• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi12
Bugün Toplam857
Toplam Ziyaret3104530

Gerçek Özgürlük

Gerçek Özgürlük

Zaman farklı bir kavram...
İhtiyar olmanın en zor yanı, insanın ruhen genç kalmasıdır derler.
Friedrich Nietsche'nin bir sözü vardır; 
''Zaman özünde anlamsızdır. Onu sevebilmek için duyarlı bir insan olmak gerekir''
Georges Paulet ise;
''İnsanın insan olduğunu hissedecek zamanı yoktur. O ancak yaşayacak kadar zaman bulur'' der...
Binlerce yıl sözü masaldır.... ''Bir gün'' ise gerçek....
Malih Cevdet Anday'ın bir sözü;
''Zamanın birimlerinin çoğulu doğaya, tekili bize ilişkindir ve bizim yaşamış olduğumuzu gösterir.''

On yaşımda iken yıllar yüzyıllar gibi geçerdi....
Şimdi kısaldı yıllar... Birden bire geçiyor...
Anladım ki (şimdi), yaşamın çeşitli dönemlerinde zamanın öznel algılanışı hep aynı kalmıyor....

Ruhsal yakınlığın, yaratıcılığın, hazzın, bilginin, düşüncenin hissedildiği bir duygudur zaman...
Herbirimizin derece derece eksik olan yanı, işte bu yaşanan zamanı kaybetmiş oluşumuzdur...

Bu noktada Özdemir Asaf'ın bir şiirine yer vermek istiyorum;
''Çocukluğumda her şey büyük görünüyordu.
Gençliğimde her şey önemli görünüyordu.
Sonra her şey büyüklüğünü ve önemini yitirdi.
Sonra daha da yitirdi.
Çocukluğumdan da, gençliğimden de çok az şey kaldı.
Şimdi yaşlıyım sayılır.
Çok şey gülünç görünüyor.''

Geçmişin kederi ve gelecek kaygısı yüzünden aslında bizler kendi zamanımızı ya-şa-ya-ma-dan yok olup gidiyoruz.
Mevlana'nın bir sözünü alacağım:
''Geçmiş ve gelecek Tanrı'yı bizim gözümüzden saklar, her ikisini de ateşe atıp yakın.''
Eckhart (XIII Yüzyıl);
''Zaman ışığın bize erişmesini engelleyen şeydir. Tanrı ile aramızda zamandan daha büyük bir engel yoktur.''

Kendi zihnimize hapsolmuş olarak yaşıyoruz...
Bundan dolayıdır ki çoğu insan için doğanın güzellikleri mevcut değildir.

Gezegen üzerinde insanlardan başka hiçbir yaşam formu olumsuzluğu bilmez. 
Siz hiç mutsuz bir çiçek gördünüz mü?
Stressli bir ağaç?
Üzgün bir balık?
Kendini beğenmeyen bir kurbağa?
Nefret ve içerleme taşıyan bir kuş?
Belgesellerde seyrediyorum, bir aslan bir ceylanı kovalıyor, ceylan kurtuluyor.
Ceylanın yüzünde ne bir kızgınlık, ne bir telaş, ne bir endişe.. Hiç olumsuz bir ifade olmadan devam ediyor hayatına.. 
Sanki bir kaç saniye önce aslana yem olmaktan kurtulan kendisi değil...

Akıp giden zamanda güzel anların kıymetini bilmek zorundayız...
İnsanoğlunun kendisine ve çevresine karşı belki de ilk görevi mutlu olmak ve mutlu kılmaktır.
İnsanoğlunun bütün işi gücü yaşamak olacaksa; yani nasıl ve nerede olursak olalım, yarın sabah ölecek ya da hiç ölmeyecek gibi yaşanacaksa, anları değerlendirme gerek.

Ancak zamanımızı kendimiz için değil, hep başkaları için harcarız...

Yorgunluk aslında bir onur madalyası değil, bir suçtur. Bir insanlık suçudur.

Ve bizler işimiz gereği hep yorgunuzdur....

Herkese olduğu gibi bazen bana da sorarlar: Kaç yaşındasın?
Derim ki: Ne önemi var? 
Ben dünyamızla beraber, tabikii seninle (soran kişiye) de beraber ve hatta dünyadaki tüm canlı ve cansız varlıklarla beraber ben güneşin etrafında dönüp duruyorum...
Bu tavafta kimi az döndü, kimi çok döndü.
Doğaya ait olan çoğul zamanın bir parçası olabilmek, bunu hissetmek; bunu anlayabilsem ne kadar mutlu olacağım....
Ruhumu bedenimden ayırıp ne galaksilere gitmek istiyorum...
Ruhumu bedenimden özgürleştirebilsem; işte gerçek özgürlük!
Jostein Gaarden'in ''Sofi'nin Dünyası'' isimli kitabında geçen bir bölüm vardı: Hepimiz yıldız tozuyuz.

Sanırım gerçek özgürlük burada; kainata ait birer yıldız tozu olduğumuzu anlayabilmekte..

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz