• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam831
Toplam Ziyaret2892661

Muhammed Esed

Muhammed Esed

22 Eylül 2020

Dünkü yazımda; özde ırkçı, kafatasçı ve zır cahil ama sözde profesör olmuş bir kendini bilmezin ‘’dönme’’ diye itham ettiği Ahmet Vefik Paşa’yı anlatmıştım. Madem ki söz ‘’dönme’’ (!) diye açıldı, bugün de bizim dışımızdan bu sefer de din alanında bir ‘’dönme’’(!) vakası daha anlatayım…

Dönme

Ama önce bu konudaki (dönme) anlamadığım, anlayamadığım bir hususu ifade etmek istiyorum…

Hz. Peygamber gelmeden ve İslam’ı tebliğ etmeden önce Ortadoğu’da Museviler ile İseviler (Hristiyanlar) yaşıyorlardı… Az miktarda da putperestler vardı… İslamiyet yüz yıl içerisinde Hint Okyanusundan Atlas Okyanusuna kadar yayıldı. Hint Okyanusundan Atlas Okyanusuna kadar olan bölgede yaşayan insanlar kimi gönüllü kimisi de zorla kendi dinlerinden dönerek Müslüman oldular. Kimi putperestlikten döndü Müslüman oldu, kimi Musevilikten döndü Müslüman oldu, kimi İsevilikten döndü Müslüman oldu… Tabii ki bu dönme modasından (!) Türkler de etkilenerek onlar da Şamanizm’den dönerek Müslüman oldular. Özetle ve bir başka ifade ile; belki Ehli Beyt hariç o zaman Müslüman olanların tamamına yakını dönmeydiler…. 

İşte burada benim anlamadığım konu da şu: Hz. Peygamberler zamanında dönenler kutsanırken Hz. Peygamberden sonra dönenlere şüphe ile yaklaşılıyor olmasıdır. Benim anlamadığım konu burasıdır. Neyse… Anlamadığım bu konuya benim cahilliğime verin. Mutlaka vardır bir hikmeti (!) Öyle değil mi?

Bu yazımın konusu da işte bu anlamadığım hususa takılan geçen yüzyıldan kalan bir kişi: Muhammed Esed

Muhammed Esed

Muhammed Esed, 20. yüzyılın en fazla etki yaratan İslam düşünürü olarak kabul edilen Pakistanlı bir din bilginidir. 

Muhammed Esed; asıl adı Leopolde Weiss olan, Yahudi asıllı Avusturyalıdır. 26 yaşında eşi ile birlikte Müslüman olur. Ancak boynuz kulağı geçer ve çoğu "doğuştan Müslüman" olan sözde din âlimlerinden kat kat iyi bir Müslüman düşünür haline gelir.

Muhammet Esed; Aramice, İbranice ve Arapça dâhil, semitik dillerin lehçelerini, edebi kullanımlarını çok iyi bilir ve geçmiş yüzyılın en önemli tefsircilerinden birisi haline gelir. Muhammed Esed’i geçmiş yüzyılın en önemli tefsircilerinden birisi haline getiren de 1980 yılında yayınladığı ‘’Kuran'ın Mesajı’’ (İşaret Yayınları, 2002) isimli Kur’an tefsiridir.  O’nun tefsirini okumadan Kur’an’ı okudum demek mümkün değildir. 

Ancak bazı dini kavramları alışılmadık şekilde açıkladığı için, Yahudi aileden gelmesi bahane edilerek her zaman ve her yerde olduğu gibi bazı çevrelerce bilindik iftiralara uğrayarak "hadis / sünnet inkârcısı", "peygamber düşmanı", "Yahudi ajanı", "sapık" ve ‘’Mason’’ olduğu yönünde iftiralara maruz kalır.

Muhammet Esed, gerçek bir İslam mütefekkiri, düşünürüdür. Benzer ithamlara maruz kalan diğer "düşünürler" gibi Esed'in de tek suçu Kur’an’ı birilerinin otorite olarak gösterip biat etmemizi buyurduğu şahısların boyunduruğundan kurtularak Kuran’ı anlama gayreti içine girmesi, anladığı yetmezmiş gibi bir de anlatması, gerektiği zaman da bu uğurda geleneksel anlayışla ters düşmesidir. 

