Aşkın ve sevginin olduğu yerde
01 Aralık 2016
Şu dizeleri Mevlânâ Şems için yazar;
"Aşk geldi; adeta damarlarımda, derimde kan kesildi...
Beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu.
Bedenimin bütün cüz'ülerimi (parçalarını) sevgili kapladı.
Benden kalan bir ad; ondan ötesi hep O..."
’’Yalnız ben, Şemseddin diye terennüm etmiyorum;
Bağda bülbüller, dağda keklikler;
Şemseddin, Şemseddin diye terennüm ediyorlar.’’
(Terennüm etmek; mırıldanarak şarkı söylemek)
Bu noktada ‘’aşk’’, ‘’sevgi’’ ve ‘’sevgili’’ tanımı üzerinde durmak gerekir diye düşünüyorum. Ne yazık ki toplum olarak ilkellikleri yaşadığımız günümüzde bu kavramların içlerini boşalttık, anlamlarını daralttık ve sadece annemizi, kardeşimizi, eşimizi, çocuklarımızı sevdik, sadece onlara ‘’sevgili’’ dedik. Onların dışında kimseyi, kimsecikleri sevmedik... Sevgisiz bir toplum olduk...
Aşk; muhabbettir, şiddetli muhabbettir aşk aslında. Aşk; candan sevmedir. Aşk; karşılıksız sevmedir. Sevgili ise; sevendir, gerçek dosttur. ‘’Aşk’’ın, ‘’sevgi’’nin, ‘’sevgili’’nin ve ‘’özleme’’nin cinsellikle bir ilgisi yoktur.
Ne yazık ki günümüzde cinnete, sahiplenmeye, ilkelliğe, hayvani duygulara aşk dedik, sevgi dedik. Şems’in, Mevlânâ’nın çağında, zamanında ‘’aşk’’, ‘’sevgi’’ ve ‘’sevgili’’ kavramları gerçek anlamlarıyla kullanılıyordu.
Mevlânâ’nın Şems aşkı anlaşılmadığı için şu dizeler dudaklarından dökülür Mevlânâ’nın;
"Herkes kendi zannınca benim yârim oldu,
içimdeki esrarı (sırları) kimse araştırmadı.
Benim sırrım, feryadımdan uzak değildir.. lakin,
Her gözde onu görecek nûr,
Her kulakta onu işitecek kudret yok..."
Mevlânâ Şems’i kaybettiğinde onu maddeten olmasa da manen kendinde bulduğunu şu dizelerle dile getirir:
“Beden bakımından ondan uzağız amma;
Cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz;
İster O’nu gör, ister beni...
Ey arayan kişi! Ben O’yum, O da ben”
Aşkı bilen Mevlânâ aşkı şöyle tarif eder;
"Küfür geceyse,
İman, o geceyi aydınlatan mumdur.
Ama aşk gündüzdür.
Ve gündüz gelince iman küfre der ki;
hadi gidelim
Bizim burada bir lüzumumuz kalmadı'"
Aşk; muhabbettir, şiddetli muhabbettir, tek bir ruh olmaktır aşk aslında. Aşk; candan sevmedir. Aşk; karşılıksız sevmedir. Sevgili ise; sevendir, gerçek dosttur. ‘’Aşk’’ın, ‘’sevgi’’nin, ‘’sevgili’’nin ve ‘’özleme’’nin cinsellikle bir ilgisi yoktur.
Aşkın ve sevginin olmadığı yerde ise küfür vardır.
Bakın etrafınıza, bakın basına, medyaya, TV programlarına, bakın kürsülere, bakın hatiplere... Bakın sokaklara, caddelere, trafiğe, kahvelere... Sadece ve sadece küfür var... Niye? Çünkü aşk yok aşk! Çünkü sevgi yok sevgi!
Sakın ola ki küfrü sadece bir hakaret olarak anlamayın, algılamayın; ilgisizliğin, tedbirsizliğin, pişkinliğin, hoyratlığın, kabalığın, küstahlığın, eğitimsizliğin, vasatlığın, kinin, nefretin, açgözlülüğün, sevgisizliğin en uç noktasıdır küfür...
Aşkın ve sevginin olduğu yerde ise küfrü ve karanlığı aydınlatmak için muma bile lüzum kalmaz:
"Küfür geceyse,
İman, o geceyi aydınlatan mumdur.
Ama aşk gündüzdür.
Ve gündüz gelince iman küfre der ki;
hadi gidelim
Bizim burada bir lüzumumuz kalmadı'"
Kıyılarda köşelerde, kuytularda derinlerde nadiren aşk ve sevgi kırıntıları kalmışsa da ne yazık ki:
''Her gözde onu görecek nûr,
Her kulakta onu işitecek kudret yok..."
Olsaydı eğer bu toplumda bir gıdım sevgi ve aşk; toplum eşşekten düşmüş Acem karpuzu gibi ikiye bölünmezdi, eğitim diye çocuklarımızın yaşama sevinci hoyratça budanmazdı, insanlarımız; ilgisizliğin, tedbirsizliğin, pişkinliğin, hoyratlığın, kabalığın, küstahlığın, eğitimsizliğin, vasatlığın, kinin, nefretin, açgözlülüğün ve sevgisizliğin en uç noktası olan küfrün ateşine atılmazdı...
Bu toplumu canlı canlı kara toprağa gömen, diri diri, alev alev küfrün ateşlerinde yakan sevgisizliktir...
Osman AYDOĞAN