• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam243
Toplam Ziyaret3146185

Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti


Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti

15 Mayıs 2019

Yaklaşık bir buçuk yıl önce 10 Kasım 2017 tarihinde ‘’Pusudaki suikast’’ başlığı altında kısaca şunları yazmıştım:

Son yıllarda bütün Batılı düşünürler Avrupa'nın 5'inci yüzyılda girdiği Orta Çağ gibi Ortadoğu'nun da bu yüzyılda kendi Orta Çağına girdiklerini iddia ederek 1618 ile 1648 yılları arasında Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı ve temelinde bir Protestan-Katolik mücadelesi yatan mezhep savaşları dizisi gibi Ortadoğu'nun da bir otuz yıl sürecek mezhep savaşlarına girmekte olduğunu yazıyor... 

Bütün Batılı gazeteler Ortadoğu'nun 1914 Birinci Dünya Harbi öncesi şartları yaşadığını yazıyor... Tabii ki yüzde yüzlük bir benzeme değil. O dönem dünyanın süper gücü Britanya’nın yerini bugün ABD alıyor... Almanya ve Rusya Birinci Dünya Savaşı arifesinde aynı bugün olduğu gibi yükselen devletler olarak ortaya çıkıyor... Osmanlı’nın yerini Türkiye Cumhuriyeti alıyor...

Günümüz Dünyasında da tıpkı Birinci Dünya Savaşı öncesinde olduğu gibi yükselen popülist milliyetçilik, ırkçılık, ABD’de yeni Trump politikası, Avrupa’nın iç kavgaları, Rusya’nın yükselen imparatorluğu bulunuyor...

Günümüz Ortadoğu’sunda ise; mezhep ve vekâlet savaşları, Irak, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Suriye, PYD/YPG, İŞİD, Hamas, Hizbullah, Müslüman Kardeşler, Ilımlı İslam, Lübnan gibi çok karmaşık sorunları yer alıyor…

Detayı bırakıp daha kabaca bakacak olursak; tüm Ortadoğu’da arkasında ABD ve Mısır’ın bulunduğu Suudi Arabistan ile arkasında Rusya ve Suriye’nin bulunduğu İran’ın yani Sünni – Şii gruplaşması şekilleniyor…

Birinci Dünya Savaşında muharebe sahası Avrupa kıtası iken bugün muharebe sahası olarak mamur Avrupa mahvolmasın diye Ortadoğu seçiliyor. Bu muharebe sahasında ise; ayılar inlerinde (ABD, AB, Rusya), vekil muharip güçler tetikte (Suudi Arabistan, İran) ve Franz Ferdinand suikastı ise pusuda bekliyor... 

Montaigne bir denemesinde; ‘’Adamın biri, zaten karanlıktan korkarmış. Bir gün büyük bir hangarda elindeki mumla tek başına kalmış. O an o kadar korkmuş ki elindeki mumu üfleyivermiş’’ diye yazar... 

Elde kalan son mumu da üfleyerek tüm Ortadoğu’nun kopkoyu bir karanlığa gömülmesini sağlayacak bir Franz Ferdinand suikastı ise pusuda bekliyor... 

Türkiye’nin bekâsı böylesi bir karanlığın dışında kalmasını gerektiriyor ama… Bu ‘’ama’’dan sonra söylenecek de çok şey var ama… İnsan içinden hep ''Allah sonumuzu hayır etsin!'' diye dua ediyor...

***

İşte 10 Kasım 2017 tarihinde ‘’Pusudaki suikast’’ başlığı altında yazdığım yazım özetle bu şekildeydi… O zaman henüz Suriye Harekâtı başlamamıştı... Körfezde ABD - İran gerilimi artınca işte bu yazım aklıma geliyor... 

Millî şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarihin ders alınmadığı için birebir tekerrür ettiğini söylerdi. Yani ‘’Tarih’’in kötü bir huyu bulunuyor: Hep kendisini tekrar ediyor... 

Bu sözü teyid edercesine İbn-i Haldun o müthiş eseri Mukaddime’sinde: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer” diye yazıyor...  

Bu konuda Georg Wilhelm Friedrich Hegel; ‘’Bütün tarihsel olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir’’ diyerek  tarihin hep tekerrür ettiğini ifade ediyor. Karl Marx da tarihin tekerrür ettiğini teyid ederek Hegel'e cevap verircesine şöyle diyor: ‘’Evet bütün tarihsel olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Ancak; birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak…’’

Aşağıda vereceğim Mehmet Akif Ersoy’un ‘’Safahat’’ında yer alan ‘’Hakkın Sesleri’’ isimli şiirini daha iyi anlamamız için bu kadar uzuuuuun uzun bir giriş yazısı yazıyorum... Bu şiir Mehmet Akif tarafından Birinci Dünya Savaşı’ndan bir yıl önce (1913) yazılıyor.... Osmanlı Balkan Savaşının içindedir… Mehmet Akif bu şiirinde toplumun içinde bulunduğu durumu anlatıyor. Bir görün bakalım tarih ne kadar da birebir tekerrür ediyor:

''Biz ki her mevcûdu yıktık, gâyesiz bir fikr ile; 
Yıkmadık bir şey bıraktık... Sâde bir şey: Âile. 
Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslâh eyledik? 
İşte vîran memleket! Her yer delik, her yer deşik!''