Muhammed Esed’in yukarıda bahsettiğim ’’Kuran'ın Mesajı’’ isimli Kur’an tefsiri kitabındaki mealleri diğer yorumculardan çok farklı ve daha anlaşılır biçimdedir. Kuran lisanı bilinenin aksine Arapça değildir. Kuran Arapça’ya çok yakın eşi benzeri olmayan farklı bir lisanla yazılmıştır. Bu nedenle bilinen herhangi bir dile ait olmadığı için anlaşılması için mutlaka yorumlanması gerekmektedir. ‘’Yorum’’un Arapça karşılığı ise ‘’meal’’dir. Ne yazık ki bu konuda Türkçe olarak ‘’yorum’’ değil ısrarla Arapça karşılık olan ‘’meal’’ kullanılmaktadır!... Meal; bize verilen gerçek Kur’an’ın içeriği değil ondan ne anladığını anlatanların yorumlarıdır…

Muhammed Esed'in, İslam fikir tarihine adını altın harflerle kazıyan ve tefsir alanında ‘’Kuran Mesajı’’ gibi önemli bir eser bırakan İslam'ın son zamanlardaki yüz akı bir düşün adamı olduğunu değerlendiriyorum.

Muhammed Esed’e göre İslam

Muhammed Esed’in "Yolların ayrılış noktasında İslam" (İz Yayıncılık, 2017) isimli çok güzel bir kitabı var. Muhammed Esed’i okumadan önyargılarla kendisine "hadis / sünnet inkârcısı", "peygamber düşmanı", "Yahudi ajanı", "sapık" ve ‘’Mason’’ olduğu yönünde iftiralar atanlar için bu kitabından şu alıntıları yapmak istiyorum: 

"...İslam varlığının hem sağlık hem de hastalık zamanında yönelebileceği, bünyesine sindirerek, organlarının tam anlamıyla kuvvetlenmesini ve hayat imkânı kazanmasını temin edeceği tek ilaç, Rasûl-i Ekrem (s.a.)'in sünnetidir." 

"...Rasulullah (s.a.)'in sünnetini tatbik, İslam’ın varlığını ve ilerlemesini korumak demektir. Sünnetin terki ise, İslam’ın çökmesidir." 

"...biz burada ‘sünnet’ kelimesini ‘Rasûl-i Ekrem (s.a.)'in, iş ve sözleriyle ortaya koyduğu örnek diye en geniş manasıyla kullanıyoruz. O’nun hayrete şayan olan hayatı, Kuran-ı Kerim’in getirdiği esasların tefsiri ve canlı temsili idi. Vahyi bize tebliğ edene uymadıkça, Kuran’a karşı olan insaf borcumuzu ödemiş olamayız." 

"...sık sık kulağımıza gelen, ‘Kuran-ı Kerim’e dönelim fakat kendimizi sünnete kul ve köle yaparcasına ona uymamamız gereklidir’ sözünün, İslam’ı bilememek sebebiyle söylendiği açıkça ortadadır. Bu görüşün sahipleri, bir köşke girmek isteyen fakat kapısını açabileceği tek ve asıl anahtarı da kullanmayı arzu etmeyen kimseye benzerler."

"...bunun gibi, birinci türden olan emirlere uymaya mecbur olduğumuz, ikinci kısım emirlere ise uymaya mecbur bulunmadığımız şeklindeki görüş de yüzeysel ve yanlıştır. Hatta ‘Kuran-ı Kerim ayetlerinden bazılarının, yirminci asırda yaşayan biz -ileri zekâlılar- için değil, vahyin indiği asırda yaşayan Araplar için gelmiş olduğu’ şeklindeki bu görüş, İslam’ın ruhuna aykırıdır. Bu, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.)'in taşıdığı ve temsil ettiği nurun kadir ve kıymetini inkâr manası taşır." 

Hatta hatta Muhammed Esed nasıl bir "hadis/sünnet inkârcısı" ve Peygamber düşmanıysa (!) Buhari’yi referans alarak İslam’ın ilk yıllarını anlatan bir kitap yazar: ‘’Sahih-i Buhari, İslam’ın İlk Yılları’’, (İşaret Yayınları, 2001). Hatta bu hadis inkârcısı sünnet ve Peygamber düşmanı (!) zat yukarıda bahsettiğim ‘’Kuran Mesajı’’ isimli meal-tefsir çalışmasında sık sık hadislere de başvurur…. 

