• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam832
Toplam Ziyaret2891706

Yansıtma


Yansıtma

06 Mart 2020

TV pek izlemem… Nedeni de basit… Ne zaman TV’yi açsam iktidarıyla, muhalefetiyle haber kanallarında, siyaset kürsülerinde, açık oturumlarda bir şiddet, bir celâl, ağıza alınamayacak sözler, hakaretler, aşağılamalar diz boyu… Kötü ve sert tondaki sözler, çirkin ifadeler, çatık kaşlar, şiddet ve celal bulunduğum ortamı zehirliyor… Kötü ve sert tondaki sözler, çirkin ifadeler, çatık kaşlar, şiddet ve celal sokak sokak, cadde cadde, köy köy bütün yurda dalga dalga yayılıyor... Çünkü duygular bulaçıcıdır. Coranavirüs tebbiri olarak kullanılan el yıkamak, maske kullanmak da kar etmiyor.  Tek çözüm bu kötü sözleri duymamak. Ben de hemen TV’yi kapatıyorum… Yoksa ben de zehirleneceğim…Geçen yılın son aylarında yaşanan ıspanaktan zehirlenme vakaları bu zehirlenmenin yanında gayet masum kalır…

Bir Çin atasözü şöyle derdi: ''Kelimeler doğanın titreşimidir; güzel kelimeler güzel doğa, çirkin kelimeler çirkin doğa yaratır.'' Çevrenizde gördüğünüz her türlü pisliğin ve her türlü şiddetin kaynağı kötü kelimeler ve şiddet kullanan kürsülerdeki, ekranlardaki, salonlardaki hatiplerdir. 

Haber kanallarındaki, siyaset kürsülerindeki, açık oturumlardaki bu şiddet, bu celâl, ağıza alınamayacak bu sözler, bu hakaretler, bu aşağılamalar bana Psikolog Filiz Alev’in ''Yansıtma'' başlıklı bir yazısını hatırlatır…

Psikolog Filiz Alev, bloğundaki 09.04.2011 tarihli yazısında psikolojideki ‘’Yansıtma’’ kavramını özetle şöyle anlatıyordu:

‘’Yansıtma, psikopatolojide paranoya le birlikte anılan bir savunma mekanizmasıdır. Bir tür davranış bozukluğu ve ruhsal rahatsızlıktır. İnsanda duygu, düşünce, algı ve karar verme yetisinin sağlıksızlaşmasıyla ortaya çıkar.

Aslında toplumsal koşullarda, hele de içinde bulunduğumuz çağda, çoğu insanın sırf kendini korumak ve savunmak için başvurduğu çok doğal ve masum bir davranış olarak düşünülür, ancak derinliğine incelendiğinde hiç de öyle olmayıp, çok ciddi, önemli ve hatta tehlikeli bir rahatsızlık olduğu görülür.

Tipik özelliği, bu kişilerin asıl kendisine söylemesi gerekenleri karşısındakine söylemesidir; Ya da, kendine yakıştıramadıklarını, başkalarına yakıştırmasıdır.

Bireyin kendine ait kusur ve yanlışlarını karşısındakine mal edip, kendini karşısındakine yansıtmasıdır. Rahatsızlık, ‘yansıtma’ adını zaten bu özellikten alır.

Kişi makbul olmayan kendine at özellikleri ve davranışları, direk karşısındaki kişiye yansıtıp, bunlar sanki karşısındaki kişinin özellikleri ve davranışları imiş gibi, ona yükler, onu yanlışlar.

Bir anlamda da bu, kişinin ayna karşısında kendine söyleyeceklerini başkalarına söylemesi gibidir. Zaten böyle bir bozukluk en kesin o zaman gözlemlenir.

Başkalarına ayna tutmak üzere bir şeyler söylerken fark edersiniz ki, eleştirdiği o şeyler tam da o anda bile bizzat kendisi yapmaktadır.

Ve yine asıl kendi yapmakta olduğu bazı makbul olmayan davranışları, sanki siz yapmışsınız gibi, size mal edip, sizi eleştirmesiyle de son derece belirgindir.

Genellikle kişilik zafiyetinden ve aşağılık kompleksi ile paranoyanın da eşlik ettiği ego kaygısından kaynaklanır. Kişi bilinç düzeyinde, aslında ‘bilmeme’nin egoda yarattığı belirsizlik ve sapma le yanılgıya düşer ve ‘zan’lar üretir.

Yansıtma, bunların tümünün birden sonucu ve hepsini kapsayan bir bozukluktur.

Kendi eksikliklerini ve aç olduğu erdemler ödünlemek adına, hele de o erdemler bir başkasında görürse, tıpkı aç bir hayvanın açlık dürtüsüyle avına saldırdığı gibi, kendi önemseme ve önemsetme açlığından dolayı, tamamen ilkel bir içgüdüyle, yani aslında yaptığının da pek bilincinde olmayarak, o kişiye ve aç olduğu o erdemlere saldırır.

Kendi hatalarını ya da makbul olmayan davranışları karşısındakine yakıştırıp, asıl kendi yapmaması gerekenler karşısındaki sanki öyleymiş veya öyle yapıyormuş gibi bir kabulle ciddi bir yanılsama ve yanılgıya düşer.

Bu arada kendinde olmayan özellikleri de kendine mal edip, karşısındakinde öyle özellikler yokmuş gibi davranır. Ve bunları çoğunlukla alay eder ve dalga geçer tarzda yapması, karşısındakini küçük düşürücü, aşağılayıcı, saygısız, zaten haksız ve yersiz hatta hakaret edici ve hiç olmadık tarzda veya hiç gerekmediği halde anlamsız ve mantıksız veya aykırı bir şekilde yapması da dikkat çekicidir.

Bu nitelik ve böyle bir bozukluğun kesinlikle ciddiye alınmasını şarttır. Zira bu rahatsızlığa sahip kişilerin kendileri zaten huzursuz olduklarından huzur bozucudurlar ve hem kendileri hem de başkaları için bulundukları ortamda da sorun, haksızlık, saygısızlık ve zarar kaynağıdırlar.’’

Psikolog Filiz Alev, bloğundaki yazısında böyle diyordu… Ama yeni nesil psikologlar işte böyle uzun uzun anlatıyorlar. Hâlbuki Halil Cibran kısaca bir cümleyle özetlemişti konuyu: ‘’İnsanlar aynaya bakarak, aynada gördüklerini başkaları hakkında söylerler.’’

Halil Cibran’ın sözünden sonra bana söyleyecek söz kalmıyor ama yine de bir cümle de ben söylemeden edemeyeceğim. Ama söyleyeceğim söz de Halil Cibran’ı başka kelimelerle tekrarlamaktan başka bir şey değil:

‘’İnsanların ağızlarından çıkan sözler, başkalarına ait suçlamalar ve ithamları sadece ve sadece kendilerini anlatır.’’

Eğer inanmıyorsanız TV’deki, medyadaki ve meydanlardaki hatiplere iyi bakın, onları iyi dinleyin. Sonra da ülkemizde yaşanan son on yılı bir bir hatırlayın, anımsayın, gözden geçirin. İşte o zaman Psikolog Filiz Alev’in uzun uzun bilimsel olarak anlatmak istediğini, Cibran’ın bir cümle ile ne demek istediğini bir çırpıda anlarsınız. İsterseniz yazıyı bu gözle bir daha okuyun... İşte o zaman daha iyi anlarsınız...

Derdi zaten tarihin imbiğinden geçmiş, güngörmüş olan eskiler; Örneğin 18. yy. Fransız düşünür Buffon, bu konuyu çok güzel özetlemiş: “Le style est l’homme meme”… Ziya Paşa da bu sözü dilimize şöyle aktarmış: “Üslub-u beyan aynıyla insan”…. Mevlana ise bu konuyu daha net söylemiş: “Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar.” Yani; "bir insanın ifade tarzı kendisini anlatır"... Yani: "insan ne ise öyle konuşur"…

Ama uzun söze ne hacet... Zaten atalarımız bütün bu yukarıda demek istediklerimizi dört kelimede özetlemişler:

''Kem söz sahibine aittir.''

Osman AYDOĞAN

 


Yorumlar - Yorum Yaz