Gönüldendir şikâyet, kimseden feryâdımız yoktur. (3)
16 Eylül 2018
Bir süredir yoktum bu sayfalarda. Nasıl anlatsam bilmiyordum, yokluğumda, her daim bir arı kovanı gibi zihnimde vızıl vızıl vızıldayan, bir trenin hiç bitmeyen vagonları gibi içimden katar katar geçen, bir yağmurdaki damlalar gibi ruhuma sağanak sağanak yağan kelimelerim yetersiz, cümlelerim kifayetsiz kalıyordu derdimi, sıkıntımı, kaygımı, kederimi, halimi, ahvalimi anlatmama, aktarmama. Hani Orhan Veli’nin bir şiiri vardı ya: ‘’Bir yer var, biliyorum; her şeyi söylemek mümkün, epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; anlatamıyorum.’’ diye. Ben de epeyce yaklaşmıştım, duyuyordum ama anlatamıyordum.
Yapıp yapıp da bir binayı yıkar gibi, yapıp yapıp da bir logoyu bozar gibi ben de (bu sayfalarda yokluğumda hep) her daim bir arı kovanı gibi zihnimde vızıl vızıl vızıldayan, bir trenin hiç bitmeyen vagonları gibi içimden katar katar geçen, bir yağmurdaki damlalar gibi ruhuma sağanak sağanak yağan kelimelerimi bir araya getirip derdimi, sıkıntımı, kaygımı, kederimi, halimi, ahvalimi anlatmak için kurduğum cümlelerim yetersiz, yeteneksiz ve kifayetsiz kaldılar. Bu cümlelerimi de yazıp yazıp sildim. Silip, silip yeniden yazdım. Ama ne yaptımsa da olmadı. Sildiğim kelimelerimi de yüzlerce, binlerce hafriyat kamyonlarına, konteynerlere yüklercesine yükleyip yükleyip gemilerle okyanuslara, deryalara, ummanlara döktüm.
Bilsem
Ancak Fars şâir ve İslam âlimi Şeyh Sâdî Şirazi (1193-1292)’nin ‘’Bilsem’’ adlı şu kısacık şiiri imdadıma yetişip, benim vagonlar dolusu binlerce kelimelerimle anlatamadığım derdimi bir çırpıda anlatıverdi. Hem de birebir, hem de dosdoğru, hem de tastamam:
‘’Ah!.. Bilsem...
Kirlendi söz, şiire nasıl başlarım bilmiyorum....
Sevdiğim şiirleri unuttum, sevdiğim şehirleri terk ettim ve sevdiğim şairler öldüler.
Bilmediğim bir sebep olmalı, burada olmam için...
Sormaz ki bilsin: Sorsa bilirdi;
Bilmez ki sorsun: Bilse sorardı.’’
Gerçi anlatmak istediğimden tek farklı kelime vardı bu şiirde: Ben de sevdiğim şiirleri unuttum, ben de sevdiğim şehirleri terk ettim. Fark sadece sevdiğim şairler değillerdi ölen, sevdiğim insanlarımdı etrafımdan yok olup giden.
Yıkıntılar arasında kalan bir cümle
Yıkılan binalarda arta kalan molozlar gibi bozduğum cümlelerimden yıkıntıları arasında geriye bir cümle kalıyor:
‘’Ve bu yaşta öğreniyorum ki statüsü, sıfatı, kimliği, özelliği ne olursa olsun, ‘’İnsan Neyle Yaşar’’ (Tolstoy, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2012)sa yaşasın, herkes tek başına yaşar, değilse de mutlaka ‘’Bir Gün Tek Başına'’ (Vedat Türkali, Everest Yayınları, 2014) kalır ve sonunda da ‘’Herkes Tek Başına Ölür’' (Hans Fallada, Everest Yayınları, 2014)müş...’’
Türk Divan Edebiyatının en güzel beyitlerinden biri
Derdimi, sıkıntımı, kaygımı, kederimi, halimi, ahvalimi anlatmaya Fars şâir ve İslam âlimi Şeyh Sâdî Şirazi’nin yazdığım bu şiirinin anlattığını söylemiştim. Bu dertten, bu sıkıntıdan, bu kaygıdan, bu kederden, bu halimden, bu ahvalimden dolayı kimseciklerden bir şikâyetimin olmadığını da Türk Divan Edebiyatının en güzel beyitlerinden biri olan bir beytini aracı kılayım:
‘’Belâ dîldendir, ol dildâr elinden dâdımız yoktur.
Gönüldendir şikâyet, kimseden feryâdımız yoktur.’’
(Belâmın, sıkıntımın sebebi benim gönlümdür; yoksa o sevgiliden şikâyetimiz yoktur. Bizim şikâyetimiz gönüldendir, kimseden feryâdımız –şikâyetimiz- yoktur.)
Gazel bu kadar değil tabii… Meraklıları için gazelin tamamını ve Türkçesini de yazımın sonunda veriyorum. Ancak bu gazel kime aittir? Kısaca bunu anlatmak istiyorum.
Dîvâne Mehmed Çelebi
Abdülbaki Gölpınarlı, ‘’Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik’’ (İnkılap Kitabevi, 2009) adlı kitabının 473 ile 493. sayfalarını Dîvâne Mehmed Çelebi’ye ayırır ve bu gazelin Dîvâne Mehmed Çelebi’ye ait olduğunu ve bu beytin de Türk Divân edebiyatının en güzel beyitlerinden biri olduğunu yazar.
Dîvâne Mehmed Çelebi, (Semâî Mehmed Çelebi ya da Sultan Dîvânî) 15. yüzyılda (1448 veya 1471 - Nisan 1529) Osmanlı döneminde yaşamış Mevlevî şeyhi ve Divân şairidir. Sultan Veled ve Ulu Ârif Çelebi’den sonra Mevlevîlik tarikatına önemli hizmetlerde bulunur. Dîvâne Mehmed Çelebi, Hz. Mevlânâ’nın yedinci kuşak torunlarındandır.
Nev’i
Mertol Tulum ve M. Ali Tanyeri’nin beraber yazdıkları ‘’Nev’î - Divân - Tenkidli Basım’’ (İstanbul Ü. Edebiyat Fak. Yayınları, İstanbul 1977) adlı kitaplarında ve Mustafa Nejat Sefercioğlu ‘’Nev’î Divânı'nın Tahlili’’ (Akçağ Yayınları, 2001) adlı kitabında ise ‘’Belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur’’ diye başlayan gazelin Malkara doğumlu, 16. yüzyılda yaşamış, asıl adı Yahyâ, babası Pîr Ali Efendi olan bir Halvetî şeyhi Nev’î’ye ait olduğunu yazarlar. Ki Divân içinde Nev’î’nin adı da geçer.
Nev’î, ilköğrenimini, babasının yanında tamamlayıp İstanbul’a gider. Medrese öğrenimi görür. Karamânî Ahmed ve Mehmed adlı dönemin iki önemli müderrisinden, Şâir Bâkî, Hoca Saadeddîn Efendi gibi ünlülerle birlikte ders alır. 1566’da tahsilini bitirir ve müderrislik (hocalık, profesörlük) görevine başlar. III. Murad’ın şehzâdesi Mustafa’nın hocalığı görevine getirilir. Diğer şehzâdeler olan Osman, Bâyezîd ve Abdullah ile de ilgilenir. Kazasker rütbesiyle tekâüde (emekliye) ayrılır.
Nev’î, çok güçlü bir şâirdir. Ama yakınında Bâkî gibi bir ustanın bulunuşu, onu daima gölgede bırakır.