Ben hala ve hep iddia ediyorum; Birinci Dünya Savaşının eşiğindeki ortamı yaşıyoruz. Birinci Dünya Savaşı Avrupa’da yaşandı… Ama gelecek savaş Ortadoğu’da yaşanacak… Birinci Dünya Savaşı öncesi Osmanlı Balkan Savaşını yaşamıştı… Osmanlıya öykünenlerin yönettiği Türkiye ise bu büyük savaş öncesi Suriye Harekâtına girişti…

Bilim adamları Tarih’i; ‘’insan topluluklarını, bu toplulukların yaşayışlarını, birbirleriyle ilişkilerini, kültür ve medeniyetlerini, yer ve zaman göstererek, sebep-sonuç ilişkisine dayalı olarak anlatan bilim dalı’’ olarak tanımlıyor. Mehmet Akif bu şiirinde sanki bu tanımı anlatıyor:

''Düşme ey âvâre millet bunların hızlânına; 
Vâkıfız biz hepsinin pek muhtasar irfânına: 
Şark’a bakmaz, Garb’ı bilmez, görgüden yok vâyesi; 
Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz, bütün sermâyesi!''

Şimdi gelelim Mehmet Akif’in ‘’Hakkın Sesleri’’ isimli şiirine… Şiirin ismi bu şekilde ama genellikle şiir, şiirin ilk dizesi ile de anılıyor: ‘’Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti’’...

Şiir Osmanlıca… Türkçesini versem şiirin ahengi bozulacak... O kadar da zor değil… Şiiri anlayacağınızı düşünüyorum. Çünkü şairin anlattıklarını zaten günümüzde birebir yaşıyoruz…

Osman AYDOĞAN

Mehmet Akif şiirden önce Kur’an’dan Bakara Suresinin mealini veriyor ve mealden sonra şiir devam ediyor:

Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti

“Onlara: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın!' denildiği zaman, 'Biz ıslahtan başka bir şey yapmıyoruz!' derler. Gözünü aç, iyi bil ki: Onlar yok mu, işte asıl müfsit onlardır. Lâkin farkında değiller.” (Kur’an, Bakara, 11-12)

Bir yığın kundakçıdan yangın görenler milleti, 

Şimdi inmiş zanneder mutlak şu müdhiş âyeti! 
Ey vatansız derbederler, ey denî kundakçılar! 
Milletin, az çok, duran bir dîni, bir nâmûsu var. 

Şimdi nevbet onların... Yansın da onlar, öyle mi? 

Târumâr olsun bütün bir Müslümanlık âlemi... 
Ey, hayâ nâmında bir hissin vücûdundan bile, 
Pek haberdâr olmayan, yüzsüz, hayâsız! Bak hele! 

Arkasından takla attın en denî bir şöhretin; 

Düştü takken, çıktı cascavlak o kel mâhiyyetin! 
Bir külâh kapmaksa şâyet bunca hırsın gâyesi; 
Kendi nâmûsun olur, ergeç onun sermâyesi. 

Yoksa, nâmûsuyla, vicdânıyla halkın oynama... 

Sonra kat kat nâsiyenden sarkacak birçok yama! 
Bir kızarmaz çehre bulmuşsun ya, ey cânî, bürün; 
Hem bütün dünyâyı ifsâd eyle, hem muslih görün! 

Kendi ırzından cömert olmaksa mu’tâdın eğer; 

Kendi malındır senin, hakkın tasarruf, kim ne der? 
Milletin, lâkin henüz ma’sûm olan evlâdına, 
Verme bir mel’un temâyül mübtezel mu’tâdına!

Biz ki her mevcûdu yıktık, gâyesiz bir fikr ile; 

Yıkmadık bir şey bıraktık... Sâde bir şey: Âile. 
Hangi bir bünyânı mahvettik de ıslâh eyledik? 
İşte vîran memleket! Her yer delik, her yer deşik! 

Bunların ta’mîri kâbil... Olsa ciddiyyet, sebât; 

Lâkin, Allah etmesin, bir düşse şâyet âilât, 
En kavî kollarla hattâ kalkamaz imkânı yok. 
Kim ki kalkar der, onun hayvan kadar iz’ânı yok! 

“Âilî bir inkılâb olsun!” diyen me’yûs olur, 

Başka hiçbir şey kazanmaz, sâde bir ...... olur. 
Çünkü “çıplak” inkılâbâtın rezâlettir sonu... 
Ey denî kundakçılar, biz sizde çok gördük onu! 

Bir de halkın dîni var, sık sık ta’arruzlar gören. 

Hâle bak: Millette hissiyyâtı oymuş öldüren! 
Dîni kurbân etmeliymiş, mülkü kurtarmak için!.. 
Tut da, hey sersem, bu idrâkinle sen âlim geçin! 

Her cemâatten beş on dinsiz zuhûr eyler, bu hâl 

Pek tabî’îdir. Fakat ilhâdı bir kavmin muhâl. 
Hangi millettir ki efrâdında yoktur hiss-i din? 
En büyük akvâma bir bak: Dîni her şeyden metin . 

Düşme ey âvâre millet bunların hızlânına; 

Vâkıfız biz hepsinin pek muhtasar irfânına: 
Şark’a bakmaz, Garb’ı bilmez, görgüden yok vâyesi ; 
Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz, bütün sermâyesi!..

16 Cemâziyelâhir 1331 

9 Mayıs 1329 (22 Mayıs 1913)


 


Yorumlar - Yorum Yaz