• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam662
Toplam Ziyaret2891536

Francisco Goya’nın tabloları


Francisco Goya’nın tabloları

21 Ekim 2019


Francisco Goya

Francisco Goya (1746 - 1828), Romantizm akımının önde gelen isimlerinden olan İspanyol ressam ve gravür sanatçısıdır. İspanyol saltanatının saray ressamı olarak çalışan Goya'nın eserlerinin yaşadığı döneme ait bilgi veren önemli belgeler olduğu düşünülür. Portreleriyle de ün kazanmış olan ressam, sanatındaki yaratıcı ve yıkıcı öğeler ve cesur resimleriyle kendisinden sonra gelen Manet, Picasso ve Francis Bacon gibi isimleri etkilediği düşünülür. Modern sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilen ressamın eserlerinin büyük bir bölümü Madrid'de Museo del Prado'da (Prado Müzesi) sergilenmektedir.

Francisco Goya’nın tabloları

Goya’nın 1814 yılında tamamladığı ve halen Madrid'deki Prado Müzesi'nde sergilenen iki ünlü tablosu var. Bunlardan birisi; ''2 Mayıs 1808 Memlûklerin Saldırısı'' tablosu, diğeri ise; “3 Mayıs 1808 Kurşuna Dizilenler” tablosu.

Tabloların da öyküsü de şöyle:

Napolyon, Fransa’ya cumhuriyeti getirme masalıyla başa geçtikten sonra çevresine baskı kurarak kendini imparator seçtirir. Kilisede kendisine taç giydirir. Ondan sonra da içeride iktidarını perçinlemek için ilk iş olarak İspanya’ya saldırır. Goya işte bu tabloları Fransızların 1808'de Madrid'i işgali sırasında, Napolyon'un ordularına direnen İspanyolların anısına çizer. Bu direniş aynı zamanda Yarımada Savaşı'nın da tetikleyicisi olur.

Goya, Aragonca yazdığı bir mektupta bu tabloları yapma amacını şöyle açıklar: ‘’Avrupa'nın zorbalarına karşı giriştiğimiz şerefli ayaklanmanın en olağanüstü ve kahramanca hareketlerini fırça darbelerim ile ebedileştirmek.’’

Bu tabloların konuları ise şu şekildedir:

Goya; ''2 Mayıs 1808 Memlûklerin Saldırısı'' tablosunda Fransız Ordusu saflarında işgal kuvveti olan Memlûklere saldıran İspanyol direnişçileri tasvir eder:



Goya; “3 Mayıs 1808 Kurşuna Dizilenler’’ adlı tablosunda ise adı belirtilen tarihte Fransa güçlerinin işgal ettiği Madrid’de sivil halkı kurşuna dizmesini işler. Kurşuna dizilenler ise Goya'nın diğer tablosunda yer alan Memlûklere saldıran direnişçilerdir. Bu kurşuna dizme bir nevi Memlûklerin intikamının alınması gibidir. Goya’nın özellikle “3 Mayıs 1808 Kurşuna Dizilenler” tablosu sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir:




Tabii ki bu tabloları anlatmaktan amacım ne Goya’yı tanıtmak ne de İspanyolların direnişini anımsatmak. Amacım bu tabloda var olan küçük bir ayrıntıyı göz önüne getirmek: O da tabloda yer alan Memlûklerin varlığı…

Hep söylerim ya ''sanat ve edebiyat hayatın aynasıdır'' diye, ''sanatçılar çağının tanığıdır'' diye…


Francisco Goya’nın tablosundaki Memlûkler

 ''2 Mayıs 1808 Memlûklerin Saldırısı'' tablosunda yer alan Müslüman Memlûkler zorla Mısır'dan getirilmiş değillerdi. Memlûklerin Fransa yanında yer alması o zamanki Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın tamamen güce olan sevgisinden, güçlünün yanında yer alma kaygısından, yağcılığından, yardakçılığından ve güçlü ile işbirliği yapmak sevdasından kaynaklanmaktaydı. Bu şekilde Fransa'nın İspanya'yı işgali sırasında Memlûkler resmen Fransa'nın tetikçisi olurlar.

Zaten Memlûk sözcüğü de Arapça "me-le-ke" fiil kökünden türetilmiş, çoğulu "Memlûkun" veya "Memâlik" olup, "efendisinin buyruğu altındaki köle" anlamına gelmekteydi!...

Müslümanların güce olan sevdası 

Yani Müslümanların güce tapması, efendilerinin buyruğu altında köle olması ve Batı'nın da Müslüman kullanması yeni değildir. Birinci Dünya Savaşında emperyalistlerle işbirliği yaparak Osmanlıyı arkasından hançerleyen Müslüman Arapları anlatmıyorum daha! Batı, Müslüman kullanmayı her zaman ve her devirde sevmiştir. Müslümanlar da her zaman ve her devirde güçlünün yanında yer almayı ve Batı tarafından kullanılmayı sevmişlerdir.

Bu konunun örneklerini vermek için çoooook çok uzaklara gitmeye gerek yoktur.

Batı’nın Müslümanları kullanması

Rusya ile İngiltere arasında denge kuracağım, İngiltere’ye yaranacağım diye Kıbrıs’ı, Rus tehlikesi bahanesiyle, Mısır ve Sudan’ı ise Osmanlı borçlarına karşılık olarak tek mermi atmadan İngilizlere teslim eden, şimdiki İslamcıların ‘’Atamız’’ diye övündükleri Sultan II. Abdülhamit de Müslüman’dı…

Daha dün, 1950 yılında, Memlûkler gibi, Amerika yanında savaşmak için Kore’ye Anadolu evlatlarını ölüme gönderenler de şimdikilerin çok çok övdükleri Müslümanlardı… 1958 yılında BM’ndeki oylamada Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı veren Cezayir’in yanında değil de Fransa’nın yanında yer alanlar da şimdikilerin çok çok övdükleri aynı Müslümanlardı... 2003 yılında ABD, Irak'ı işgal ederken ABD yanında Irak'a girmek isteyenler, bu maksatla TBMM'ne tezkere sunanlar da aynı Müslümanlardı... 2004 yılında ABD yanında Afganistan'a Anadolu evlatlarını gönderenler de aynı Müslümanlardı...

Müslüman Ortadoğu’yu paramparça etme planı olan BOP'nin eşbaşkanı olanlar, ABD askerinin işgal ettikleri Irak’tan kazasız belasız dönmesi için dua edenler, Yahudilerden Üstün Cesaret Madalyası alanlar da Müslüman’dı…

Daha yeni Mayıs 2017’de ABD Başkanı Trump’ın yaptığı Riyad ziyaretinde, ABD ile 100 milyar dolarlık silah antlaşmasını imzalayanlar da aynı Müslümanlardı… Bu anlaşmaya göre ABD tarafından Suudi Arabistan’a satılacak silah tutarı önümüzdeki 10 yılda 350 milyar dolara ulaşacaktır. Sahi siz bu silahların Filistin'i savunmak amacıyla İsrail'e karşı kullanılacağını mı düşünüyorsunuz!

Yukarıda da anlattığım gibi 2000’li yılların başı, özellikle Bush ve Obama dönemleri ılımlı İslam adı altında ABD ile dans edenler de aynı Müslümanlardı... Bu çerçevede ülkemiz içinde de ABD'nin kucağına oturmuş sümüklü bir vaiz bozuntusunun çetesiyle içeride onun ne istediyse veren iktidardaki işbirlikçileri ile ülkede Cumhuriyetçi, laik, ulusal, yerli, milli, yurtsever ve anti Amerikancı karakterde ne kadar kişi, kurum ve kuruluş varsa hepsini kumpaslarla tarumar edenler de aynı Müslümanlardı… 

Kısaca 21’inci yüzyıldaki İslam dünyasına yapılan ABD öncülüğündeki modern Haçlı seferlerine en büyük desteği sağlayanlar yine aynı Müslümanlardı... (‘Haçlı seferi’ tabiri bana ait değil, bu tabiri bizzat Üçüncü Haçlı Seferi Kumandanı Richard the Lionheart, pardon Onuncu Haçlı Seferi Kumandanı George Bush söylemişti.)

Daha dün, evet dün ABD, tüm Ortadoğu’yu parçalayıp da sınırlarını değiştirirken, ABD tüm Ortadoğu’yu bir ateş topuna çevirirken ve İsrail’e bulunduğu bölgede dikensiz bir gül bahçesi sunulurken onun müttefiki ve eşbaşkanları yine aynı Müslümanlardı…

ABD; Irak, Libya ve Suriye’yi parçalamak için saldırdığında ABD yanında eşbaşkan olarak yer alanlar da aynı Müslümanlardı. ABD yanında yer alıp beraberce Irak’ı, Libya’yı, Suriye’yi parçalayıp, Filistin’i desteksiz bırakıp, İsrail’e bölgesinde dikensiz gül bahçesi sunanlar, İsrail, başkenti olarak Kudüs’ü ilan ederken, İsrail Golan tepelerini ilhak ederken, İsrail, Filistin’i hallaç pamuğu gibi dağıtırken, İsrail, Gazze’yi yerle bir ederken, Şeyh Cerrah Mahallesi’nin yerlileri olan Filistinlileri söküp atarken ve Mescid-i Aksa’yı yakıp yıkarken kuru gürültü yapıp timsah gözyaşı dökenler de aynı Müslümanlardı…

Batı kimleri, hangi karakteri sevmez

ABD ve Batı’nın tek sevmediği; laik, ulusalcı, bağımsız ve aydınlanmış Müslümanlardır. Çünkü ABD ve Batı bu tür karakterdeki Müslümanları kullanamaz ve bu tür karakterdeki Müslümanlar da kendilerini Batı’ya kullandırmaz… ABD ve Batı; okuduğu kutsal kitabı ezberleyip de anlayamayan, kendi milli dilini, kendi milli kimliğini ve ulusal kimliğini unutmuş, Arapça düşünüp konuşan, çıkarı için girmeyeceği kılık ve ittifak bulunmayan, Arap Emevî kültürü içinde asimile olmuş Müslümanları sever. Çünkü ABD ve Batı bu tür Müslümanları çok kolay ve rahat kullanır…

ABD'nin; FETÖ ile bir olup ülke içindeki Siyasal İslamcı iktidarı da kullanarak ülkedeki laik, ulusalcı, bağımsız ve aydınlanmış ne kadar karakter, kurum ve kuruluş varsa hepsini bir nasıl tarümar ettiklerini yaşayıp da görmedik mi?


Yazımın girişinde de bahsettiğim gibi Müslümanların güce tapması, efendilerinin buyruğu altında köle olması ve Batı'nın da Müslüman kullanması yeni değildir. Batı, Müslüman kullanmayı her zaman ve her devirde sevmiştir. Müslümanlar da her zaman ve her devirde güçlünün yanında yer almayı ve Batı tarafından kullanılmayı sevmişlerdir.

Bu tür Müslümanlardan can çıkar da ancak huy çıkmazmış… Yaşayıp görmüyor muyuz?

Hani derdi ya İbn-i Haldun o muhteşem eserinde: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer…”  

Tarihe not düşmek için ikinci bir Francisco Goya bulunur elbet!

Arz ederim…

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz