La Casa de Papel
12 Nisan 2020
Son günlerde sosyal medyada bir espri söz dolaşıyor: ‘’Valla Casada no Papel’’ Bu espri söz aslında ‘’La Casa de Papel’’ isimli bir Netflix dizisinden üretiliyor. Hal böyle olunca da bana ‘’La Casa de Papel’’ isimli bu Netflix dizisini anlatmak kalıyor!…
Ama önce her zaman olduğu gibi kısa bir bilgi:
Netflix
Netflix adlı, film-dizi yapımcılığı ve dağıtımı alanında faaliyet gösteren ABD’li şirket, 1997 tarihinde kuruluyor. Adı, İngilizce internet anlamına gelen "net" ve Amerika'da günlük konuşma dilinde "filmler" anlamına gelen "flicks" kelimesinden geliyor. Başlangıçta İnternet üzerinden gerçek zamanlı veri akışı ve video-on-demand ile posta yoluyla DVD dağıtımı alanlarında uzmanlaşıyor.
Netflix 2007’de akışkan medya aracılığıyla internet üzerinden film izleme olanağı sunarak iş alanını genişletiyor. 2010’da ilk olarak Kanada’ya açılıyor ve zaman içinde veri akışı servisi büyüyor. Ocak 2016 itibarıyla Netflix 190’dan fazla ülkede hizmet vermeye başlıyor.
Netflix, 2013’te ‘’House of Cards’’ adlı ilk dizisiyle içerik üretmeye de başlıyor. O günden bu yana film ve televizyon dizisi üretimlerini hızla artırıyor. Şirket, 2016’da 126 orijinal dizi ve film yayımlıyor. Bu rakam, ücretli Amerikan televizyon kanallarının tümünün daha fazla oluyor.
Netflix, Mart 2020 tarihine kadar 3.000 film ve TV programı sunuyor, Nisan 2020 itibarıyla ABD'de 73 milyon, dünya genelinde ise 193 milyon ücretli abonesi bulunuyor, şirketin yaklaşık 195 milyar dolarlık borsa değeri ilk kez Walt Disney Company'ninkinin üzerine çıkıyor.
Günümüzde Netflix, Kanada’dan sonra diğer kıtalara ve ülkelere de açılıyor. Avrupa’nın yanı sıra Orta Doğu ve Afrika pazarına da giriyor. Bunu da bölge ülkelerinin dizileriyle gerçekleştiriyor. Örneğin ülkemizde Çağatay Ulusoy ve İpek Gökdel’in ‘’Karakalem’’ adlı romanından uyarlanan ‘’The Protector’’ Netflix’in ilk dizisi oluyor. Bu dizide ‘’Hakan’’ karakterini Çağatay Ulusoy canlandırıyor. İtalya’da ‘’Luna Nera’’ dizisinin hikâyesi, 17’nci yüzyılda geçen şeytan oldukları iddia edilen yedi kadının öyküsünü anlatıyor. Bir başka örnek ise Polonya’dan; Ruslar, Polonya’yı işgal ediyorlar.
Sonunda Netflix, günümüz kapitalist dünyasının algı üretim merkezlerinden birisi haline geliyor... Belki de baştan itibaren bu maksatla kuruluyor...
‘’La Casa de Papel’’ dizisi
Bu projelere bir başka örnek de İspanyol dizisi ‘’La Casa de Papel’’ oluyor. ‘’La Casa de Papel’’ (Money Heist, Türkçesi: Kâğıt Ev) İspanyol yapımcı Álex Pina tarafından İspanya'daki Antena 3 kanalı için 2 parça halinde tek sezonluk bir soygun dizisi olarak yapılıyor. 2 Mayıs 2017'de ilk kez yayınlanıyor ve 23 Kasım 2017'de sona eriyor. İki sezondan oluşan dizinin ilk sezonunun süreleri yeniden düzenlenerek 9 bölümden 13 bölüme çıkartılıyor ve 25 Aralık 2017'de de Netflix'e ekleniyor.
'’La Casa de Papel’’ dizisi bahsedildiği gibi bir soygun dizisi oluyor. ‘’La Casa De Papel’’ soygun girişiminde bulunan 9 hırsızdan oluşan bir çeteyi anlatıyor. Soyguncuların amacı İspanyol Kraliyet Darphanesini soymaktır. Ama bunu gerçekleştirirken çete, halkın parasını değil de olmayan parayı çalmayı planlıyor…
Çete lideri hariç bu sekiz kişi kod adı olarak, Berlin, Tokyo, Denver, Moskova, Nairobi, Rio, Helsinki, Oslo gibi şehir adlarını kullanıyor. Dizideki her bir karakterin farklı bir kişilik ve farklı bir hayat hikâyesi bulunuyor.
Dizideki Profesör de soygunun beyni oluyor, tüm süreci planlıyor ve soyguncuları seçiyor. Çete Madrid’de İspanyol Kraliyet Darphanesini basıp, 67 kişiyi de rehin alarak karşılıksız gerçek para basıyor. .
''La Casa de Papel'' dizisinin verdiği mesajlar
Bizler genellikle pek dikkat etmeyiz ama çağımız semboller çağıdır. Ve semboller filmlerde ve dizilerde sıkça kullanılıyor. Örneğin, Hollywood yapımı meşhur ''Matrix'' filmi baştan sona kadar sembollerle donatılmış bir film olup başlı başına Yahudiliği anlatıyor. İçinde saklanmış semboller, fark edilmeden ve bunların tekabül ettiği şeyler düşünülmeden seyredilirse, ancak bir sürü saçmalıkla doldurulmuş Hong Kong malı kung-fu filmlerinden bir tanesi daha seyredilmiş gibi oluyor. Öte yandan semboller tespit edilip, üzerlerinde kafa yorulmaya başlanırsa, filmin aslında anlatmaya çalıştığı pek çok şey olduğu fark ediliyor. Benzer şekilde ''La Casa de Papel'' dizisi de sembollerle ve simgelerle donatılıyor.
Dizinin ‘'Profesör’' karakterini canlandıran Alvaro Morte soygun ekibini motive etmek için ‘‘ekonomik ve finansal sistemi reddetmek’’ mesajını veriyor. Dizide de bu ret olayı birçok sembollerle ve simgelerle işleniyor. Mesela İtalyan devrimci şarkısı ‘‘Ciao Bella’’ sürekli çalınıyor, soyguncuların kıyafetleri Guantanamo esirlerininkine benziyor, askerleri Anonymous ve Salvador Dali’nin yüz ifadesini çağrıştırıyor ve soyguncuların kıyafetleri kırmızı oluyor…
Tabii ki soygunda kullanılan bu semboller ve simgeler bilinçli olarak kullanılıyor. Salvador Dali Katalonya doğumlu bir ressamdır. Dali, yaşamı boyunca her türlü dayatmayı, yanlışı kabul etmemiş, çizgilerin dışında yaşamış anarşist ruhlu, protest bir ressamdır. Katalonya ise İspanya’da özgürlük hareketinin merkezidir. Kırmızı rengin kullanılması ise Kızıl Ordu’yu çağrıştırıyor. Kızıl Ordu ise işçilerin ve ezilenlerin ordusu olarak biliniyor. ''Ciao Bella'' ise malum; sosyalist düşüncenin, devrimci hareketlerin nerdeyse milli marşı oluyor. Dolaysıyla bu simgelerle hırsızlar halkın ezilenlerden yana protest yüzünü temsil ediyor…
Dizide bunların dışında toplumda elitlere ayrımcılık yapıldığına ve polisin ve hükümetin çürümüşlüğüne vurgu yapılıyor. Profesör de her yıl Avrupa’da karşılığı olmayan para basımına karşılık bu sefer halkın darphaneden para çekme hakkı olduğunu savunuyor.
