• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi8
Bugün Toplam603
Toplam Ziyaret2911509

Kılıç yaraları


Kılıç yaraları

26 Ekim 2019

‘’Yaşlı ve çirkin bir mandarin, karşılığını parayla ödeyeceği zevk gecesi için olağanüstü güzel, ama taş kalpli bir fahişeye gitmiş. Sabaha karşı, yaşlı adamın uykuya dalmasını fırsat bilen genç kadın, soyguncu dostlarını çağırmış. Ne var ki mandarin, tilki uykusundan fırladığı gibi olanca gücüyle karşı koymaya, dövüşmeye başlamış. Haydutlar hem kalabalık, hem de işinin ehliymiş. Onu kolayca köşeye sıkıştırmışlar. Ancak ne kadar vururlarsa vursunlar, bu zayıf, çirkin bedende yara açılmadığını, can alıcı darbelerin iz bırakmadığını görmüşler. Bıçaklarını, kılıçlarını çekmişler, ama en keskin bıçak, en acımasız kılıç bile mandarine hiçbir şey yapamıyormuş. Sonunda korkup kaçmışlar. Dövüşü izleyen kadın, yaşlı adamın mucizevi gücünden etkilenmiş, bir kez daha, bu sefer aşk adına sevişmek istemiş. Onu hayranlıkla, arzuyla, şefkatle okşamaya başlamış. Gelgelelim güzel kadının her dokunuşunda mandarinin bedeninde yeni bir yara beliriyormuş, dövüşün, darbelerin, bıçakların, kılıçların açtığı yaralarmış bunlar. İçten bir ilgi ve şefkat görene dek gizli kalmışlar. Sonunda mandarin kanlar içinde kadının kollarında yığılmış, ölmüş.’’

Bu hikâye Aslı Erdoğan’ın öykü kitabı ‘’Mucizevi Mandarin’’ (Everest Yayınları, 2016)’in 42'inci sayfasında yer alır. Mandarin; Avrupalıların, Çin üst düzey devlet memurlarına verdikleri bir addır. Bu öykü üzerine de Ayşe Arman Hürriyet’deki bir yazısında şu yorumu yapar:

‘’Tam da bu türden hayatlar yaşamıyor muyuz? Aşktan bunca korkmamız bu yüzden değil mi? Kimsenin kollarında yığılıp can vermek istemiyoruz. Çünkü zaten, her tarafımız kılıç yaralarıyla dolu. Ama bir şekilde kapanmış, kabuk bağlamış yaralar onlar. Nasıl yapmışsak yapmışsız, üstesinden gelmişiz. Ama biri o kabuk tutmuş yaraları, okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor ve oluk oluk kanama başlıyorlar yeniden. Birine teslim olduğumuzda, anlatmaya başladığımızda, içimizi döktüğümüzde, bedenimiz ve ruhumuz kan içinde kalıveriyor. O yüzden değil mi içimizi tutmamız? Birine teslim olmaktan ölesiyle korkmamız? Ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmamız? Anlatsam mı anlatmasam mı kararsızlığımız... Bu sevgi beni acıtır mı kuşkularımız...’’

Bu öykü ve Ayşe Arman'ın öykü üzerine yazısından sonra bu konuda benim yazacak, benim söyleyecek başka bir şeyim kalmıyor. Yazılan yazılmış, söylenen söylenmiş, verilmek istenilen mesaj verilmiştir. Ancak konu Aslı Erdoğan'dan açılmışken onun ilk kitabı “Kabuk Adam”da (Everest Yayınları, 2016) sanki sevgi dolu, sevecen, duyarlı, hisli, içten herkesin maruz kaldığı bir davranışı anlattığı şöyle bir ifadesi var:

“Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.” 

Hep ama hep sevgi dolu, sevecen, duyarlı, hisli, içten herkese yaptıkları gibi... Sonra da bunu yapanlar bir ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtlarında taşırlar...  

Bundan dolayıdır ki sevgi dolu, sevecen, duyarlı, hisli, içten herkesin her yanı bir şekilde kapanmış, kabuk bağlamış kılıç yaralarıyla doludur... Hikâyede olduğu gibi, Ayşe Arman'ın söylediği gibi biri o kabuk tutmuş yaraları, okşamaya başladığında, cırt diye açılıveriyor o yaralar ve oluk oluk kanama başlıyorlar yeniden. Sevgi dolu, sevecen, duyarlı, hisli, içten olanlar birine teslim olduklarında, anlatmaya başladıklarında, içlerini döktüklerinde, bedenleri ve ruhları kan revan içinde kalıveriyor. O yüzdendir onların içlerini tutmaları, birine teslim olmaktan ölesiyle korkmaları, ortalıkta tedirgin ve gergin dolanmaları, anlatsam mı anlatmasam mı kararsızlıkları, bu sevgi beni acıtır mı kuşkuları...

Bu memleketin en büyük sorunu ne terör, ne enflasyon ne de güvenliktir. Bu memleketin en büyük sorunu sevgisizliktir... Bundan dolayı da bu memlekette sevgi dolu insanların kaderleri de hep her yanlarının kılıç yaralarıyla pare pare olmasıdır...

Aslında anlatacaklarım bu kadar... Ama öykünün yazarı Aslı Erdoğan hakkında da kısa bir bilgi vermesem olmazdı...

Yazıda hikâyenin alındığı ‘’Mucizevi Mandarin’’ isimli kitabın yazarı Aslı Erdoğan (d. 1967) eserlerini 90'lı yıllarda vermeye başlamış fizikçi yeni kuşak kadın yazarlarımızdandır. Türk edebiyatının ilk Türk fizikçilerdendir. Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunudur. Aynı üniversitede Fizik dalında yüksek lisans yapar. İki yıl İsviçre CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi)'de çalışır. 

Rio de Janeiro Üniversitesi’nde başladığı Fizik doktorasını yarıda bırakarak edebiyatçılığı seçer; öykücü kimliği ile tanınır. Öykünün yanı sıra romanlar yazar ve çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı yapar. Aslı Erdoğan'ın eserleri özellikle Avrupa ülkelerinde ilgi görür ve sekiz dile çevrilir.

Eserleri şunlardır; “Kabuk Adam” (1994), ‘’Mucizevi Mandarin’’ (1996), ‘’Kırmızı Pelerinli Kent’’ (1998), ‘’Hayatın Sessizliğinde’’ (2005), “Bir Yolculuk Ne Zaman Biter” (2000), ‘’Bir Delinin Güncesi’’ (2006), ‘’Bir Kez Daha’’ (2006), ‘’Taş Bina ve Diğerleri’’ (2009). 

“Tahta Kuşlar” adlı öyküsü Almanya’da Deutsche Welle ödülü kazanınca kendisini tüm Avrupa tanır ve bu öyküsü birçok dile çevrilip yayımlanır. Fransız Lire dergisi onu “Geleceğin 50 yazarı”ndan biri olarak seçer. ‘’Mucizevi Mandarin’’ İsveç’te yılın kitabı seçilir.

20 Ağustos 2016 yılında Özgür Gündem gazetesine yönelik yapılan soruşturmada silahlı terör örgütü üyeliği ve halkı kışkırtmak iddiasıyla tutuklanır. Erdoğan tutuklu iken İsveç Pen tarafından sürgünde, tehdit altında ya da cezaevinde bulunan bir yazar ya da gazeteciye verilen Tucholsky Ödülü'ne layık görülür. Aslı Erdoğan 97 gün tutuklu kaldıktan sonra 23 Kasım 2016 günü tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilir.

Yargılanması esnasında; "Hukuk varmış gibi savunma yapacağım" diyerek şu savunmayı yapar:

"1998 yılında Radikal isimli gazetede yazılar yazmaya başladım. 2001 yılında ayrıldım. Bir dönem Birgün gazetesinde yazılar yazdım. 2010’da tekrar Radikal gazetesinde yazmaya başladım. 5 ay sonra işime son verildi. 2011 yılının Mart ya da Nisan ayında Özgür Gündem’de yazmaya başladım. Edebiyatçı olduğumdan yedi adet romanım bulunmaktadır. 15 dile çevrilmiştir. Fil ve Kara Karga edebiyat dergilerine de yazılar yazıyorum. Benim hiçbir terör örgütüyle hiçbir şekilde ilişkim yoktur. Yayın Danışma Kurulunun kimler yazı yazacak, yayın politikası nasıl olacak şeklinde bir müdahalesi kesinlikle yoktur. Üzerime atılı hiçbir suçlamayı kabul etmiyorum.”

Hapisten çıktıktan sonra bir gazeteye verdiği röportajında şu sözleri söyler: ''Sorun cezaevine atılmak değil, sorun haksızlığın verdiği acı. Sen ispat etmeye çalışıyorsun. Bu ağır bir darbe. Mertçe davranmıyor devlet.''

Aslı Erdoğan, her daim yalnız, her daim mahzun, her daim düşünceli, konuşurken sesinde acı, gözünde hüzün olan güzel bir kadındır. Aslı Erdoğan yazarken de kelimeleri kurşun gibi kullanan bir yazardır.

‘’Kabuk Adam’’ kitabında şöyle yazardı Aslı Erdoğan: ‘’Belki de yazmaya değer tek şey, gerçekten yazılamayandır…’’ Kim bilir, belki de bu nedenle tutuklanmıştır Aslı Erdoğan…

Buraya kadar Aslı Erdoğan’ı tanıtmaya çalıştım… Aslında Aslı Erdoğan’ı şu nedenle anlattım:

Türkçe yayın yapan haber organlarında ve sosyal medyada son günlerde Aslı Erdoğan’ın Belçika’da yayımlanan Le Soir gazetesine bir mülakat verdiği ve bu mülakatta “Türklere okula başlar başlamaz Kürtlerden nefret edilmesi öğretiliyor” dediği iddia ediliyor…

Tartışmaya neden olan iddianın kaynağı ise Belçika’da yayımlanan Le Soir gazetesi değil, İtalya’da yayımlanan La Repubblica gazetesi. Le Soir, La Repubblica’nın 16 Ekim 2019 tarihli Aslı Erdoğan ile olan mülakatını Fransızcaya tercüme ederek 23 Ekim 2019’da yayımlıyor…

BBC Türkçe’den Övgü Pınar bu sözlerin doğruluğunu, röportajı yapan gazeteciye soruyor… Mülakatı yapan La Repubblica muhabiri Marco Ansaldo, Övgü Pınar’a Türkçe yayınlarda iddia edildiği gibi Aslı Erdoğan’ın “nefret” ifadesini mülakatta kullanmadığını söylüyor…

Tepki çeken ifadelerin, Le Soir gazetesinin metnin aslına sadık olmayan tercümesinden kaynaklandığı ve Türkçe yayın organlarının bu ifadeleri haberin kaynağına başvurarak teyit etmek yerine tercümesinin tercümesini yayımlamasından dolayı yayıldığı ortaya çıkıyor.

Bu memlekette sevgisizliğin yanında en büyük ikinci sorun da araştırmamaktır. Her çıkan habere inanıp hemen linç kültürünü başlatıyoruz…

Ve sözü Aslı Erdoğan'ın ''Kabuk Adam'' kitabında geçen bir sözünü tekrarlayarak bitiriyorum: 

“Hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. Sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız.” 

Osman AYDOĞAN




Yorumlar - Yorum Yaz