der. Mümtaz Soysal, kimin geldiği anlar ve sözünü şöyle tamamlar: “İşte halk sahip çıkmayınca böyle olur…” Mümtaz Soysal, öğrencilerinin alkışları arasında tutuklanıp götürülür.
Uğur Mumcu, ‘’Sakıncalı Piyadesi'’nde (Tekin Yayınevi, 1977, s. 23) bu mahkemede Mümtaz Soysal’ın şu savunmayı yaptığını yazar: “Sokrat’ın yargılanması Yunan uygarlığı için bir kara leke oldu. Galilei’nin yargılanması insanlık tarihi için bir suç sayıldı. Beni de işlemediğim suçlardan ötürü yargılayarak, zorla kahraman yapmak istiyor, layık olmadığım bir sandalyeye oturuyorsunuz."
Yazar Mümtaz Soysal
Hukukçuluğunun yanı sıra Forum, Akis, Yön, Ortam gibi dergilerde, Yeni İstanbul, Cumhuriyet, Ulus, Barış, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yazarlık yapar. 1969-71'de Akdeniz Sosyal Bilim Araştırma Konseyi Başkanlığı, 1974-78 arasında Uluslararası Af Örgütü İkinci Başkanlığı görevlerini yürütür. 1979'da BM Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Uluslararası İnsan Hakları Öğretimi Ödülü'nü alır.
Mümtaz Soysal aynı zamanda ‘’Anayasaya Giriş’’, ‘’Anayasanın Püf Noktası’’, ‘’Aklını Kıbrıs’la Bozmak’’, ‘’İdeoloji Öldü mü?’’, ‘’İçgüveysinin Encamı’’, ‘’Öpülesi Gemiler’’, ‘’Balinanın Böcekleri’’, ‘’Güzel Huzursuzluk’’ ve ‘’100 Soruda Anayasanın Anlamı’’ kitaplarının da yazarıdır.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1982 anayasası yapılır. Mümtaz Soysal, bu anayasayı ''82 anayasası bir ‘ama’ yasasıdır'' diye tanımlar. Çünkü bu anayasanın maddelerinde bol miktarda ‘’ama’’ bulunur. Örneğin ''herkes istediği gibi düşünebilir ama şu şu şu nedenlerden dolayı sınırlandırılmıştır'' (!)
Uzman tanık Mümtaz Soysal
15 Temmuz 1983 günü Paris Orly Havaalanı'nın THY bürosu önünde patlayan bir bombanın neden olduğu sekiz kişinin ölümüne ve altmış dolayında kişinin de yaralanmasına yol açan Orly Havalimanı saldırısını gerçekleştirmekten dolayı tutuklanan ASALA mensuplarının yargılandığı davaya Türk mağdurları temsilen müdahil taraf uzman tanık olarak katılır. Bu davada sözde soykırım tezlerini boşa çıkarır ve Ermeni teröristlerin ceza almasını sağlar.
Siyasetçi Mümtaz Soysal
1991 seçimlerinde Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden Ankara'dan kontenjan adayı olur ve TBMM'ye seçilir. TBMM'de Çekiç Güç, OHAL, demokratikleşme, Kıbrıs, özelleştirme gibi konularda hükümet politikalarını eleştiren konuşmalar yapar ve bu konularda Anayasa Mahkemesine davalar açar. SHP'nin hükümet ortaklığı içindeki pasif tutumuna sürekli tepki gösterir. Siyasetteki "vuruşarak çekilme" kavramı kendisine aittir.
Kısa bir süre için Dışişleri Bakanı olarak görev yapar. Ancak bir süre sonra bakanlıktan istifa eder. Aslında emperyalizmin oyuncağı olmayacağı anlaşıldığından siyasetteki önü kesilip istifaya zorlanır. Bakanlıktan ayrıldığı gün bazı Avrupa ülkelerinde kutlama yapıldığı rivayet edilir.
1995 genel seçimlerinde DSP’den Zonguldak milletvekili seçilir. Daha sonra Bülent Ecevit ve Rahşan Ecevit’le anlaşmazlığa düşerek DSP’den de ayrılır (1998). 2002'de Bağımsız Cumhuriyet Partisi'ni kurar ve bu partinin genel başkanı olur. AB ve İMF ile ilişkilere milli mücadele anlayışıyla yaklaşılması ve Kuvayı Milliye ruhunun yaşatılması bu partinin ilkeleridir.
Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal
T.C.’nin 50. Hükümetinin 27 Temmuz 1994 ve 28 Kasım 1994 tarihleri arasında tam tamına dört ay ve bir gün süren SHP’den Dışişleri Bakanı olduğu zaman yaptıklarını kısaca anlatmadan geçmek olmaz diye düşünüyorum:
Mümtaz Soysal, Fransa’ya resmi bir ziyarete gidecektir. Fransız Dışişleri Bakanından randevu talep edilir. Ancak zaman olmadığı gerekçesiyle bu talebe Fransa Dışişleri Bakanı olumlu cevap vermez. Mümtaz Soysal görüşmede ısrar eder. Yine olumlu cevap alamayınca ziyareti iptal eder. Bunun üzerine Fransa Dışişleri Bakanı randevu verir. Ve görüşme planlanandan çok daha uzun sürer. Günümüzde ise ABD’nin Dışişleri Bakanı İstanbul’a geliyor da vaktim yok diye Türk Dışişleri Bakanı ile görüşmüyor. (Gazeteler, 16 Kasım 2020) Uğrunda tasarruf edilemeyen itibara bakınız!
Dışişleri Bakanı iken Amerika'ya vize uygulaması başlatır. ABD’ye bu vize uygulaması T.C. tarihinde ilk ve tektir.
Kendisi Dışişleri Bakanı iken oğlu askerliğini Jandarma Komando olarak Van’da PKK ile sıcak çatışmaların yaşandığı bir karakolda yapar. Ve askerin bakanın oğlu olduğunu bölük komutanı dahi bilmez. Gerçek askerin terhis olduğu gün anlaşılır.
Tansu Çiller Başbakan, Mümtaz Soysal da Dışişleri Bakanıdır. Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir başbakan 3-7 Kasım 1994 tarihlerinde İsrail’i ziyarete gider. (Mart 1996 tarihinde de İsrail’i ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı Demirel olur.) Ziyaret esnasında Başbakan Tansu Çiller o mükemmel İngilizcesine güvenerek kendisine verilen notlara aldırmayıp “İsrail, Türkiye ile bölgenin iki laik ülkesidir’’ der. Filistin topraklarını işgal eden İsrail’e hem de Kudüs’te “Vaadedilmiş topraklarda oturmak hakkınız” sözünü sarf eder. Başbakan Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal’ın uyarılarını görmezden gelir. Çünkü İsrail, laik bir devlet değil İsrail bir din devletidir. İsrail anayasası Filistin’in varlığını yok sayar. İsrail anayasasında, Tevrat’a atfen hükümler bulunur. Bu hükümlerden birisi de “arz-ı mev’ut” (vaadedilmiş topraklar) kavramıdır. “Vaadedilmiş topraklar”, Türkiye’nin de bir kısmını içine alır. İsrail eski Başbakanı Begin'in ilk defa 12 Aralık 1978 tarihinde Oslo'da kullandığı bu tabir Fırat ve Nil arasındaki toprakları; yani Türkiye'yi de içeren coğrafyayı hedefler. Atina’da Yunanlılara ‘’Megali İdea sizin hakkınız’’ demek ne ise, Moskova’da Ruslara ‘’sıcak denizlere inmek sizin hakkınız’’ demek ne ise, Erivan’da Ermenilere ‘’Büyük Ermenistan sizin hakkınız’’ demek ne ise İsrail’e hem de Kudüs’te “Vaadedilmiş topraklarda oturmak hakkınız” demek de o anlama gelir. İşte o an Sakallı Celâl'in mezarında ters döndüğü andır: ‘’Cehaletin bu kadarı ancak ‘creme de la creme’ eğitimle mümkün olur.'' Ve Mümtaz Soysal, daha fazla dayanamayıp İsrail ziyareti dönüşünde bakanlıktan istifa eder.
Mümtaz Soysal, Dışişleri Bakanlığından istifa edip de Bakanlıktan ayrılırken Tofaş’ın Şahin markası olan kendi otomobiline binerek ayrılır. Aynı günün akşamı Ankara da gece eşiyle kol kola taksi beklerken görülür.
Mümtaz Soysal Türk Telekom’un satışına engel oluyor
Kendisine yapılan en büyük eleştiri Türk Telekom’u sattırmadı diyedir. Ancak Mümtaz Soysal’ın yaptığı tek şey Anayasa ve yasalara aykırı durumu mahkemeye taşıyarak bu satışın engellenmesidir. Ne yani, Anayasa ve yasalar öylece dururken Anayasa profesörü görmezden mi gelecekti? Mümtaz Soysal’ın yapmak istediği tek şey idarenin hukuka uymasını istemektir. Eğer siyasi iktidar samimi olsaydı satışa engel olan Anayasa ve yasaları değiştirir ondan sonra satardı. Ancak Mümtaz Soysal’ın bu satışı engellemeye gücü yetmedi.
Aslında Türk Telekom'u iki yıllık karına satıp Araplara peşkeş çeken, o parayı daha tahsil bile edemeyip ülkeyi onlarca milyar dolar zarara uğratan zihniyeti görünce Mümtaz Soysal’ın ne kadar da haklı olduğunu görüyoruz.