Dizide bu soygun bir tür isyana dönüştürülüyor ve dünyadaki eşitsizliklere, kapitalist düzene karşı isyanı kara mizahla veriliyor. Bu şekilde de Ciao Bella, Dali, Kızıl Ordu ve biraz da çok basit ve tatlı bir sosyalizm manifestosuyla soygun meşru hale getiriliyor. Bu şekilde de izleyiciler soyguncuların tarafına geçiriliyor. Ancak yine de soyguncular soyguncudurlar; Darphanede bastıkları paraları alıp gidiyorlar…
Ve sonuçta dizide sol ideoloji bir araç olarak kullanılarak, kapitalist düzene, dünyadaki eşitsizliklere, ekonomik ve finansal sisteme karşı olan izleyicilerin gazı alınıyor, ABD ve uzantısı film endüstrisinin her zaman yaptığı gibi. Bir vakitler ülkemizde de ''Kurtlar Vadisi Irak'' filmiyle ABD'nin Irak işgaline, TSK'nın seçme birliklerinin başına çuval geçirilmesine ve Irak'taki Türkmen katliamlarına karşı ABD'den sanal bir intikam alınarak Türk insanın gazı alınıyor…
Dizide böylesine büyük bir soygun bu şekilde sadece meşrulaştırılmakla, izleyicilerin soygunlara karşı tepkilerini yumuşatmakla da kalınmıyor, kapitalist sistemde benzer soygunlara, vurgunlara karşı da izleyenlerin tepkileri şimdiden etkisiz hale getiriliyor.
Aynı zamanda da bu dizi, sol düşüncenin ve sosyalizmin simgelerinin popüler kültüre malzeme yapılarak bir nasıl sömürüldüğü konusunda da örnekler veriyor. Tıpkı Fransız sanatçı Nathalie Cardone'nun söylediği Che Guevara'yı anlatan ‘’Hasta Siempre’’ şarkısının popüler kültüre malzeme yapıldığı gibi...
Girişte Netflix şirketine neden uzun uzun yer verdiğim sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyor…
Dizide ilginç mesajlar da veriliyor. Buna bir örnek: "İnşa edilen bir kütüphane, yaratılan bir hayat demektir; yığılmış kitaplar toplamı değildir asla."
''La Casa de Papel'' dizisinin jenerik müziği
Her şey bir tarafa ama ''La Casa de Papel'' dizisinin çok güzel bir tarafı bulunuyor. O da bu dizinin jenerik müziği olarak İspanyol caz sanatçısı Cecilia Krull‘un seslendirdiği ‘’My life is going on’’ şarkısı oluyor…
Bu şarkıyı bir dinleyince insan bir daha dinlemek istiyor. İnsan sırf bu müzik yüzünden diziyi tekrar tekrar izlemek istiyor. İnsanın ruhuna dokunan, insanın içini ısıtan yumuşacık, kadife bir ses ve naif bir müzik oluyor ‘’My life is going on’’ şarkısı. Zaten Netflix de maksadına uygun olarak hem kaliteli filmler, diziler sunuyor hem de bu film ve dizilerde kaliteli müzikler...
Ve insan, şarkıda geçen şu söze de takılıp kalıyor: "Seninle kalıp, yanlış olanı seçiyorsam, umurumda bile değil. " (If ı stay with you, if ı'm choosing wrong, ı don't care at all.)
Bugün Pazar… Sosyal medyada dolaşan ‘’Valla Casada no Papel’’ espri sözünü, hatta gamı, kasveti, kederi kafaya takmaya değmiyor. Her ne kadar şarkının adı ‘’My life is going on’’ ise de bu söz insanın zihninde ’’Our life is going on’’ olarak şarkıya eşlik ediyor...
Sizlere güzel bir Pazar günü diliyorum…
Osman AYDOĞAN
Cecilia Krull, ‘’My Life Is Going On’’:
https://www.youtube.com/watch?v=F1oHBcTdKL4
Dizide farklı bir yorumla verilen İtalyan devrimci şarkısı ‘‘Ciao Bella’’.
https://www.youtube.com/watch?v=HO3u9dDfKEo