Gazelin kaynağı
Ben edebiyatçı değilim. Ben ki edebiyatın ‘’e’’sinden anlamayan âcizane bir okuyucuyum. Bu gazel hangi şaire aittir suali edebiyatçılara yönelik bir sualdir. Ancak Abdülbaki Gölpınarlı, eserinde bu gazelin Dîvâne Mehmed Çelebi’ye ait olduğunu yazsa da Mertol Tulum, M. Ali Tanyeri ve Mustafa Nejat kitaplarında yazdığı gibi ve gazel içinde ‘’Nev’î adının geçmesi nedeniyle bu gazelin Nev’î’ye ait olduğu değerlendirilmektedir.
Bu gazel kime ait olursa olsun, kim yazarsa yazsın, benim demek istediğim o ki;
‘’Belâ dildendir, ol dildâr elinden dâdımız yoktur
Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur.’’
Celal Güzelses’in güzel mi güzel bir Diyarbakır türküsü: ‘’Bahçada yeşil hıyar’’
Sözlerini, nam-ı diğer ‘’Şark Bülbülü’’ (bu lakabı ona Atatürk takmıştı) Diyarbakır Ulu Cami Müezzini Celal Güzelses’in yazdığı, Neriman Altındağ Tüfekçi’nin derlediği güzel mi güzel bir Diyarbakır türküsü var. Adı ‘’Bahçada yeşil hıyar’’. Ancak türkü TRT arşivine girerken sansüre takılarak ‘’Bahçada yeşil çınar’’ halini alır.
Bu türkü Kardeş Türküler’in ‘’Bahar’’ adlı albümünde yer alır. Ve diğer şarkıları, türküleri dinlemeden sadece bu türkü için bu albümü dinliyor insan (Bu türkünün bağlantısını yazımın sonunda veriyorum). Kardeş Türküler’de bu türküyü Vedat Yıldırım söyler. Erkan Oğur ise hem saz çalar hem de türkünün sonunda Divân Edebiyatının bahsettiğim bu en güzel gazelini okur.
Bu türküde usul usul söyler Vedat Yıldırım, usul usul çalar Erkan Oğur. Vedat Yıldırım'ın usul usul serzenişi, içten bir feryadı, içini dökmesi; içinizi dağlar, bağrınızı deler. Sizleri uzak uzak farklı diyarlara götürür. Hangi yaşta olursanız olun, ne yaşamışsanız yaşayın bu türkü aslında sizi anlatır, gözleriniz onun için yaşarır. Türkünün sonunda mahzun mahzun dudaklarınızdan Erkan Oğur'un söylediği işte o gazelin sonu dökülür:
"’Belâ dîldendir, ol dildâr elinden dâdımız yoktur.
Gönüldendir şikâyet, kimseden feryâdımız yoktur."
Öyledir de zaten; belâ dîldendir, ol dildâr elinden dâdımız yoktur. Gönüldendir şikâyet, kimseden feryâdımız yoktur.
Bir de fazladan ‘’Bu devr içinde bir şöhret virür Ferhâdumuz -da- yokdur.’’
Osman AYDOĞAN
Kardeş Türküler’den ‘’Bahçede yeşil çınar’’:
https://www.youtube.com/watch?v=NPLjgd4euEs
Abdülbaki Gölpınarlı tarafından Dîvâne Mehmed Çelebi’ye ait olduğu rivayet edilen gazelin tamamı:
Belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur
Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur
Niçün aşk ehlini yâd etmez ol la’l-i Mesîh-âsâ
Bilir hod âlem-i ervâha nisbet yâdımız yoktur
Harâbât ehline rûz-ı hesâbı anma ey zâhid
Bizim hergiz bu varlık defterinde adımız yoktur
Doğup kumru-sıfat biz anadan tavk-ı mahabbetle
Esîr-i kayd-ı derd ü mihnetiz âzâdımız yoktur
Mukarrer şâir-i şîrîn-zebânız Nev’îyâ ancak
Bu devr içinde bir şöhret verir Ferhâdımız yoktur.
Gazelin günümüz Türkçesi
Şimdi bu kadar güzel bir gazeli böyle bırakıp günümüz Türkçesiyle açıklamasını da yapmasam olmazdı! İsterseniz Dîvâne Mehmed Çelebi’nin gazelinden beyit beyit gidelim: (Prof. Dr. M.A. Yekta Saraç’ın açıklamasıyla)
Belâ dildendir ol dildâr elinden dâdımız yoktur
Gönüldendir şikâyet kimseden feryâdımız yoktur
Belâmın, sıkıntımın sebebi benim gönlümdür; yoksa o sevgiliden şikâyetimiz yoktur. Bizim şikâyetimiz gönüldendir, kimseden şikâyetimiz yoktur.
Niçün aşk ehlini yâd etmez ol la’l-i Mesîh-âsâ
Bilir hod âlem-i ervâha nisbet yâdımız yoktur
O İsa gibi dudakları olan sevgili, ölüler âlemindeki ruhlardan daha da ölü olduğumuzu bilir de âşıkları niye hatırlamaz? (Hz. İsa, edebiyatımızda sık sık ölülere hayat verme mucizesiyle geçer. Burada da sevgili Hz. İsa’ya benzetilmekte, ölü hükmündeki âşığa öpüşüyle can vermesi istenmektedir.)
Harâbât ehline rûz-ı hesâbı anma ey zâhid
Bizim hergiz bu varlık defterinde adımız yoktur
Meyhanede oturup kalkanlara (İlâhi aşk sahiplerine) kıyametteki hesap gününü açma ey zahid! Bizim asla bu varlık defterinde adımız geçmez (bundan dolayı bizim için hesap yoktur).
Doğup kumru-sıfat biz anadan tavk-ı mahabbetle
Esîr-i kayd-ı derd ü mihnetiz âzâdımız yoktur
Biz kumru kuşu gibi anamızdan aşk halkasıyla doğmuşuz. Bunun için dert ve üzüntü bağının tutsağı olmuşuz, artık hürriyetimize kavuşma umudu kalmamıştır.
Mukarrer şâir-i şîrîn-zebânız Nev’îyâ ancak
Bu devr içinde bir şöhret verir Ferhâdımız yoktur.
Ey Nev’î! Şüphesiz biz tatlı dilli bir şairiz. Faka bu devirde bizi üne kavuşturacak Ferhadımız yoktur. (İlk mısrada geçen ‘’şirin’’ kelimesi tatlı anlamına gelmekle birlikte ikinci mısradaki Ferhâd ismiyle birlikte Ferhâd’ın sevgilisi Şirin’i de çağrıştırmaktadır. Şair Şirin’i tanıtanın aslında Ferhâd olduğunu söylemektedir.)
Mertol Tulum ve M. Ali Tanyeri ile Mustafa Nejat Sefercioğlu tarafından Nev’î’ye ait olduğu rivayet edilen gazelin tamamı: (Birkaç kelime hariç hemen hemen aynıdır zaten)
Cefâ dildendür ol dildâr elinden dâdumuz yokdur
Gönüldendür şikâyet gayriden feryâdumuz yokdur
Niçün ‘aşk ehlini yâd itmez ol la’l-i Mesîh-âsâ
Bilür hod ‘âlem-i ervâha nisbet yâdumuz yokdur
Harâbât ehline rûz-ı hisâbı anma ey vâ’iz
Bizüm hergiz bu varlık defterinde adumuz yokdur
Togup kumrî-sıfat biz anadan tavk-ı mahabbetle
Esîr-i kayd-ı derd ü mihnetüz âzâdumuz yokdur
Mukarrer şâ’ir-i şîrîn-zebânuz Nev’îyâ ancak
Bu devr içinde bir şöhret virür Ferhâdumuz yokdur.