Mümtaz Soysal’ın Türk Telekom konusunda haklılığını kendisiyle hiç de aynı görüşte olmayan Mehmet Y. Yılmaz, Milliyet Gazetesinin09 Temmuz 2005 tarihindeki köşesinde şunları yazıyor:
"Gazetelerde yayımlanan haber ve yorumlar Telekom ihalesinin gecikmesinin sorumlusu olarak Mümtaz Hoca’yı gösteriyor. Oysa mümtaz Hoca’nın tek yaptığı şey, o dönemde özelleştirme için hazırlanan kanunların Anayasa’ya aykırılığını iddia etmekti. Nitekim bu görüşünde haklı olduğunu da Anayasa Mahkemesi iki ayrı kararında teyit etti. Ne yapması bekleniyordu? Öğrencilerine anayasa hukuku öğreten bir hocanın, Anayasa’ya aykırılığını açıkça gördüğü bir kanunu iptal ettirmemesi mi? Dürüst bir hocadan beklenmesi gereken bu muydu? O da mı "anayasa bir kere delinse ne olur"cular kervanına katılmalıydı? Üstelik o günlerde Mümtaz Hoca bunu gizli kapaklı da yapmadı. Daha kanunlar TBMM’de görüşülürken itirazlarını açıkça söyledi. O kanunları çıkaran TBMM çoğunluğunun, Hoca’nın söylediklerine kulak verip Anayasa’ya uygun bir kanun çıkarmalarının önündeki engel neydi? [...] bugün Mümtaz Hoca’nın siyasi düşüncelerinin büyük bölümüne katılmıyorum. Ama onun toplum önünde, üstelik de bu işteki en büyük suçlularca günah keçisi haline getirilmesine de gönlüm razı gelmiyor. Hukuku ve kanunların Anayasa’ya uygunluğunu savunmak da sanırım bir tek bizim ülkemizde suç oluyor!"
Mümtaz Soysal’ın kişiliği
Kısaca her yerde bulabileceğimiz Mümtaz Soysal’ın hayat hikâyesi bu kadar. Şimdi gelelim onun bir başka yerde bulamayacağınız mümtaz kişiliğine:
Askerî darbelerde kendisi çok mağdur olmasına rağmen, ülkesine ve ülkesinin ordusuna asla küsmez. ‘’Yetmez ama evet’’çi liboş demokratların siyasal İslamcıların değirmenine nasıl su taşıdıklarını her fırsatta anlatır…
Gerçek bir ‘’Deniz’’ aşığı idi. Her fırsatta ‘’Denizcilik Bakanlığı’’nın kurulması ihtiyacını dile getirdi. Bu konuda çok da çaba harcadı ama başaramadı. Ülkemiz bakanlıkların sayısı ve niteliği konusunda garip bir ülkedir aslında. Ülkede kültür yok ama Kültür Bakanlığı var. Ülkede tarım ve hayvancılık yok ama Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı var. Ülkenin neredeyse dört tarafı derya deniz ama ülkede bir Denizcilik Bakanlığı yok.
Denizci hikâyelerine, gemilere ve deniz türkülerine vurgundu. Bunu bildiğim için bir dersinden sonra kendisine Karadeniz Deniz Türküleri CD’sini hediye etmiştim. Çok mutlu olmuştu.
Şiire, edebiyata ve felsefeye aşırı ilgisi vardı. İdeoloji ayırımı yapmaksızın Türk şairlerini çok severdi. Necip Fazıl’ın ‘’Akşam’’ isimli şiirini yazılarında çok sık kullanırdı:
‘’Güneş çekildi demin,
Doğdu bir renk akşamı.
Bu, bütün günlerimin,
İçime denk akşamı.’’
Mümtaz Soysal’dan FETÖ uyarısı
Mümtaz Soysal, bir kâhin, bir müneccim sezgisiyle FETÖ tehlikesini 30 Eylül 2005 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'ndeki köşesinde yayımlanan "son pişmanlık gelmeden" başlıklı yazısında şöyle anlatır:
“...Unutmayalım ki, süreç aynı zamanda Cumhuriyeti zayıflatma sürecidir. Bir gün, büyük olasılıkla AB'ye karşı bir ‘babalanma’ sonrası, bugünkü iktidar çoğaltılmış oylarla daha da güçlü olarak geri dönerse ve "İslam Cumhuriyeti" ilan edilip Esenboğa'ya inen Amerikan uçağından ‘sulu gözlü bir Türk Humeyni’si inerse, şimdi yakınıp sızlanan, ama ilerici partilerden uzak duran ve Cumhuriyetçi bir siyasal cephe kurmaktan kaçınan insanlarımızın ‘ahı vahı’ ve son pişmanlığı fayda etmeyecektir.”
Sevgi Soysal
Mümtaz Sosyal, 1972 yılında Mamak Cezaevi'nde iken yazar Sevgi Soysal ile evlenmişti. Ancak Sevgi Soysal 1976 yılında genç yaşta hayatını kaybeder…
Burada kısaca Sevgi Soysal’a de yer vermeden edemeyeceğim…
Sevgi Soysal, Alman asıllı bir annenin beş çocuğundan biridir. Sevgi Soysal (1936-1976) Mümtaz Soysalın ilk eşi, ancak Mümtaz Soysal, sevgi Soysal’ın üçüncü eşidir.
Sevgi Soysal’ın ilk eşi tiyatro profesörü Özdemir Nutku (1955-1960), ikinci eşi sinemacı Başar Sabuncu (1965-1971)dur. Korkut Nutku, Sevgi Soysal’ın Özdemir Nutku’dan olan oğlu, Funda ve Defne Soysal da Mümtaz Soysal’dan olan kızlarıdır.
12 Mart edebiyatçıları arasında sayılan Sevgi Soysal Türk edebiyatında siyasal ve toplumsal bakışıyla, öğretici olmayan ama sorgulamaktan da geri durmayan naif diliyle, bazen alaycı anlatımıyla kendine özgü yere sahip bir yazardı.
Sevgi Soysal; ‘'Yürümek’ romanı ile TRT Roman Başarı Ödülü (1970)’nü, '’Yenişehir'de Bir Öğle Vakti’' romanı ile de Orhan Kemal Roman Ödülü (1974)’nü kazanır. Diğer eserleri: ‘’Tutkulu Perçem’’, ‘’Tante Rosa’’, ‘’Şafak’’, ‘’Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’’, ‘’Bakmak’’, ‘’Barış Adlı Bir Çocuk’’ "Bakmak", ‘’hoş geldin Ölüm’’ ve "Paralar Cebe Kadınlar Eve" kitaplarıdır.
Bu kitaplardan '’Yenişehir'de Bir Öğle Vakti’' romanını okumamışsanız eğer henüz hayattayken kaçırmayın derim.
Kasım ayları güz aylarının sonuncusu, yaprakların döküldüğü bir aydır. Sevgi Soysal’ın ilk eşi Özdemir Utku 08 Kasım 2019 tarihinde, son eşi Mümtaz Soysal da bu tarihten üç gün sonra 11 Kasım 2019 tarihinde bu dünyadan göçüp gider. Sevgi Soysal da Kasım ayını o kadar çok seviyor olacak ki kendisi de yine bir Kasım ayında çok genç yaşında 40 yaşımda işken (22 Kasım 1976) bu dünyadan göçüp gider.
Sevgi Soysal’a yer vermemim nedeni Mümtaz Soysal’ın nasıl bir mümtaz kadınla evli olduğunu anlatmam içindir.
Sevgi Soysal’ın vefatından sonra Mümtaz Soysal ikinci evliliğini Sevinç (Karasapan) Soysal ile yapar.
Hoşgeldin Ölüm
Mümtaz Soysal rahatsızlığı nedeniyle uzun bir süredir medyada gözükmüyordu, yazmıyordu, suskundu, hep suskundu.
Sevgi Soysal ‘’Hoşgeldin Ölüm’’ kitabında şöyle yazardı: "Ölmeyi göze almak. Çok söylenmiş, bilinen bir cümle. Ölmeyi göze alanlar çıktı. Ama susmayı göze almak. Yeterince durulmadı bunun üstünde.''
Manzarayı umumiyemiz karşısında yıllarca susmayı göze almıştı Mümtaz Soysal.
Sevgi Soysal ‘’Hoşgeldin Ölüm’’ kitabında yine şöyle yazardı: "Eğer ölüm varsa, daha güzel bir hayatın, daha uygar insanların, daha insanca kuracakları bir hayatın gerçeği için vardır. Yoksa ölüm, insanlar arasındaki kavgayı, bir insan ömrü içinde aşamadıkları sevgisizliği, çirkinliği daha kötü bir dünyaya aktarmak için değildir."
Mümtaz Soysal, daha güzel bir hayatın, daha uygar insanların, daha insanca kuracakları bir hayatın gerçeği için yaşadı.
İsmi ile müsemma, mümtaz bir cumhuriyetçiydi Mümtaz Soysal.
Mümtaz Devlet adamı Mümtaz Soysal’ı birinci vefat yıldönümünde saygı, minnet ve rahmetle anıyorum. Artık böylesine devlet adamları kalmadı. Görüyorsunuz işte hâl-i pür melâlimiz ortada.
Osman AYDOĞAN