Muhammed Esed kendisini reformist diye eleştirenlere bir kitabında şöyle cevap verir: "Bazı Müslümanların sandıkları gibi, biz İslam’ın bir reforma ihtiyacı olduğunu kabul etmiyoruz. Çünkü her şeyden önce İslam, kendi bünyesinde tam ve eksiksizdir. Bizim yapmamız gereken şey, eksik görüş, gaflet ve tembelliğimize çare bulmak, din karşısında tavrımızı düzeltmektir. Yeniden İslami bir hayat için dışarıdan getirtmek üzere yeni ilkeler aramaya ihtiyacımız yoktur. Biz terk edilmiş değerlerimize sahip çıkmaya ve onlara sarılmaya muhtacız." 

Muhammed Esed’in ’’Kuran'ın Mesajı’’ (İşaret Yayınları, 2002) isimli Kur’an tefsirinde geçen temel bazı konulardaki tefsirleri

Huri

Nebe Suresi 33. ayetinde geçen hem ‘’ke’abe’’ fiilini hem de ‘’ke’b’’ ismini çoğu tefsirciler halk dilindeki göğüsleri göz alıcı hale gelen veya tomurcuklanan kız anlamında kullanarak cennetin erkek olduğu var sayılan sakinlerine hoşnutluk verecek dişi eşlere bir atıf olarak görürler. Muhammed Esed ise tefsirinde Cennetin nimetleri ile ilgili Kur’an tasvirlerinin daima müteşabih olduğunu hatırlatarak ‘’Keva’ib kelimesinin bu ayetteki bağlamda hiçbir cinsiyet ayrımı yapmaksızın muhteşem veya harika varlıklar anlamına geldiğini ve etrab terimi ile birlikte düşünüldüğünde ayetin anlamının ‘müthiş uyumlu harika eşler’ olduğu görülür” der.  

Başörtüsü

Nur Suresi 60. ve Ahzab Suresi 59. ayetleri de örtünmeyle ilgili ayetlerdir.  Ancak ‘’başörtüsü’’ yorumu yalnızca Nur Suresi 31. ayetinde yapılmaktadır. Konu uzun. Ancak özet olarak şunu söyleyebilirim ki ayette geçen sözcük “bi-humuri-hinne”;  “o kadınların humuru ile” anlamındadır. Humur; Hımar’ın çoğuludur. Bu sözcük ‘’(k)ha mim ra’’ kökünden gelir. Bu kökün anlamı: Üzerini kapatmak, kaplamak, saklamak, örtmek, gizlemek ve mayalamaktır. Bu sözcük dilimizde de benzer anlamlarda yer bulmuştur: ‘’Mahmur’’: Gözleri uyku ile örtülü (göz örtüsü), ‘’Hamur’’: Un ve su karışımının, mayalanmasıyla elde edilen pelte. Dolaysıyla Ayet’de geçen ‘’humur’’ sözcüğü başörtüsü anlamında olmayıp, sadece ‘’örtü’ anlamındadır. Ve göğüslerin örtülmesi anlamında verilmiştir.

Muhammed Esed, ‘’örtülerini (hımar) yakalarının üzerine indirsinler’` ifadesini ilk müfessirlere dayanarak şöyle açıklar: “Hımar, hem İslam’dan önce, hem de İslam’dan sonra kadınların kullandıkları geleneksel örtüdür. Klasik müfessirlere göre, bu örtü İslam öncesi dönemde kadınlar tarafından az çok süs giysisi olarak kullanılır… O günün yaygın modasına göre, kadınların giydiği gömleğin ya da bluzun önünde genişçe bir açıklık (ciyb, çoğ. cüyub) bulunur ve böylece göğüsler örtülmezdi. Göğüsteki açıklığın örtülmesinin öğütlenmesi, bu iş için mutlaka bir örtü kullanılmasının gerektiğini ifade etmez. Fakat sadece, kadınların göğüs kısmının, örfen (yaygın kabul olarak) açık bırakılmasında sakınca olmayan yerlerden olmadığını, dolayısıyla örtülmesi ve gösterilmemesi gerektiğini ifade eder…”

Cihat

Cihat, çeşitli türevleriyle Kur’an’da ve Hz. Peygamber’in hadislerinde sık kullanılan bir kelimedir. ‘’Cihat’’ın kökeni ‘’Jihaad’’ kelimesinden gelir ve ‘’gayret etmek, ilerlemek için sürekli gayret edip çabalamak’’ anlamına gelir. Cihad kavramı, Kur’anı kendi politikalarının bir aracı olarak gören Emevi zihniyetinin anladığı, Kur'ân'ın bütün buyruklarına aykırı düşecek bir şekilde Müslüman yönetimin gayrimüslim bölgeler üzerinde saldırganca genişlemesinin bir aracı değildir... Muhammed Esed’e göre Cihat; aslında kişinin çabada olması, kendi nefsiyle sürekli bir mücadelede içinde olması demektir. Kur'an; cihatı ’’nefsinle mücadele et, en büyük mücadele nefsinle olandır, yılma, nefsini yen’’ anlamında vermektedir.

