• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam123
Toplam Ziyaret2890997

Şeyh Sâdi Şirâzî


Şeyh Sâdi Şirâzî

28 Temmuz 2020

Fars edebiyatı

Fars edebiyatı, yaklaşık 2500 yıllık bir dönemi kapsayan, Rus edebiyatı ile beraber dünyanın en büyük ve en muazzam bir yazın kültürü olan bir edebiyattır... Kaynakları; Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Orta Asya'ya, tarihi de MÖ 650'ye kadar uzanır. Hatta bu gelenek daha da eski tarihlere taşınarak, Zerdüşt dininin kutsal kitabı olan Avesta'nın İran edebiyatının en eski örneklerinden biri olduğu ileri sürülür. Ama yazılı edebiyat eserlerinin çoğu Pers krallığının İslamiyet’e geçişinden sonradır. Böylesine köklü bir edebiyatın dili olan Farsça da, XII. yüzyıldan başlayarak Anadolu'dan Hindistan'a kadar birçok halkın ortak kültür dili olmuştur. İran edebiyatındaki Firdevsî, Ömer Hayyam, Sadî Şirâzî ve Hâfız Şirâzî bütün dünyada tanınır…

Böylesine köklü ve derin bir edebiyatı olunca da İran öykü, hikâye, masal ve fıkraları da aynı şekilde derin ve felsefi olmaktadır. Konumuz İran edebiyatı değil tabii ki… İşte böylesine köklü ve derin bir kültürden bugün Şeyh Sâdî Şirâzî'yi anlatmak istiyorum…

Şeyh Sâdî Şirâzî

Şeyh Sâdî Şirâzî (1193-1292) Fars şâir ve İslam âlimidir... Günümüz İran topraklarının Şiraz kentinde doğar. Daha sonra Bağdat'a gidip Nizamiye medreselerinde öğrenimini tamamlar.

30 yıl boyunca Hindistan ve Kuzey Afrika'yı dolaştıktan sonra 1256'da memleketi Şiraz'a dönerek şiirlerini yazmaya başlar. Moğol ve Haçlılarla yapılan savaşlara katılır. Haçlılara esir düşer. Sonraları, bilgisine hayran kalan Suriyeli bir tacir, fidye vererek, Sâdî’yi Haçlıların elinden kurtarır ve kızı ile evlendirerek himayesine alır.

Sâdî’nin evlilik hayatı hiç de mutlu geçmez. Karısı onu, daima, babasının kurtardığı bir köle olarak görür ve ona karşı çok kötü davranır. Şair, en sonunda, evini barkını bırakıp kaçmak zorunda kalır. Acılarla dolu geçen bu evlilik hayatından kalan hâtıralarının izleri, onun bir kısım eserlerinde yer alır. Acılı hayatının tersine Arapça kökenli olan Sâdi ismi ''mutlu'', ''uğurlu'' anlamındadır.

Anadolu’yu, Çin’i, Hindistan’ı da dolaşan Sâdî, yaşının olgun çağlarında Şirâz’a döner. Bundan sonraki hayatını tamamen şiire, ilme, kültüre vererek ölmez eserlerini yaratır. 98 yaşına kadar yaşar. Geniş bilgisinden, iyi ahlâkından ötürü, bütün Doğu kaynaklarında, ''Şeyh Sâdî'' diye anılır. Bütün şiirlerinde Sâdî mahlasına rastlanmaktadır. Sâdî, ana dili olan Farsça’dan başka, Arapça, Hintçe ve Lâtince de bilir.

Eserleri

Şeyh Sâdî Şirâzî ‘nin; çok sayıda eseri olmasına rağmen bunlardan Bûstan, Gûlistan, Takrir-i Dibace, Aklu Aşk, Nasihat-ül-Müluk ve Havatin bilinen eserleridir. .


Bûstan ve Gûlistan

Şeyh Sadî Şirâzî'nin bu eserleri içerisinde en bilineni ise içinde hikâyelerini topladığı ''Bûstan ve Gûlistan'' (Beyan Yayıncılık, 2009) adlı eseridir. Gûlistan; ‘’gül bahçesi’’, Bûstan ise ‘’çiçek bahçesi’’ demektir. Her iki eser daha XIV. yüzyılda Türkçe’ye çevrilir. Bûstan’ın önsözü yeryüzünde söylenmiş en lirik edebi parçalardan biri sayılır. Sâdî’nin eserlerinde, çoğunlukla, öğretici, öğüt verici bir hava vardır. Toplum düzeni, ahlâk, fazilet, hürriyet konuları eserlerinin başlıca karakterini teşkil eder.

Şeyh Sâdî Şirâzî’nin daha çok tacı ve tahtı olanlara yönelik sözleri

Bu yazımda Şeyh Sâdî Şirâzî’nin eserlerinde okuyucuya verdiği öğretici ve öğüt verici sözlerinden derlediğim, daha çok tacı ve tahtı olanlara hitap eden sözlerini sizlere aktarmak istiyorum.... Beğeneceğinizi umuyorum... Üzerinde düşünmeniz dileği ile...

* Taç ve taht geçicidir. Hiç gönüllere girdin mi? Bir kadın zalim olan erkekten çok yüksektir. Köpek de halkı inciten insandan üstündür.

* Eşeğini düşman, vergisini de sultan alıp gittikten sonra o memleketin tacında, tahtında ikbal kalır mı?

* Çoban uyumuş, kurt da sürüde: bu hal akıllı kimselerin beğeneceği şey değil.

* Çıkrığının ardında ihtiyar kadın lanet ederken, meclisin başköşesinden gelen aferinlerin değeri yoktur.

* Dünyadaki bütün nehirler, adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez.

* Halkın sevgi ve güvenini kazanırsan düşmanı gerçekten yenmişsin demektir.

* Hiddetle hemen kılıca sarılan kimse sonra esefle elinin ardını dişler.

* Büyük kalarak yaşamanın şartı odur ki her küçüğün kim olduğunu bilesin.

* Kuvvetlilerin yükünü zayıflar çekerken padişaha tatlı uyku haramdır.

* Devri kötü olan bir zalim dünyada kalmayacak, ama onun üzerinde ebedi bir lanet kalacaktır.

* Büyüklük gösterişle, lafla olmaz; yücelik dava ile kuruntu ile elde edilmez. Tevazu yüceliği arttırır, fakat gurur seni toprağa serer.

* Sen kendinden bahsetme ki, seni başkaları övsünler. Kendini övdüğün takdirde bunu başkalarından bekleme.

* Dostlarına karşı bile uyanık olmalısın. O zaman düşmanından da emin olabilirsin.

* Kurdun kafasını, halkın koyunlarını paraladıktan sonra değil, önce kesmek gerekir.

* Padişahken zulmedersen, padişahlıktan sonra dilenci olursun.

* Kafası Zühal yıldızına değen bir padişahla zindanda inleyen züğürdü, başlarına ölüm askeri hücum ettikten sonra birbirinden ayıramazsın.

* Şer çıkaranlar- yuvasına nadiren dönebilen akrepler gibidir- gene şer sevdasında giderler.

* Bir iş tedbirle olacaksa düşmanın yüzüne gülmek, savaş çıkarmaktan daha iyidir.

* Kaşını çatmamağa çalış, ne kadar zayıf olursa olsun düşmanın dost kalması daha iyidir.

* Azametli adam kurum satar; çünkü büyüklüğün yumuşaklıkta olduğunu bilmez.

* Methü sena ipiyle kuyuya inme, hatem gibi sağır ol da kendi ayıplarını dinle.

* Değersiz kimselerle savaşmaktan çekin.

* Ben damlalardan sel olduğunu çok gördüm.

* Herkesin huzurunu kendi rahatına tercih eden kimseye ne mutlu.

* Senin iyiliğini isteyen kimse, “yolunda şöyle bir diken var“ diyendir.

* Yolunu kaybedene iyi gidiyorsun demek şiddetli bir zulümdür.

* Eğer mertsen, mertliğinden bahsetme. Sen kendini iyilerden saydıkça kötü olursun.

* Kendi ahlakını düşmanından dinle; dostun gözünde her yaptığın iyidir.

* Ey düşüncesiz, tedbirsiz ve akılsız olan nefis, sen tek yoksulluğun yükünü çek, ama kendini gamla öldürme.

* Düşmanı dostundan fazla olan kişinin, düşmanı şen, dostu mahzun olur.

* Dostluğa yer bırakacak kadar savaş, savaşa yer bırakacak kadar dost ol.

* Dünyanın mülküne dayanıp güvenme. O senin gibi nice kimseleri besleyip öldürdü.

* Gereken kadar konuş. Başkaları seni susturmadan susmasını bil.

* İnsan ümitsizliğe düştü mü, mağlup kedinin köpeğe saldırması gibi, dilini uzatır.

* İnsan ruhunu iki şey karartır: susulacak yerde konuşmak ve konuşulacak yerde susmak.

* Murada ermedim diye düşüne düşüne kalbini yakma, kardeşim. Çünkü her gecenin gündüzü vardır.

* "Ne söyleyeyim?" diye düşünmek, "Niçin söyledim?" diye düşünmekten hayırlıdır.

* Sevinmek istiyorsan sevindireceksin, sevilmek istiyorsan seveceksin.

* On derviş bir kilimde uyurken iki padişah bir dünyaya sığmaz.

* Yarasanın gözü gündüz göremiyorsa, güneşin ne günahı var bunda?

* İyi şeyler mutlaka çabuk biter.

* Olgun bir adamı dost edinmek isterseniz, eleştirin; basit bir adamı dost edinmek isterseniz methedin.

* Gayesiz yaşayanlar, nasipsiz kalırlar.

* Toprağın altında iken gönlü diri olan bir ölü, gönlü ölü olarak yaşayan bir bilginden daha canlıdır.

* Düşmanın derisini yumuşaklıkla yüzebilirsin. Sertlik gösterdin mi, dostun bile sana düşman olur.

* Irmak kenarından sıcak su iç de ekşi suratlının soğuk gül şerbetini içme.

* Elâlemi ayıplarıyla anan bir kimsenin senden de teşekkürle bahsedeceğini zannetme.

* Aradan bir nice zaman geçmedikçe insanın içyüzü anlaşılmaz.

* Eğer yiyip yatmaktan başka bir şey bilmiyorsa, adam hayvandan nesiyle yüksek olur.

* Sen kendi kaygını sağlığında çek, hısımların hırsa düşerler ölenle ilgilenmezler.

* Parayı, nimeti şimdiden ver, çünkü senindir ve senden sonra bunlar senin emrinden çıkacaktır.

* İnsan olmak isteyen kişi önce nefsinin köpeğini susturur.

* Hedefe, okun gezi elindeyken nişan al, ok yaydan fırladıktan sonra değil.

* Hüner sahipleri, başkalarının gamını çekmekten kendi keyiflerine bakamamışlardır.

* Elâlem harman kaldırırken, vaktiyle tohum ekmemiş olmak ne gevşekliktir.

* Derisini parçalasalar dahi, Huda dost hiçbir zaman dostunun düşmanıyla dost olmaz.

* Yolu takip etmeyen bedbaht süvari, doğru yürüyen yayadan geri kalır.

* Düşen her zaman kalkmış değildir.

* Elinden hayır gelen bir oruç yiyici, dünyaya tapıp yıl orucu tutan kimseden iyidir.

* Herkes kuvveti derecesinde yük taşır, karıncaya göre çekirge ayağı ağırdır.

* Nice kuvvetli, nice üstün akıllar vardır ki, aşkın havası onları mağlup etmiştir. Çünkü sevda aklın kulağını büktükten sonra, akıl bir daha başkaldıramaz.

Tacı ve tahtı olanlar okumazlar… Beni ise hiç okumuzlar… Ama ben yine de yazayım, bir hatırlatayım istedim...

Osman AYDOĞAN