Katar’a dair!
Ramazan ayı nedeniyle –belki dikkatinizi çekmiştir- mübarek aya uygun konulara yer vermeye çalıştım… Ama hayat devam ediyor işte…
Son gelişmeleri biliyorsunuz. ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu’ya yaptığı ziyaretinden hemen sonra Suudi Arabistan önderliğindeki yedi ülke Katar ile diplomatik ilişkileri kestiler, yaptırım ve izolasyon kararı aldılar. Tabii ki ABD’nin dahli olmadan bu mümkün değildi…
Ancak ABD’nin Katar’da 10 bin Amerikalı askerinin bulunduğu Al-Udeid hava üssü var… Teorik olarak bu üssün geçmişteki Körfez krizlerinde, Afganistan operasyonlarında ve Irak savaşındaki katkısı ve Katar’ın ABD yandaşlığı yüzü suyu hürmetine Katar’ın ABD tarafından korunmasını ve himaye edilmesini bekliyorsunuz değil mi? Heyhaaattt!! Bizzat bu izolasyonu ve yaptırımları teşvik eden ABD! Geçmişte ve halen ABD yandaşlığı olmak demek ki yetmiyormuş!
ABD Başkanı Trump 6 Haziran 2017 günü Twitter hesabından, söz konusu yaptırım ve izolasyonu, "terör vahşetinin sonunun başlangıcı olacaktır" diye yorumlayarak şöyle devam etmiş; ‘’Ortadoğu'ya ziyaretim sırasında, radikal ideolojinin daha fazla fonlanmaması gerektiğini söyledim. Liderler Katar'ı işaret etti."
Şimdi ben Ramazan ayı yazılarına ara verip bu konuya değinmesem olmazdı... Ama konunun anlaşılması için önce bir ‘’Fabl’’ ile konuya açıklık getirmek istiyorum ki konu daha kolay anlaşılsın. (Fabl; sonunda ders verme amacı güden öykülerdir. Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar insanlar gibi düşünür, konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır.)
Arkadaşlarımın mutat şikâyeti olmasın diye (yazılarımın uzunluğu) konuya yarın da devam edeceğim… Ama bugün sadece bahsettiğim fabl. Aslında bu fabl bile konunun anlaşılmasına yeter de artar bile ya neyse! Biz gelelim hikâyemize….
***
Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmıştır. Kurt ormanda oraya buraya kaçmakta, ancak peşindeki avcıları bir türlü ekememektedir. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt, adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar. '’Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.’’
Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder.
Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü '’görmedim’' der ve avcılar uzaklaşır.
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. '’Çok teşekkür ederim’' der kurt, '’Bana büyük bir iyilik yaptın'’ ‘'Önemli değil’ der köylü ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar. '’Bir dakika'’ diye seslenir kurt ‘’Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok.'’
Köylü şaşırır; '’Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.'’ '’Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur'’ der kurt. ‘'Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım.’'
Bir süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.
Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar. '’Ne vefası’' der kısrak, '’Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu...’’
Bir sıfır öne geçen kurt sevinirken bir köpeğe rastlarlar. '’Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim’' der köpek, ‘’yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibime koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur...' ‘
Kurt köylüye döner, '’İşte gördün’' der. Köylü de son bir çabayla ‘'Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye’' diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir. '’Her şeyi anladım da’' der tilki ‘'Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?’’ Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar; '’Gözümle görmeden inanmam...’’
İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve '’Beni yemeye kalktın ha nankör yaratık'’ diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar.
Sonra tilkiye döner. '’Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın’' der. Tilki de '’benim için bir zevkti'’ diye cevap verir.
O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür. Sonra da torbanın içindeki kurdu ayağıyla dürter: '’Haklıymışsın kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş...'’
Evet, hikâye bu kadar… Uluslararası ilişkilerde ''vefa'' diye bir kavram yoktur. Din, mezhep, iman, ümmet, millet kavramlarının da hiçbir katkısı yoktur. Sadece çıkar ilişkisi vardır. Artık köylünün, kurdun, tilkinin kimler olduğunu biliyorsunuz diye düşünüyorum… Yarın Katar konusuna devam…
Osman AYDOĞAN