Görüldüğü gibi Muhammed Esed, bazı dini kavramları alışılmadık şekilde açıklamasından dolayı Yahudi aileden gelmesi bahane edilerek her zaman ve her yerde olduğu gibi bazı çevrelerce bilindik iftiralara uğrayarak "hadis / sünnet inkârcısı", "peygamber düşmanı", "Yahudi ajanı", "sapık" ve ‘’Mason’’ olduğu yönünde iftiralara maruz kalır.

Ancak Muhammed Esed’in ‘’dönme’’ diye dışlanması ve "hadis / sünnet inkârcısı", "peygamber düşmanı", "Yahudi ajanı", "sapık" ve ‘’Mason’’ olduğu yönünde iftiralara maruz kalması ise Muhammed Esed’in suçudur!!!

Neden diye sorarsanız eğer:

Muhammed Esed eğer;

Muhammed Esed; İslam’ın hümanist, insancıl ve barışçı yanını öne çıkaracağına, Hz. Peygamberin gerçek hadis ve sünnetini anlatacağına, hoşgörüyü, insana ve çevreye saygıyı, merhametli olmayı, sünnete uymayı önereceğine ve Kur’anı Kerim’i gerçek içeriği ile anlaşılır bir şekilde yorumlayacağına; savaş ve şiddet çığırtkanlığı yapsaydı, dinci terör gruplarını destekleseydi, bir mezhep peşinde koşsaydı, insanları sınıflara ayırıp birbirine düşürseydi, kadınları aşağılasaydı, küçücük kız çocuklarıyla evlenmenin caiz olduğu fetvasını verseydi, kendinden olmayanı yok saysaydı, üniforması altında şerefle vazifesini yapan askerlerine kumpaslar kuranları, onlara iftira atanları destekleseydi, sürekli hasetten, garezden, kinden, nefretten, intikamdan bahsetseydi, yolsuzluk hırsızlık değildir deseydi, bilmem kaç milyon dolarlık Mercedeslere binseydi, Ortaçağdaki papazlar gibi bilmem nereye yardım yapanlara cennet vadetseydi, yetim hakkı yeseydi, kul hakkı çiğneseydi, sürekli yalan söyleseydi, iktidarlara ve muktedirlere yamansaydı, İslam’ı siyasetine alet etseydi, İslam’ı siyasetine alet edenlere karşı da seyirci kalsaydı, Müslüman olduğunda Pakistan'a gidip Pakistan vatandaşı olacağına ABD'ye gidip CIA'nın, Almanya'ya gidip BND'nin, İngiltere'ye gidip MI6'nın veya Fransa'ya gidip DGSE'nin kucağına otursaydı, 21. yüzyılda İslam coğrafyasına yapılan Haçlı Seferlerinde haçlılardan yana saf tutsaydı işte o zaman ‘’makbul bir Müslüman’’, ‘’muteber bir düşünür’’, ‘’derin bir İslam âlimi’’ ve ''Hocaefendi'' olurdu ve ne ‘’dönme’’ olduğu konuşulurdu ne de  "hadis / sünnet inkârcısı", "peygamber düşmanı", "Yahudi ajanı", "sapık" ve ‘’Mason’’ olduğu yönünde iftiralara maruz kalırdı..

Keşke diyorum; Muhammet Esed’e dönme diyenler, "hadis / sünnet inkârcısı", "peygamber düşmanı", "Yahudi ajanı", "sapık" ve ‘’Mason’’ olduğu yönünde iftiralar atanlar Muhammet Esed kadar Müslüman olsalardı… Tıpkı dün anlattığım Ahmet Vefik Paşa’ya ‘’dönme!’’ diyenlerin de Ahmet Vefik Paşa kadar Türk olmasını dilediğim gibi...

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz