• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam12
Toplam Ziyaret3102521

29 Ekim: ''En büyük bayramımız''


29 Ekim: ''En büyük bayramımız''

29 Ekim 2016


Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a ayak basarken kafasında var olan projeyi Nutuk’ta şöyle anlatır: “Efendiler!... Bir tek karar vardı, o da milli egemenliğe dayanan kayıtsız şartsız bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.”

Cumhuriyet neden 29 Ekim’de ilan edilir? Bu soruyu Fahrettin Altay, Atatürk’e sorar ve şu yanıtı alır: ''Mondros 30 Ekim’dir. Cumhuriyet 29 Ekim. İşte bu bir milletin, mazlum bir milletin ahıdır. Sanırım ki o zamanki devletler bunu anlamışlardır...'' Çünkü Emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşı sonrasında, Lozan Antlaşması sayesinde bağımsızlığın kazanılmasıyla, yeni kurulan devletin idare şeklinin Cumhuriyet olarak belirlendiği gündür 29 Ekim. 

Cumhuriyetin ilan edilişinin bayram olarak kutlanması

2 Şubat 1925 tarihinde Hariciye Vekaleti'nce (Dışişleri Bakanlığı) düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerilir ve bu teklif 19 Nisan 1925 tarihinde TBMM tarafından kabul edilir… 628 sayılı bu kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet yönetimi ilan etmesi anısına 29 Ekim, 1925 yılından itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde bayram olarak kutlanır…


Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in Onuncu Yıl Kutlamalarının yapıldığı 29 Ekim 1933 tarihinde verdiği 10. Yıl Nutku'nda, bugünü ‘’en büyük bayram’’ olarak nitelendirir…

Cumhuriyet ve Demokrasi

Dünyaca ünlü Fransız anayasa hukuku uzmanı, siyasetçi, siyaset bilimci ve siyaset sosyoloğu Maurice Duverger’in '’Siyasi Partiler’’ (Bilgi Yayınevi, 1979) isimli kitabında Türkiye'den ve Atatürk'den de bahseder. (s. 360-364):


Duverger kitabında faşist rejimlerde her gün rastlanan otorite söyleminin yerini Kemalist Türkiye’de “demokrasi söylemi”nin aldığını söyler. Duverger, bu kitabında Atatürk hakkında şunları yazar: “Atatürk’ün liderliğindeki tek particilik, tekelciliğe dayanarak liberal demokrasiyi tıkamamıştır. Hatta Mustafa Kemal sahip olduğu güçten rahatsızlık duymuştur. Çeşitli fırsatlarla bu tekele son vermeye çalışmıştır.’’ Duverger’ye göre, Türk tek-partisinin “başta gelen özelliği, onun demokratik ideolojisindedir. Bu ideoloji, hiçbir zaman, faşist veya komünist ideolojiler gibi, bir tarikat veya kilise niteliği taşımamış; üyelerine bir iman veya bir mistik empoze etmemiştir…

Maurice Duverger’nin deyişiyle Cumhuriyet Tek Parti rejiminden “mahcubiyet” duymuştur. Gelecekte demokrasiye geçilmesi fikri Cumhuriyet’in özünde ve kurucularında mevcuttur. 1930 yazında Mustafa Kemal Atatürk, bir muhalefet partisi (Serbest Fırka) kurdurmak kararı nedeniyle çevresindekilerin (Fethi Okyar) kaygılarına karşı şöyle der: “Bunlara tahammül edeceğiz başka çare yoktur. Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir dictature manzarasıdır...” Mustafa Kemal Atatürk sözlerinin devamında demokrasiye geçmeyi hedeflediğini söyler: ‘’Vakıa bir meclis vardır, fakat dâhilde ve hariçte bize ‘dictature’ nazarıyla bakıyorlar. Hâlbuki ben Cumhuriyet’i şahsi menfaatim için yapmadım. Hepimiz faniyiz. Ben öldükten sonra arkamda kalacak müessese bir istibdat müessesesidir. Ben ise millete miras olarak bir istibdat müessesesi bırakmak ve tarihe o surette geçmek istemiyorum…” (Osman Okyar, Mehmet Seyitdanlıoğlu, ‘’Fethi Okyar’ın Anıları’’, İş Bankası Yayınları, 1999, s.103-104)

İşte bu nedenlerle Duverger'nin yanında birçok başka çağdaş siyasal bilimciler de, benzer gerekçelerle, Kemalist siyasî rejime “gizil (potansiyel) demokrasi” sıfatlarını yakıştırmışlardır.

İkinci Meşrutiyet dönemi aydınlarından Celal Nuri (İleri) Cumhuriyetin ilanını “milletin taç giymesi” olarak takdim eder. (Celal Nuri İleri, ‘’Taç Giyen Millet’’, Cihan Biraderler Matbaası, 1924)

Cumhuriyetin millete vaat ettiği “taç” ise yıllardır ülkeyi yönetenlerin bir türlü anlayamadıkları ''farklılıkların bir arada yaşamasını mümkün kılma tasavvuru'' olan “demokrasi” fikrine dayanan ''toplumsal barış'' idi... Mustafa Kemal Atatürk’ün de hedeflediği ve arzuladığı gibi Cumhuriyet, ''demokrasi'' ile taçlandığı ölçüde, ''taç'' giyen millet, özgür ve barış içinde yaşama imkânı bulabilecektir. Bu anlamda demokrasi tacı ile onurlanmayan bir ''Cumhuriyet''in içi boş bir kavram olmaktan öte bir anlamı olmayacağı da aşikârdır. 

Cumhuriyet; ''bağımsızlık'', ''özgürlük'' ve ''eşitlik'' gibi kavramları içinde barındırır. ''Bağımsızlık'', ''özgürlük'' ve ''eşitlik'' gibi kavramlar da ancak ve ancak demokrasi ile mümkündür. Bu anlamda Cumhuriyetin fazileti demokrasisidir. Demokrasisi olmayan bir Cumhuriyetin faziletinden de bahsedilemez...

Şair Bekir Sıtkı Erdoğan’ın ‘’Cumhuriyetin 50. Yıl Marşı’’nda söylediği gibi:

‘’Cumhuriyet, özgürlük, insanca varlık yolu, 
Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu.’’

Demokrasi ile taçlanması umudu ile ''En Büyük Bayramımız'' kutlu olsun…

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz