• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam811
Toplam Ziyaret3104484

Mevlâna, Fernand Braudel ve İslam

Mevlâna, Fernand Braudel ve İslam

11 Mayıs 2020

Mevlâna'yı biliriz... Onun en büyük eseri ''Mesnevî''dir... Fernand Braudel (1902-1985) ise Fransız bir tarihçidir... Fernand Braudel'in en büyük eseri de ‘’Medeniyetler Tarihi’’ (A History of Civilizations, Penguin Yayınevi, 1995) isimli kitabıdır...

Şimdi diyeceksiniz ki Mevlâna ile Braudel'in ve İslam’ın ne ilgisi var... Bu ilgiyi vermem için önce ''Mesnevî''den sonra da ''Medeniyetler Tarihi''nden bahsetmem gerekiyor....  

Mesnevî

Mevlâna, en büyük eseri Mesnevî’de Farsça ve aruz vezni ile yazılan iç içe anlattığı hikâyelerle İslam dininin esaslarını ve tasavvuf öğretisini açıklar… Mesnevî; 6 ciltten ve 25.700 beyitten oluşur. Mesnevî şu dizelerle başlar:

‘’Bişnev ez ney çün hikâyet mîküned
Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned.’’

(Dinle, bu ney neler hikâyet eder.
Ayrılıklardan nasıl şikâyet eder.)

Kur’an ‘’Oku’’ (Arapça: İkra) diye başlar, Mesnevî ise ‘’Dinle’’ (Farsça: Bişney) diye başlar… Bu konu ayrı bir yazı konusu… Ama ben Mevlâna'nın Mesnevî'sinde yer alan Hz. Musa (as) ile ilgili şu üç hikâyeyi anlatmak istiyorum…

Biz söze değil kalbe ve hale bakarız.

Hz. Musa (as) yolda bir çobana rastlar. Çoban, gönlündeki muhabbetin tezahürü olan sözcükleriyle Allah'a yakarmaktadır: "Allah’ım! Ey Yücelerin Yücesi, sana kul, kurban olayım; çarığını dikip elbiseni yıkayayım, saçlarını tarayıp bitlerini ayıklayayım. Sana süt vereyim. Ellerini öpeyim, ayaklarını ovayım. Uykun geldiğinde yatacağın yeri süpüreyim. Ey bütün keçilerim yoluna kurban olası! Ey hey hey, hey heey diye andığım!"

Hz. Musa (as): "Sen kimle konuşuyorsun? Bu sözleri kime söylüyorsun?" diye sorar. Çoban: "Bizi ve bu yeri göğü yaratanla konuşuyorum." diye cevap verince Hz. Musa (as) der ki: "Sen aklını mı kaybettin? Kendine gel! Bunlar ağza alınmayacak sözler. Sen daha Müslüman olmadan kâfir olmuşsun! Çarık dolak sana ve senin gibilere yaraşır. Güneş'e bunlar lâyık görülür mü? Bu sözleri amcana mı, dayına mı söylemektesin? Allah Teâlâ'nın sıfatları arasında beden sahibi olmak, bir şeylere ihtiyacı bulunmak var mıdır?"

Çoban Hz. Musa (as)'ya: "Ey Musa! Bu azarlayıcı sözlerinle benim ağzımı kapattın, canımı yaktın. Üzüntüden perişan bir hale getirdin." deyip bir ah çekerek çöllerin yolunu tutar.

Bunun üzerine Hz. Musa (as)'ya vahiy gelir: "Ey Musa, kulumuzu bizden ayırdın! Sen kullarımı bana yaklaştırmak mı yoksa benden uzaklaştırmak için mi gönderildin? Ben onları farklı karakterde yarattım ve farklı ifade biçimleriyle donattım. Her biri kendi diliyle Allah'ı tespih eder. Allah da onların dilini anlar. Bizim onların ibadetine ve tespihine ihtiyacımız yoktur. Kullarıma ihsan etmek için ibadeti, onları arındırmak için tespihi emrettim. Biz söze değil kalbe ve hale bakarız. Duasında kullandığı sözcüklere değil bize gönülden bağlı mı, gönlüyle yalvarıp yakarmış mı, gönlünde bir ateş tutuşmuş mu, ona bakarız. Ey Musa! Kalbinde aşk ateşini tutuştur da bütün sözleri ve düşünceleri onunla yak gitsin! Âşıklar her an başka türlü yanarlar. Yanıp kül olmuş bir köyden ne haraç istenir ne vergi..."

Tamam, bildiğin gibi kıl!

Yine bir gün Hz. Musa (as) yolculuk yaparken yolda bir adam görür. Adam bir tepeye çıkmakta ve aşağıya doğru yuvarlanmakta ve bunu da devamlı tekrarlamaktadır. " Hz. Musa (as) o adama '’Ne yapıyorsun?’' deyince adam '’namaz kılıyorum'’ der.  Sonra Hz. Musa (as) ‘'Böyle namaz kılınmaz'’ der ve ona namaz kılmayı öğretir. Adam normal bir şekilde namaz kılmaya başlar. Hz. Musa (as) da yoluna devam ederek Kızıldeniz’e gelir. Deniz üstünde yürüyerek giderken arkasından birinin ona seslendiğini duyan Hz. Musa (as) dönüp arkasına baktığında az önceki adamın arkasından suyun üzerinde yürüyerek geldiğini görür. O adam, Hz. Musa (as)’nın yanına gelerek kendisine öğrettiği namaza nasıl niyet edildiğini unuttuğunu ve tekrar öğretmesini ister. Hz. Musa (as) o adama ‘’tamam, bildiğin gibi kıl‘’ der…

Eşeğin sırtındaki

İsrailoğulları Hz. Allah’ı görmek ister ve peygamberleri Hz. Musa (as), Rabbe onların isteğini iletir. Hz. Allah geleceğini söyler. 

Yahudiler, zenginliği, lüksü, ihtişamı öne çıkaran hummalı bir hazırlığa koyulurlar. Buluşma günü gelir ve Hz. Musa (as) kapıda hazır bekleyerek bir dolu zengin, itibarlı, yüksek statülü insanı içeri buyur eder.

Derken bir eşeğin üzerinde yoksul ve yaşlı bir Yahudi kapıda belirir. Hz. Musa (as) onu durdurur ve sorar, ‘’Nereye?’’ diye... Yaşlı adam, ‘‘Ya Musa, Hz. Allah’ı görmeye geldim, izin ver gireyim’’ der. Hz. Musa (as), ‘‘olmaz içeride bir dolu zengin ve önemli insan var; senin durumun münasip değil girmeye’’ diye karşılık verir. Yaşlı adam ısrar etse de Hz. Musa (as) kabul etmez ve adam üzgün şekilde ağlayarak ayrılır.

Gelenler epeyce bir beklerler ama Hz. Allah gelmez ve Hz. Musa (as)’ya dönüp hışımla sorarlar; ‘’Hz. Allah’ın nerede kaldı, niye gelmedi’’ diye... 

Hz. Musa (as) tekrar huzura çıkar. Hz. Allah’a niye gelmediğini sorar. Hz. Allah, ‘’Ya Musa, edepten çıkma! Bilmez misin sözümü tutarım. Geldim, fakat sen girmeme izin vermedin’’ der. Hz. Musa (as), şaşkın, sorar ne zaman ve nasıl geldiğini… Hz. Allah, ‘’eşeğin sırtındaki yoksul ve yaşlı adamın kalbinde oturuyordum. Onu geri çevirdiğin zaman beni de çevirdin’’ der.

Mevlâna’nın Mesnevî’sinden alıntıladığım üç kıssa bu kadar… Hisseleri herkes kendisi alsın…

Şimdi gelelim Fernand Braudel’e…

Fernand Braudel’in tarih tezi

Fransız tarihçi Fernand Braudel, girişte bahsettiğim ‘’Medeniyetler Tarihi’’  (A History of Civilizations, Penguin Yayınevi, 1995) kitabında tarihin devirli bir oluşum olduğunu söyleyerek Güneş’in her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmadığından bahsederdi… Braudel’e göre tarih her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzerdi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğeri meyve vermekte, bir diğeri ise kurumaktadır. Kimi medeniyet yükselirken, kimi çiçeğe durmakta, bir diğeri gerilemekte, beriki çökmektedir. 

Çiçekli böğürtlen dalından kuruyan böğürtlen dalına dönüşen İslam

Mevlâna’nın Mesnevî’sinde anlattığı, o zaman evrensel değerlere sahip, daha çiçeği dalda meyveye duran sevgi ve barış dini İslam ve İslam ve İslam medeniyeti; günümüzde bilimi unutan, metafiziğin dipsiz kuyularında kaybolan, mezhep ve etnik kavgalar nedeniyle insanlarının birbirini boğazladığı bir mezbahana haline gelerek dalları kuruyan böğürtlen çalısına dönmüştür… İslam, Mevlâna zamanındaki modern çağdan günümüzde Ortaçağa dönüşmektedir… Braudel’in tezi için mükemmel bir örnek sunmaktadır İslam medeniyeti…

İslam medeniyetini bırakıp ülkemize bakalım…

Ülkemizde İslam

Bu mübarek Ramazan günü bile, kendilerinin bizlerden daha iyi Müslüman olduklarını iddia edenler, din adına; kinden, nefretten, illetten, zilletten, ötekileştirmekten, ölüye saygısızlıktan, hazırlanan ölüm listelerinden, katliamdan ve öldürmekten bahsediyorlar…  Günümüzde iktidarın fetvacısı haline gelen Diyanet ise bunlarla mücadele edeceğine; Ortaçağ’da bağış karşılığı cennetten toprak satan Papa gibi Kur’an kurslarına bağış karşılığı cennet vaat etmekte, Korona salgınının zina, LGBTİ ve belli bir inanca sahip insanlardan çıktığını iddia ederek ilahi bir ikaz olduğu fetvasını vermektedir…  

Karanlık sandığımızdan da daha karanlıktır... Ortaçağ karanlığı günümüzden belki daha aydınlıktı.

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz