• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam287
Toplam Ziyaret3378607

21. Yüzyılda Büyük Oyun (The Great Game)


21. Yüzyılda Büyük Oyun (The Great Game)

03 Ocak 2025

Oyunları karakterize etmek için kullanılan iki ana dramatik yapı türü bulunuyor. Aristoteles drama hakkında yazan ve dramanın üç bölümünü tanımlayan ilk kişilerden birisi oluyor ve Aristoteles oyunun bölümlerini şu şekilde tanımlıyor: ‘’Başlangıç, orta ve son’’. Zamanla dramalar gelişiyor. Romalı şair Horace oyunda beş perdeyi savunuyor ve yüzyıllar sonra Alman oyun yazarı Gustav Freytag de günümüzde klasik ve Shakespeare dramalarını analiz etmek için yaygın olarak kullanılan beş perdelik oyun yapısını geliştiriyor. Özellikle Shakespeare oyunlarının bu beş perdelik yapıya uymasıyla tanınıyor. Bu beş perdelik hikâye yapısının modeli; sergi, yükselen aksiyon, doruk noktası, düşen aksiyon ve çözünürlük olarak veriliyor.

Bu yazımda hem Aristoteles gibi üç perdelik hem de Romalı şair Horace ve Alman oyun yazarı Freytag’ın oyun yapısı gibi beş perdelik ‘’Büyük Oyun’’lardan bahsedeceğim. Ancak beş perdelik Shakespeare oyunlarında şunu söylemeliyim: Çehov ve Shakespeare’in trajedileri arasında bir fark bulunuyor: Çehov trajedilerinde herkes hayatta kalıyor. Ama hayatta kalmak için büyük tavizler veren herkes için hayatta kalmanın faturası ağır oluyor. Oyunun sonunda herkes bu tavizler karşılığında hayal kırıklığına uğruyor ve mutsuz oluyor. Shakespeare’in trajedilerinde ise bu böyle olmuyor. Shakespeare’i bütün trajedilerinin bir özelliği bulunuyor: Shakespeare’in trajedilerinde, perde kapanırken sahnede kan gölü oluşuyor. 

Bu büyük oyunları anlatmadan önce her zaman olduğu gibi epey bir geriye gidip tarihe bir göz atmam gerekiyor.

İmparatorluklar mezarlığı Afganistan

Büyük oyunun başlangıç noktası Afganistan oluyor. Bu nedenle kısaca Afganistan’ın yakın geçmişine gitmemiz gerekiyor.

Tarihte Afganistan’dan İskender geçiyor, Afganistan’dan Cengiz Han geçiyor, Afganistan’dan İngiliz ve Rus imparatorlukları geçiyor, son olarak da Afganistan’dan günümüzüm Amerikan İmparatorluğu geçiyor. Onların hepsi Afganistan’da sözde galipler olarak bulunuyor. Ancak hepsi de Afganistan’da boylarının ölçülerini alıp gidiyor. Afganistan, bir imparatorluklar mezarlığına dönüşüyor. Bunun nedeni olarak; işgal güçlerinin iyi olmaması, güçsüz olması ya da yeterli müttefiklerinin olmaması olarak gösterilmiyor. Bunun nedeni, sadece ve sadece, bu ülkenin hiçbir ordunun bu topraklardaki direnişçileri yenmesine imkân tanımayan bir coğrafyaya sahip olması olarak biliniyor.

Ancak her imparatorluk bir önceki imparatorluğun bölgedeki akıbetini bilmesine rağmen bu bölgede bu büyük oyunu ısrarla oynamak istiyor.

1815 Viyana kongresi sonuçlarından birisi

1815 Viyana Kongresinden sonra Avrupa’da bir statüko oluşturuluyor. Bu statüko gereği Avrupa’da hayat sahası bulamayan Rusya gözünü iki yere dikiyor. Bunlar; birincisi Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı toprakları diğeri de Orta Asya toprakları oluyor. Bu maksatla Ruslar bir yandan Balkanlar ve Kafkasya’da ilerlerken, diğer yandan da Orta Asya’da Afganistan sınırına doğru yaklaşıyor.

İngilizler de Afganistan’a yaklaşan Rusya’nın Hindistan’ı işgal edeceğinden korkuyor. Bu maksatla da Afganistan’ı elde tutarak Hindistan’ı Ruslara karşı korumak istiyor. İngilizler bu maksatla 1838-1842, 1878-1880 ve 1919 yıllarında Afganlılarla üç kez savaşıyor.

19. Yüzyılda Büyük Oyun (The Great Game)

Aristoteles her dramanın bir başlangıcı, ortası ve sonu olması gerektiğine inanıyor. Bu bölümler Romalı Aelius Donatus tarafından geliştiriliyor ve Protasis, Epitasis ve Catastrophe olarak adlandırılıyor. 19. Yüzyıldaki bu Büyük Oyun, üç perdelik olarak sahneleniyor.

‘’Büyük Oyun’’ nitelemesini de bu İngiliz – Afgan savaşlarının birincisine (1838 – 1842) katılan İngiliz imparatorluğunun bir istihbarat subayı yapıyor.

İngiliz Doğu Hindistan Şirketinin 6. Bengal Hafif Süvari Birliği'nin bir istihbarat subayı olan Yüzbaşı Arthur Conolly (1807-1842), bir arkadaşına yazdığı mektupta Afganistan için ‘’Büyük Oyun’’ (The Great Game) nitelemesini kullanıyor. Yüzbaşı Arthur Conolly Haziran 1842 tarihinde kafasını Buhara Emiri’nin cellatlarına kaptırıyor. Yüzbaşı Arthur Conolly’nin hayatı 1901 yılında imparatorluk şairi ve yazarı Rudyard Kipling tarafından ‘’Kim’’ (Nesin Yayınevi, 2013) adıyla romanlaştırılıyor. Rudyard Kipling, Arthur Conolly’nin mektubunda kullandığı ‘’Büyük Oyun’’ nitelemesini işte bu ‘’Kim’’ adlı eserinde kullanmak suretiyle jeopolitik bir kavram olarak dünya siyaset tarihine hediye ediyor. Günümüzde ise İngiliz yazar Peter Hopkırk, ‘’Büyük Oyun - Orta Asya`da Gizli Savaş’’ (İş Bankası Kültür Yayınları, 2022) adlı kitabıyla bu ''Büyük Oyun''u anlatıyor.

O günlerden bu yana, ‘’Büyük Oyun’’ nitelemesi, Orta Asya’ya doğru genişleyen Rus Çarlığıyla, sömürgeleri olan Hindistan’ı korumaya çalışan İngilizlerin aralarında, bugünkü; Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan toprakları üzerinde Çin ve İran’ı da kapsayacak biçimde yaşanan rekabeti anlatmak için kullanılıyor. Ancak Afganistan üzerinde asıl oyun ve asıl rekabet 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başında İngiltere ve Rusya arasında yaşanıyor.

19. Yüzyıldaki Büyük Oyun Sahneleri

İngiltere ve Rusya arasında yaşanan bu büyük oyunun Birinci Perdesinde Rusya ile İran arasında 1813 yılında imzalanan ‘’Türkmençay Anlaşması’’ gösteriliyor. Bu anlaşma ile Erivan Rusya’nın kontrolüne geçiyor.

Ancak yazımın girişinde verdiğim gibi esas olarak büyük oyunun İkinci Perdesi 1815 Viyana Kongresi'nden sonra başlıyor. 1815 Viyana Kongresinden sonra Rusya gözünü Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı toprakları ile Orta Asya coğrafyasına dikiyor. Ancak 1815 Viyana Kongresi’nin getirdiği bu değişimi ve Rusya’nın bu yönelişini Osmanlı İmparatorluğu bir türlü analiz edip, görüp, anlayamıyor.

Ve 19. Yüzyıldaki Büyük Oyun Üçüncü Perdede şöyle devam ediyor:

Balkan ve Kafkas cephesinde;

Rusya’nın Balkanlar ve Kafkasya’daki Osmanlı topraklarına yönelmesinin bir sonucu olarak Yunanistan 1821 yılında bağımsızlığını kazanıyor. 1839 yılında Rusya ile Baltalimanı Anlaşması yapılıyor. 1853-1856 yılları arasında Kırım Savaşı yapılıyor. 1856 yılında Kars, Rusya’nın kontrolüne geçiyor. 1864 yılında Rusya tarafından büyük Çerkez tehciri yapılıyor. 1877-78 Türk-Rus savaşı yapılıyor ve Rusya ancak İngiltere’nin ültimatomuyla, İstanbul’un kapısında, Yeşilköy’de durdurulabiliyor. Bu savaşta Romanya ve Bulgaristan Osmanlı idaresinden ayrılıyor.

Doğu cephesinde;

Büyük oyunun Doğu cephesi denilince ilk akla gelen İngiltere ve Hindistan oluyor. Ancak Hindistan konusunda bir yanlış bilginin düzeltilmesi gerekiyor: Hindistan hiçbir zaman İngiltere’nin bir sömürgesi olmuyor! Batı’da demokrasinin beşiği bir ülke nasıl sömürgeci olabilir ki! Değil mi? Hindistan, İngiltere'nin sömürgesi değil, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi (The east India Company)’nin bir sömürgesi oluyor. Her şey işte bu şirkete 1640 yılında Hindistan tarafından yapılan bir karış toprak satışıyla başlıyor. (Yani yabancılara toprak satışıyla!) İngilizlerin Hindistan'da satın aldığı ilk toprak Hindistan’ın güneydoğusunda bulunan ‘’Chennai’’ (eski adı: Madras) olan yer oluyor. İngilizler burada toprak satın aldıktan sonra buraya bir ticaret limanı ve St George Kalesi'ni inşa ediyor.

İlerleyen yıllarda İngiliz Doğu Hint Kumpanyası, Hindistan’ın neredeyse bütün kaynaklarını ele geçiriyor. 1815 Viyana Kongresinden sonra Rusya’nın Orta Asya ve Afganistan’a doğru ilerlemesi İngilizleri kaygılandırıyor ve İngilizler Hindistan’ı ileriden korumak için Afganistan’a doğru ilerliyorlar. Afganistan aşıldığında da bu seferle Orta Asya, İngiliz İmparatorluğu’na açılmış oluyor. Ancak bu ihtimal de Orta Asya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya’nın hoşuna hiç gitmiyor. Böylece Rus ve İngiliz ilerleyişi Afganistan dağlarında kilitleniyor.

20. Yüzyılda Büyük Oyun

20. Yüzyıldaki bu Büyük Oyun da üç perdelik olarak sahneleniyor.

20. Yüzyıldaki bu Büyük Oyunun Birinci Perdesinde; Hindistan, Mahatma Gandhi hareketinin başarıya ulaşmasıyla 1947 yılında bağımsızlığına kavuşuyor. Aynı yıl, Hint Müslümanları Muhammed Ali Cinnah önderliğinde Hindistan’dan ayrılarak, Sovyetlere yakın duran Hindistan ile Afganistan arasında geniş bir toprak parçası olarak Pakistan'ı ortaya çıkarıyor. Pakistan’ın ortaya çıkmasıyla Hindistan ve Pakistan arasında bugün de ciddi çatışma konusu olan Keşmir sorunu ortaya çıkıyor.

20. Yüzyıldaki bu Büyük Oyunun İkinci Perdesinde; İkinci Dünya Savaşından sonra Afganistan Sovyetlere yakın duruyor. Ancak 1979 yılında Sovyetler Afganistan’ı işgal ediyor. Bu işgalin iki sonucu oluyor: Birincisi, bu işgalle beraber Sovyetler’in yıkılışı hızlanıyor. İkincisi ise ABD’nin de Pakistan üzerinden Afganistan’daki Sovyetlere karşı kullanmak için oluşturduğu, büyük destek verdiği, büyüttüğü başta Taliban olmak üzere radikal İslamcı hareketler dünya çapında yükselişe geçiyor.

20. Yüzyıldaki bu Büyük Oyunun Üçüncü Perdesinde ABD’ne yapılan, 11 Eylül 2001 tarihinde New York’daki ikiz kulelere yöneltilen terör olayları Taliban ile işbirliği halindeki Osama bin Ladin’e bağlanıyor ve bu bağlantı Afganistan’a saldırının gerekçesi olarak sunuluyor. Ve 2001 yılı sonlarına doğru 19. yy.’daki İngiltere’nin yerine geçen ABD, Afganistan’ı işgal ediyor.

Bu esnada Orta Doğu’da ABD’nin BOP projesi yürürlüğe konuluyor. Bu proje kapsamında Irak ABD tarafından işgal ediliyor, Libya ve Suriye’de iç savaş yaşanıyor. Bölgeye İŞİD ve radikal İslami gruplar hâkim oluyor.

Yirmi yıl süren Afganistan’daki işgalden ve Taliban palazlandıktan sonra ABD, 2021 yılı içerisinde Afganistan’ı apar topar terk ediyor. ABD, Afganistan’dan apar topar çıkarken, Taliban, ülkenin yüzde 85’inin elinde olduğunu iddia ediyor. ABD kuklası Afgan rejiminin çöküşü hızlanıyor.

21. Yüzyılda Büyük Oyun

Girişte de bahsettiğim gibi Romalı şair Horace beş perdeyi savunuyor ve yüzyıllar sonra Alman oyun yazarı Gustav Freytag, günümüzde klasik ve Shakespeare dramalarını analiz etmek için yaygın olarak kullanılan beş perdelik oyun yapısını geliştiriyor. Özellikle Shakespeare oyunlarının bu beş perdelik yapıya uymasıyla tanınıyor. Bilindiği gibi Shakespeare trajedilerinde, perde kapanırken sahnede kan gölü oluşuyor. Bu beş perdelik hikâye yapısının modeli; sergi, yükselen aksiyon, doruk noktası, düşen aksiyon ve çözünürlük olarak veriliyor.

21. Yüzyılda ise bu Büyük Oyun, Romalı şair Horace ve Alman oyun yazarı Gustav Freytag gibi beş perdeli bir yapıda sahneleniyor. 

21. Yüzyıldaki Büyük Oyunda Birinci Perde: Çin sahneye çıkıyor

Bu oyun kurgusu içerisinde Birinci Perde’de; izleyici ortamı (zaman/mekân) öğreniyor, karakterler geliştiriliyor ve genellikle bir tür heyecan verici gücün devreye girmesiyle bir çatışma sunuluyor. Heyecan verici bir güç veya kışkırtıcı bir olay olarak adlandırılabilecek şey, statükoyu bozan ve olay örgüsünü harekete geçiren, kahramanın harekete geçmesine ve kendini keşfetme yolculuğuna başlamasına yol açan bir olay veya durum biçiminde olabiliyor.

Dünya ABD’nin Afganistan’ı işgal ettiği zamandaki dünya olarak durmuyor. O günden bugüne çok şey değişiyor. Rusya, Ortadoğu’ya iniyor. Çin, uzay çalışmaları ve bilgisayar teknolojileri konusunda dünya liderliğine oynuyor. Çin, küresel liderlikte ABD’yi zorluyor. ABD hegemonyasının ifadesi olan neo-liberal küreselleşme çözülüyor.

Çin, Doğuda Pasifik Okyanusundan batıda Atlas okyanusuna ulaşan ‘’Yeni/Modern İpek Yolu Projesi’’ olarak adlandırılan ‘’Bir Kuşak/ Bir Yol projesi’’ ile hem Rusya, AB ülkeleri, Hindistan, Pakistan ve hem de Ortadoğu ülkeleri olan; Bahreyn, Mısır, İran, Irak, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Lübnan, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Filistin, Suriye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen ile iş birliğini geliştiriyor. Ayrıca Çin bu proje kapsamında “Çin Pakistan Ekonomik Koridoru’’ olarak adlandırdığı bir başka projeyi daha yaşama geçirmeye çalışıyor. Bu projelerin yanı sıra Çin, Peşaver-Kâbil karayolu projesini de gerçekleştirmeye çalışıyor. Bütün bu projelerin merkezinde de büyük oyun sahası olan Afganistan bulunuyor. Ve Afganistan’dan ABD çıkarken Çin buraya girmeye hazırlanıyor.

Ancak bu noktada durup, oyunda ikinci perdeye geçmeden önce ABD’nin Rusya ve Çin tehdidini nasıl değerlendirdiğine bir göz atmak gerekiyor.

ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi

ABD, birisi Aralık 2017 yılında, diğeri de Ekim 2022 yılında iki ‘’Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’’ni açıklıyor. ABD, bu belgelerde Çin’i, ABD’nin güvenlik ve refahının tam karşısında konumlanmış asıl düşman kategorisinde değerlendiriyor.

ABD’nin Aralık 2017 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin

ABD’nin bu belgesinde; 2000 yılının başından beri yoğunlukla tartışılan Çin tehdidi ve Çin’in yükselişi somutlaştırılarak ilk defa Çin, örtülü veya açık olarak meydan okuyucu, revizyonist güç, rakip ve hasım kategorisine yerleştiriliyor. Öyle ki strateji belgesinde neredeyse her konu açık veya örtülü bir şekilde Çin’e atıfta bulunarak, onu ABD’nin güvenlik ve refahının tam karşısında konumlanmış asıl düşman kategorisinde değerlendiriliyor.

Strateji belgesinin hedef aldığı konulardan birisi de Çin’in son yıllarda en önemli uluslararası ekonomik kalkınma projesi olan "Tek Kuşak Tek Yol" projesi oluyor. Belgede, Çin’in milyarlarca dolar harcayarak gerçekleştirdiği altyapı yatırımlarının nihai amacının, ABD’nin ilgili bölgelerden tasfiyesi ve o bölgelerde Çin’in nüfuz alanını arttırması olduğu vurgulanıyor. Belgede, buna karşın ABD'nin eşit ve adil olmayan ve ulusal çıkarlarını ihlal eden bu duruma karşı önlem alması gerektiği belirtiliyor.

Belgede, Çin’in askeri güvenlik açısından oluşturduğu tehdit, şu şekilde tanımlanıyor: “Bölgede Çin’in artan ve hızla gelişen askeri modernleşmesinin amacı, ABD’nin bölgeye ulaşımını engellemek ve Çin’in orada daha serbest hareket etmesini sağlamaktır.”

Strateji belgesinde, ABD-Çin arasındaki en önemli rekabet alanlarından biri olan Asya Pasifik bölgesinde; Hindistan, Avustralya ve Japonya’yı da içine alacak dörtlü bir ittifak oluşturma amacı, Çin’i çevreleme politikasının tezahürü olarak dikkat çekiyor. Strateji belgesinde Indo-Pasifik Bölgesi olarak Hindistan’ın batı sahillerinden ABD’nin batı kıyılarına kadar olan bölge olarak tanımlanıyor. Indo-Pasifik bölgesinde de özellikle Çin’in yükselişi, Kuzey Kore nükleer krizi ve Güney Çin Denizi en önemli güvenlik sorunları olarak tanımlanıyor. Belgede, Japonya ve Güney Kore; bölgedeki en sadık dostlar ve müttefikler, Filipinler ve Tayland; önemli müttefikler, Vietnam, Endonezya, Malezya ve Singapur da ABD’nin partnerleri olarak tanımlanıyor. Belgede Çin ve ABD arasındaki en önemli ihtilaf konularından biri olan Tayvan ile güçlü bağların korunacağı zikrediliyor.

ABD’nin Ekim 2022 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin ve Rusya

2022 yılı Ekim ayında yayımlanan ABD’nin Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde de Çin ile ilgili olarak hemen hemen aynı konular tekrarlanıyor.

ABD’nin 2017 yılı Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde Çin kelimesi 33 kez, Rusya kelimesi ise 25 kez geçerken, 2022 yılı belgesinde ise Çin kelimesi 46 kez geçerken Rusya’nın adı belgede 71 kez geçiyor.

Bu belgede, Rusya ve Çin’in bölge ülkeleriyle ittifakına ve askeri anlamda güçlenmesine dikkat çekiliyor. Çin’in birinci hedef olarak görüldüğü belgede ekonomik, teknolojik ve askerî anlamda “Hint-Pasifik”te gelişmiş bir etki alanı yaratma gücüne sahip olduğu belirtiliyor. Belgede iki ülke için şu ifadelere yer veriliyor: "Tehlikeli bir Rusya'ya baskı yapmayı sürdürürken, uluslararası düzeni yeniden şekillendirme niyeti ve kabiliyetini artıran tek rakip olan Çin Halk Cumhuriyeti ile etkin şekilde rekabet edeceğiz."

Belgede Çin ve Rusya ile mücadelede aciliyet vurgusu yapılıyor.

Belgede, Çin ve Rusya’nın giderek birbirleriyle daha uyumlu hale geldiği, iki ülkenin de kısıtlanması ve iki ülkeyle mücadelenin bir arada yapılması gerektiği vurgulanıyor. Belgede, Rusya ile mücadelede askeri seçenekler öne çıkarılırken, Çin ile mücadelede ise bir yandan işbirliği bir yandan da rekabet edilmesi gerektiği belirtiliyor.

Belgede, Çin’in küresel çaptaki gücüne de atıfta bulunularak ''Çin’in Hint-Pasifik'te gücünün arttığı, Çin ordusunun hızla modernleştiği ve tüm bu gelişmelerle Çin’in bölgedeki ve dünyadaki ABD ittifaklarını aşındırmaya çalıştığı” vurgulanıyor.

Belgede Rusya da Çin gibi Amerikan üstünlüğüne de açıkça meydan okuyan ve düzeni hem ekonomik hem de askerî olarak tehdit eden ülke olarak tanımlanıyor.

Bu belgelerden çıkartılacak sonuç: ABD, Rusya ve Çin’i kendisine en büyük stratejik rakip ve tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla ABD’nin, kendisine stratejik rakip olarak gördüğü Çin ve Rusya’yı büyük ekonomik ve askeri kaynak harcamaya zorlayacak jeopolitik istikrarsızlıklara yol açacak bir politika izlemesi akla yakın gözüküyor.

21. Yüzyıldaki Büyük Oyunda İkinci Perde: Rusya dişlerini gösteriyor ve ABD, dişlerini gösteren Rusya’ya karşı hazırlıklar yapıyor.

Büyük Oyun’un İkinci Perde’sinde Yükselen Eylem sahneleniyor. Bu perdenin aksiyonu seyirciyi doruğa götürüyor. Bu perdede komplikasyonların ortaya çıkıyor.

Bu perdenin anlaşılır olması için biraz geriye gitmemiz gerekiyor.

ABD 4 Nisan 1949 tarihinde NATO’yu kuruyor. Sovyetler Birliği de 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova Paktı’nı kuruyor. Böylelikle bir Soğuk Savaş dönemi başlıyor.

Soğuk Savaş dönemi her iki blok ülkenin silahlanma yarışına sahne oluyor. Stratejik Silahları Sınırlandırma Anlaşması, Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması ve Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşmaları (AKKA) ile her iki blok birbirlerine karşı güç dengesini koruyarak aslında birbirlerini kontrol altında tutuyor.

Sovyetler Birliği, 25 Aralık 1991 tarihinde dağılıyor. Böylelikle dünya tek kutuplu hale dönüşüyor, ABD dünyada tek karar verici hale geliyor.

Ancak sonraki yıllarda Rusya dünya siyaseti üzerindeki etkisini artırıyor, gelişen olaylar mevcut durumu tersine çeviriyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 10 Şubat 2007 tarihinde Münih Güvenlik Konferansı’nda tarihi bir konuşma yapıyor: “Tek kutuplu modelin günümüz dünyasında sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda imkânsız olduğunu düşünüyorum.”

Putin'in bu konuşması dünya siyasetinde bir dönüm noktasını oluşturuyor. Putin, bu konuşmasıyla ABD’nin tek kutuplu dünya özlemine son veriyor.

Bu konuşmanın ardından Rusya; 2007 tarihinde AKKA sürecini askıya alıyor, 2008 yılında G. Osetya ve Abazya’yı Gürcistan’dan ayırıyor, ardından Rus askerleri G. Osetya ve Abazya’ya giriyor, 2014 yılında Kırım’ı ilhak ediyor ve 2015 yılında da AKKA’dan tamamen çekiliyor, 2014 yılında Suriye'nin yanında yer alıyor, Suriye'ye askerî güç gönderiyor.

Bütün bunların sonucu olarak ABD; Rusya’ya karşı; Polonya, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan’da ve Ege'de Yunan adalarında üsler kurmaya ve buralarda yığınak yapmaya başlıyor. Özellikle Yunanistan’daki ve Ege Yunan adalarındaki ABD üslerini ve yığınağını, Türkiye'de bazı yorumcuların kimisi ideolojik nedenlerle, kimisi de seçime doğru giderken iktidara destek verebilmek amacıyla ABD'nin Türkiye'yi kuşatmak için yaptığını iddia ediyor. ABD’nin özellikle Dedeağaç ve Girit’teki üsleri Montrö nedeniyle Karadeniz’de hapsedemediği Rusya’yı Akdeniz’de durdurmayı amaçlıyor. Bu yığınaklanmayı şöyle okumak daha doğru oluyor: Batı (ABD ve AB) Rusya’ya karşı savunma hattını Türkiye’yi dışlayarak kuruyor!

Ayrıca ABD, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakından sonra da Ukrayna ordusunu eğitmeye ve teçhiz etmeye başlıyor.

Ancak Rusya (Putin diye okumak daha doğru olur), bütün bu hazırlıkları görmüyor, okuyamıyor. Rusya, ABD’nin bu yığınaklarını ve hazırlıklarını görmeden Ukrayna’ya saldırıyor.

21. Yüzyıldaki Büyük Oyunda Üçüncü Perde: Rusya Ukrayna’ya saldırıyor ve sonunda Rusya, AB’ne emanet ediliyor

Bu perdede de yükselen eylem devam ediyor. Büyük Oyun’un üçüncü perdesi Ukrayna’da sahneleniyor.

Rusya, hiç de sürpriz olmayan bir şekilde 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor. O günden bugüne Rusya - Ukrayna savaşı devam ediyor.

Rusya başlangıçta gücü ile orantısız bir şekilde hedef olarak Kiev’i seçiyor. Üç cepheden birden bütün bir Ukrayna'ya saldırıyor. Ülkedeki rejimi değiştirmeyi amaçlıyor. Baktı hedefine ulaşması zor, bu sefer hedef değişikliğine giderek saldırılarını Ukrayna’nın sanayi bölgesi olan Donbass bölgesine yoğunlaştırıyor. Sonra da bu bölgeyi (Luhansk, Donetsk, Zaporijiya ve Herson) 30 Eylül 2022 tarihinde ilhak ettiğini açıklıyor. Ardından Rusya kısmi seferberlik ilan ediyor. Bu ilhakla Rusya aslında Donetsk-Luhansk- Zaparojye- Herson hattına savunmaya çekiliyor. Ancak Rusya tam olarak bu bölgelerde de tutunamıyor. Ukrayna karşı taarruzu ile Rusya’nın işgal ettiği bölgelerinden bir kısmını geri alıyor.

Bu safhadan sonra ne Rusya’nın ne de Ukrayna’nın kısa zamanda savaşı kazanmasının zor olduğu, savaşın uzayacağı gözüküyor.

Yine bu noktada durup ABD’nin Aralık 2017 ve 2022 yıllarında yayımladığı ‘’Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’’nde Rusya’ya nasıl baktığını bir daha okuyup değerlendirmemiz gerekiyor. En azından o bölümün sonuç kısmına tekrar bakmak gerekiyor: ‘’ABD, Rusya ve Çin’i kendisine en büyük stratejik rakip ve tehdit olarak görüyor. Dolayısıyla ABD’nin, kendisine stratejik rakip olarak gördüğü Çin ve Rusya’yı büyük ekonomik ve askeri kaynak harcamaya zorlayacak jeopolitik istikrarsızlıklara yol açacak bir politika izlemesi akla yakın gözüküyor… ‘’

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla; ABD ve AB, Ukrayna’ya ekonomik ve askerî her türlü yardımı yapıyor, NATO canlanıyor, İsveç ve Finlandiya NATO’ya katılıyor, AB, özellikle Almanya tekrardan silahlanıyor, Rusya’ya ekonomik ve siyasi ambargo konuyor, AB ülkelerinin özellikle enerji alanındaki Rusya’ya olan bağımlılığı hemen hemen sona erdiriliyor, AB ülkelerinin Rusya ile olan ekonomik ilişkileri kesiliyor.

Ukrayna’da cereyan eden bu savaşın uzayacağı, uzayan bu savaşın da Rusya’yı yıpratacağı, zayıflatacağı gözüküyor.

Bu savaşın kaybedeni Ukrayna ile beraber Rusya olarak gözüküyor. AB, her ne kadar enerji ve ekonomik kriz yaşasa da ABD’nin de baskısıyla askerî bir güç olarak da ortaya çıkıyor. İsveç ve Finlandiya’nın da katılmasıyla NATO, Avrupa’da daha güçlü bir hale geliyor. NATO için ‘’beyin ölümü’’ sözü artık lafta kalıyor.

Muhtemel ki ABD, bu büyük oyunun bu üçüncü perdesinde, uzayan Ukrayna savaşı ve ekonomik ambargolar nedeniyle zayıflayan, dişleri dökülen, artık ABD için bir tehdit olmaktan uzaklaşan Rusya’yı, Finlandiya ve İsveç'in de NATO'ya katılımıyla güçlendirdiği ve silahlandırdığı Avrupa'nın (AB) kontrolüne bırakıp kendisi Çin ile nihai bir hesaplaşmaya hazırlanmak istiyor.

Ancak Büyük Oyun’un son perdesinde ABD’nin sorunsuz ve engelsiz bir şekilde Çin’e yönelebilmesi için Büyük Oyun’da bir perde daha oynanıp Ortadoğu’nun İsrail’in kontrolüne bırakılması gerekiyor.

21. Yüzyıldaki Büyük Oyunda Dördüncü Perde: Ortadoğu İsrail’e emanet ediliyor

Bu perde oyunun doruk noktasını oluşturuyor. Bu perde oyunun dönüm noktası oluyor. Bu perdede eylemler çoğu zaman gerilimin en yüksek düzeyde olduğu doruk noktasına ulaşıyor.

Büyük Oyun’un doruk noktasını oluşturan bu Dördüncü Perde’de; İsrail’in üç bin yıllık hedeflerine ulaşması, İsrail’in bölgesinde ABD’nin tam bir jandarması olabilmesi ve bir daha İsrail’i bölgesinde rahatsız edebilecek bir güç bırakılmaması için bütün bu Büyük Oyun süresince en hareketli, en muammalı, en hızlı ve en ince oyunculuk hünerleri bu perdede sahneleniyor. Dolaysıyla bu perdenin de hakkıyla aşama aşama anlatılması gerekiyor.

Dördüncü Perde Birinci Aşama: ABD ve eşbaşkanları sayesinde İsrail’in düşmanları ve Filistin’in destekçileri yok ediliyor.

Bu perdede önce, İsrail, Filistin destekçilerinden ve İsrail düşmanlarından kurtarılıyor. Ardından da İsrail, Filistin sorunundan kurtarılıyor.

Bu maksatla önce 70’li yıllardan 90’lı yılların sonuna kadar tüm dünya antiemperyalist kamuoyunun büyük desteğine sahip laik karakterli Filistin hak arama mücadelesi, FKÖ’nün belkemiğini oluşturan El Fetih, sonra da seküler FKÖ tasfiye ediliyor. 2007 yılından sonra seküler FKÖ yerine İsrail’in kurduğu ve desteklediği İslamcı ve İhvan’cı HAMAS devreye sokuluyor. HAMAS'ın; aşırı dinci dili, sert, şiddet yanlısı söylemi ve Filistin’in kurtulmasından önce İslamlaştırılmasına öncelik veren tutumu dünyanın Filistin’e olan desteğini çekmesine yol açıyor. Bu ise Filistin mücadelesinin dünyada yalnız kalmasına yol açıyor.

Filistin dünyada yalnızlaştırıldıktan sonra İsrail’in baş düşmanı ve dünyadaki Filistin’in en büyük destekçisi olan Saddamlı Irak, ABD ve onun eşbaşkanları tarafından ortadan kaldırılıyor. Irak’tan sonra İsrail’in ikinci baş düşmanı ve Filistin'in ikinci en yılmaz savunucusu Kaddafi’li Libya, yine ABD ve onun eşbaşkanları tarafından ortadan kaldırılıyor. Libya’nın ardından da İsrail’in üçüncü baş düşmanı ve Filistin'in üçüncü en yılmaz savunucusu Esad’lı Suriye’de ABD ve onun eşbaşkanları tarafından iç savaş çıkartılıyor.

Ayrıca İsrail’in baş düşmanı ve dünyadaki Filistin’in en büyük destekçisi olan Saddamlı Irak parçalanırken bölgede ABD tarafından, Türkiye’nin de büyük desteği ile İsrail dostu bir yapı oluşturuluyor: ‘’Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’’

Bir taraftan İsrail’in baş düşmanı, Filistin’in can yoldaşı ülkeler böylesine ABD ve ABD eşbaşkanları tarafından bertaraf edilirken, ABD güdümünde ve desteğinde İsrail’in Kudüs’te ve bölgesinde işgalinin tanınması için Arap ülkeleri sıraya giriyor. Bu kapsamda; Eylül 1978 tarihinde Mısır, "Camp David'’ anlaşmasıyla İsrail'i tanıyarak, İsrail’i, işgal ettiği topraklardaki varlığını meşru sayan ilk Arap devleti oluyor. Ekim 1994 tarihinde Ürdün ile İsrail arasında yapılan ‘’Vadi Arabe’’ anlaşmasıyla iki ülke arasında diplomatik ilişki kuruluyor. Suudi Arabistan baştan beri ABD’nin Ortadoğu projelerinin merkezinde, İsrail’in yanında ve Filistin’in karşısında yer alıyor. Bu anlaşmaları bölgedeki diğer Arap ülkeleri takip ediyor.

Bütün bunlardan sonra 06 Aralık 2017 tarihinde ABD, Kudüs’ü, İsrail'in başkenti olarak ilan ediyor, 14 Mayıs 2018 tarihinde ABD, Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyor, 25 Mart 2019 tarihinde ABD, İsrail’in 1967 yılında işgal, 1981 yılında ilhak ettiği Golan tepeleri üzerindeki egemenliğini tanıyor ve son olarak da 28 Ocak 2020 tarihinde ABD, tek taraflı olarak açıkladığı '’Yüzyılın Anlaşması'’ ile Kudüs’ü bölünmeden İsrail’in başkenti olarak ilan ediyor.

Dördüncü Perde İkinci Aşama: İsrail, Filistin sorunundan kurtuluyor

CIA ve MOSSAD destekli HAMAS'ın 07 Ekim 2023 Cumartesi sabahı İsrail'e karşı ev yapımı uyduruk roketlerle başlattığı savaş, İsrail’in dev savaş makinesi ile Gazze’ye saldırmasına vesile oluyor. HAMAS saldırıları sonucu 1400 İsrailli ölüyor. İsrail ise Gazze'ye saldırısıyla Gazze’de taş üstünde taş bırakmıyor, İsrail yaptığı katliamlarla da şimdiye kadar kadın çocuk demeden 50.000 üzerinde Filistinliyi öldürüyor. İsrail’in artık Filistin diye bir sorunu kalmıyor.

İsrail, Gazze’yi yerle bir ettikten sonra kuzeye yönelip Lübnan’a saldırıyor. Lübnan güneyindeki Hizbullah’ı yok ediyor. İsrail, Lübnan ile 27 Kasım 2024 günü sabah saatlerinde iki ay süreyle ateşkes anlaşmasına varıyor. İsrail, Yemen’e hava saldırısıyla Yemen’deki Husileri etkisiz hale getiriyor.

Dördüncü Perde Üçüncü Aşama: Suriye’de Esad devriliyor

Bütün bunlar olurken Suriye’de iç savaş yaşanıyor ancak Esad bir türlü devrilmiyor. Çünkü Esad’ın arkasında Rusya bulunuyor. Rusya’nın devreden çıkması için zaten Büyük Oyun’un bir önceki üçüncü perdesinde Rusya’nın başı Ukrayna’da belaya sokuluyor. Kuyruğunu Ukrayna’da sıkıştıran Rusya, Suriye’de hareketsiz bırakılıyor.

Suriye’de Esad’ı devirecek HTŞ güçleri ise 2017 - 2024 yılları arasında İdlib güneyinde Türkiye tarafından Suriye’ye güçlerine karşı korunuyor. 2017 - 2024 yılları arasında HTŞ, Türkiye’nin koruması ve Türkiye ve ABD’nin desteği ile operasyonel güce ulaşıyor.

İsrail, Lübnan ile 27 Kasım 2024 günü sabah saatlerinde iki ay süreyle ateşkes anlaşmasına varıyor. İşte tam da bu zamanda, Lübnan - İsrail ateşkes anlaşmasının hemen ardından HTŞ, 27 Kasım 2024 günü sabah saatlerinde Türkiye'nin kurduğu, organize ettiği ve desteklediği Suriye Milli Ordusu (SMO) ile beraber İdlib çatışmasızlık bölgesinden harekete geçerek Halep’e saldırıyor. HTŞ, Halep’i ele geçirerek, Hama ve Humus’un ardından Şam’a yürüyor. HTŞ, 07 Aralık 2024 gecesi Şam’a ulaşıyor. Bu arada Esad Suriye’yi terk ederek Moskova’ya gittiği bildiriliyor.

Suriye’de 13 yıl boyunca devam eden iç savaş sonunda devlet kapasitesi büyük yara alıyor. HTŞ’nin Şam’a saldırmasıyla paralel olarak da İsrail güneyden Suriye’ye saldırıyor. İsrail hava saldırıları sonucu da Suriye'nin başta askerî imkân ve kabiliyetleri olmak üzere iç savaştan arta kalan devlet kapasitesi de tamamen imha ediliyor. İsrail, Golan tepelerinin kuzeyini de ele geçirerek Şam’a 15 km kadar yaklaşıyor.

Dördüncü Perde Dördüncü Aşama: İsrail, İran tehdidinden kurtuluyor

Suriye’de Esad’ın devrilmesi, Güney Lübnan’da Hizbullah’ın yok edilmesiyle İran’ın Ortadoğu’ya ve İsrail’e uzanan eli kolu kesiliyor. Ayrıca İran için devlet başkanının uçağını düşürülmesi ve kendi iç sorunları nedeniyle Suriye ve Lübnan Hizbullah’ının kaybıyla beraber artık İran’ın İsrail’e doğrudan tehdit olabilme kapasitesi kalmıyor.

Dördüncü Perde Beşinci Aşama: Esad sonrası Suriye

HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle Suriye artık fiilen bölünüyor. Ancak Suriye’deki hiçbir etnik grup hâkim oldukları bölgede tek başına çoğunluğu oluşturmuyor, bir başka ifadeyle bu bölünmüş bölgelerde hiçbir etnik grup kendi içinde homojen bir yapıyı oluşturmuyor. Örneğin YPG, ABD’nin desteği ile Fırat’ın doğusunu kontrol ediyor. Ancak Suriye’de Kamışlı, Haseke vilayetinin kuzeyindeki bölgelerde, Ayn El Arap ve Afrin’de Kürt nüfusu çoğunluğu oluştururken Rakka, Deyrizor, Münbiç ve Tel Rıfat gibi bölgelerde ise Arap nüfusu çoğunluğu oluşturuyor. Bu bilgi nüfusa oranlanırsa; Fırat’ın doğusunda YPG’nin kontrol ettiği bölgenin nüfusunun sadece yüzde 17’si Kürt, kalan büyük kısmı Araplar ve azınlıklardan oluşuyor. Suriye'deki mevcut su kaynaklarının, tarım üretiminin ve petrol yataklarının çok büyük bir kısmının Fırat'ın doğusunda ve YPG'nin kontrol ettiği bu bölgede olması burada yaşanacak olan paylaşım kavgasının şiddetini gösteriyor.

Miras için kardeşlerin bile birbirlerini boğazladıkları ve hiçbir şekilde uzlaşı kültürünün olmadığı, çatışma kültürünün hâkim olduğu bu coğrafyada; Suriye’deki Dürzi, Nusayri, Arap, Sünni, Kürt ve Türkmen grupların için için yanan yangın yeri gibi tüm bir Suriye’de uzun süreli daha vahşi bir iç savaşı yaşayacakları, ABD, İngiltere, İsrail, Rusya, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi ülkelerin kendilerine yakın grupları destekleyecekleri için bu iç savaşın da çok uzun süreli ve çok kanlı olacağı bekleniyor.

HTŞ’nin, İsrail’e güvence vermelerinin de bir anlamı kalmıyor. Bu haliyle zaten Suriye, İsrail’e bir tehdit olma imkân ve ihtimali bulunmuyor.

İsrail’in ayrıca Suriye güneyinde kendisine bir tampon bölge kurması ve burada otonom bir Dürzi bölgesi de oluşturması bekleniyor.

Bu aşamada aynı zamanda İsrail hem Filistin sorunundan hem Hizbullah derdinden kurtuluyor. Rusya ve İran da etkisizleştirilerek İsrail’e bölgesinde tamamen dikensiz bir gül bahçesi sunuluyor.

ABD’nin desteklediği İsrail dostu HTŞ’nin, bundan sonra ABD ve Suudi Arabistan güdümünde bölgede yeni bir taşeron olarak görev alması bekleniyor.

Dördüncü Perde Altıncı Aşama: HTŞ’li Suriye’nin Türkiye’ye etkileri

Beşinci Perde’nin girişinde de bahsettiğim gibi Bütün bu Büyük Oyun’un en hareketli, en muammalı, en hızlı ve en ince oyunculuk hünerleri bu perdede sahneleniyor. Beşinci perdenin henüz oynanmamış bu aşamasında senaryoda şunların bulunduğu tahmin ediliyor:

Suriye’de yaşanacak iç savaş süresince öncekilerden de çok daha fazla sığınmacının, özellikle Nusayrilerin Türkiye’ye akın edeceği, SDG/PYD/YPG’nin uzun vadede Irak Kürtleriyle birleşmek isteyeceği, bu isteğin hayali Büyük Kürdistan iştihasını kabartacağı, bu iştihanın Türkiye’nin Güneydoğu bölgesini etkileyebileceği ve bu iştihanın da ABD ve İsrail tarafından destekleneceği, SDG/PYD/YPG’nin içerisinde çok sayıda PKK militanının bulunması nedeniyle bu oluşumdan PKK’nın destek alarak Türkiye’de azalan eylem gücünün takviye edebileceği.

2017 yılında Türkiye, İran ve Rusya arasında Suriye konusunda başlayan Astana sürecinin çöpe atıldığı, İran ve Rusya tarafından Türkiye'nin HTŞ desteği ve Suriye politikası nedeniyle Türkiye'ye karşı bir güvensizlik oluştuğu, bu güvensizliğin ise Türiye'nin Rusya ve İran ile olan her türlü okonomik ve politik ilişkilerine yansıyacağı,
 

Alman Asya uzmanı Peter Scholl- Latour 1996 yılında yazdığı ‘’Das Schlahtfeld der Zukunft; Zwieschen Kaukasus und Pamir’’ (Siedler Verlag, 1996) (Geleceğin Muharebe Sahası; Kafkasya ve Pamir arası) (ne yazık ki bu eser Türkiye’de yayımlanmıyor) adlı eserinde Kafkasya ve Pamir arasındaki bölgeyi geleceğin muharebe sahası olarak görüyor. Yazara göre bu bölge arasında, özellikle Afganistan ve Tacikistan’da yaşanan iç savaş ideolojik bir ayırımı meydana getirmiştir. Bu ideolojik ayırımın sonuçları da başta Rusya, Türkiye ve Çin olmak üzere tüm bölge ülkelerini derinden etkileyecektir. Peter Scholl- Latour’un öngörüsü 2000’li yılların başından beri tüm bir Ortadoğu’da ve Türkiye’de yaşanıyor. Peter Scholl- Latour’un eserindeki tespitine benzer bir şekilde Suriye’de oluşacak olan radikal cihatçı selefi terör rejiminin uzun vadede Türkiye’yi etkileyebileceği. (Belki de HTŞ’yi destekleyenler ABD, İsrail ve eşbaşkanları HTŞ'yi bunun için destekliyor.)

Dördüncü Perde Yedinci Aşama: İsrail’in bölgedeki müttefikleri ve bu müttefiklerin korunması

Bu Büyük Oyun’un Dördüncü Perdesi’nin bu aşamasına kadar bölgede İsrail’e iki müttefik güç oluşturuluyor: Bunlardan birisi Irak’ın parçalanmasından sonra ABD tarafından Türkiye’nin büyük desteği ile Irak’ın kuzeyinde oluşturulan ‘’Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’’, diğeri ise Suriye iç savaşı esnasında Suriye kuzeyinde, Fırat doğusunda yine ABD tarafından oluşturulan SDG/PYD/YPG Kürt güçleri.

Bu iki İsrail müttefikinin özenle korunması gerekiyor özellikle Suriye kuzeyinde, Fırat doğusunda yine ABD tarafından yeni oluşturulan SDG/PYD/YPG güçlerinin. Ancak ABD’ye yeni başkan seçilen Trump’ın da Suriye’den asker çekeceğini beyan ediyor. Bu durumda SDG/PYD/YPG güçlerinin korunması zora giriyor. Suriye’ye hakim olan HTŞ, şimdilik SDG/PYD/YPG güçlerine dokunmayacağı sözünü veriyor. Ancak Türkiye’nin SDG/PYD/YPG güçlerine karşı bir askerî harekatta da bulunmaması gerekiyor.

Türkiye iç politikasında son zamanlarda gündemi oluşturan ‘’İkinci Açılım Süreci’’nin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerekiyor. 

Türkiye’de MHP liderinin 2024 yılı Kasım ayındaki çağrısı üzerine bir kısım DEM milletvekilinin PKK’nın başı ile görüştükten sonra meclisteki siyasi parti liderleriyle görüşmesi ve Türkiye’de adı konmamış bir açılım hareketinin de amacının arka planında Suriye’deki gelişmeler olduğu, birinci amacının Suriye'deki SDG/PYD/YPG yapılanmasının Türkiye tarafından tanınması olduğu değerlendiriliyor. 

PKK’nın artık tamamen SDG/PYD/YPG güçlerinin içinde yapılandığına, SDG/PYD/YPG oluşumunun başta ABD tarafından uluslararası destek ve tanınırlığı olduğuna ve ülke içinde PKK tehdidinin minimum düzeye indirildiğine göre; Türkiye’nin PKK ile açılımının ve PKK'nın silah bırakacağını açıklamasının Türkiye'nin güvenliği açısından bir anlam ve önemi kalmıyor. ''İkinci Açılım Süreci''nin ve PKK'nın silah bırakmasının karşılığının, Suriye'deki SDG/PYD/YPG oluşumunun Türkiye tarafından tanınması olduğu değerlendiriliiyor. SDG/PYD/YPG yapılanmasının Türkiye tarafından tanınması ise en başta İsrail’in güvenliğini sağlanması anlamına geliyor.

Eğer Türkiye, Suriye'deki SDG/PYD/YPG yapılanmasını, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi gibi tanır ve desteklerse, bu tanıma ve destek hem İsrail’in güvenliğini sağlayacağı hem de Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve Suriye'deki SDG/PYD/YPG yapılanması ile beraber birleşik olarak AKP’nin de katkısıyla ABD’nin İran’a yapılacak bir harekâtında kullanılabileceği değerlendiriliyor. Ayrıca ABD ve AB tarafından; Suriye'deki SDG/PYD/YPG yapılanmasının AKP tarafından tanınması karşılığı olarak, Suriye’de yeniden yapılanma esnasında altyapı inşasında Türk müteahhitlerine pay verilebileceği değerlendiriliyor.

Dördüncü Perde Sekizinci Aşama: İran'ın bertaraf edilmesi

Bu büyük oyunun Dördüncü perde Sekizinci aşamasında sadece İran'ın bertaraf edilmesi kalıyor. Oyunun henüz oynanmayan bu aşamasında senaristin İran'ı nasıl bertaraf edeceği konusunda çeşitli spekülatifler bulunuyor.

Bu Büyük Oyun'da Dördüncü Perdenin henüz oynanmamış sekizinci aşamasının aşağıdaki şekilde sahnelenmesi bekleniyor:

Bu aşamada ABD’nin doğrudan Çin’e yönelmesini engelleyen son güç olarak İran kalıyor. İran’ı etkisiz hale getirmek için ABD muhtemel ki İran’a doğrudan saldırmayı planlamıyor. ABD; Irak’ta Saddam rejimini devrilmesinde, Libya’da Kaddafi rejiminin devrilmesinde ve Suriye’de Esad rejimin devrilmesinde nasıl ki Türkiye’de AKP’yi kullanmışsa şimdi de ABD, İran rejimini istikrarsızlaştırmak için; Türkiye’de AKP hükumetini, Suriye’de HTŞ ve SDG/PYD/YPG yönetimini ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimini kullanmayı planladığı değerlendiriliyor.

Geriye sadece AKP hükumetinin, ABD Irak’ı işgalinde çıkardığı 1 Mart 2003 Tezkeresi veya 19 Mart 2003 Tezkeresi gibi bir tezkere ile Türkiye hava sahasının ABD ve İsrail uçaklarına açılması kalıyor. Zaten bu maksata matuf olarak Kürecik Radar Üssü her daim hazır bekletiliyor. 

Dördüncü Perde Dokuzuncu Aşama: Sözde Büyük Kürdistan'ın kurulması

ABD’nin İran harekâtı sonucunda; İran’ın parçalanması, İran Kürt Yönetiminin ortaya çıkması (zaten şimdiden İran’da PJAK -Kürdistan Özgür Yaşam Partisi- adında faaliyet gösteren Kürt milliyetçisi silahlı bir örgüt bulunuyor), Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ve Suriye'deki SDG/PYD/YPG yapılanmasının da bu süreçten güçlenerek çıkması ve süreç sonunda bu üç bölgesel Kürt yönetimlerinin birleşmeleri bekleniyor. Tabi ki geriye sözde Birleşik Büyük Kürdistan’ın oluşması için Türkiye’deki parçanın da bu üçlüye katılması gerekiyor.

Ancak Türkiye’nin hem NATO üyesi olması hem de AB ile olan sıkı ekonomik bağları nedeniyle Türkiye’deki parçanın Irak, Suriye ve İran’daki parçalar gibi bir iç savaş sonucu ayrılması beklenmiyor. Türkiye’deki parçanın nasıl ayrılması gerektiğini teee 1995 yılında Almanya Dışişleri eski Bakanı Hans Dietrich Genscher söylüyor: ‘’Yugoslavya’da uygulanan model, Türkiye’nin Güneydoğu Bölgesi için de uygulanabilir’’ Türkiye’de son zamanlarda yürütülen adı konulmamış sürecin bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekiyor. Her ne kadar ilgili taraflar süreci şeffaf yürüteceğiz diye açıklasalar da süreç şeffaf olarak yürümüyor, sorunu ‘’mecliste görüşeceğiz’’ diyorlar ancak mecliste neyi görüşeceklerini söylemiyorlar. Mecliste görüşülecek olan konunun anayasa değişikliği olduğu değerlendiriliyor. Anayasanın değiştirilmesi istenen konuların ise anayasanın ilk dört maddesinde yer alan ve değiştirilemez olan ‘’ulus devlet’’ ve ‘’Türkçenin resmi dil olması’’ hükümleri, Anayasa’nın “eğitimde Türkçe dışında başka bir dil anadil olarak okutulamaz” hükmünü içeren 42. maddesi ile Anayasa’nın ‘’yurttaşlık’’ tanımının yapıldığı 66. maddenin deriştirilmek istenildiği değerlendiriliyor. Ki bu anayasa değişikliği sonucu sözde Birleşik Büyük Kürdistan’ın Türkiye’deki parçası sorunsuz bir şekilde ayrılsın. Son zamanlarda AKP hükumetinin muhalefete karşı sertleşmesi, muhalif siyasilere açılan davalar, açılan diğer siyasi davaların ve tutuklamaların bu süreçle ilgili olduğu, bu sürece karşı çıkacak olanların sesinin kesilmesi amacını taşıdığı değerlendiriliyor.

21. Yüzyıldaki Büyük Oyunda Dördüncü Perde’nin özeti

Nasıl ki ABD, bu Büyük Oyun’un Üçüncü Perde’sinde uzayan Ukrayna savaşı ve ekonomik ambargolar nedeniyle zayıflayan, dişleri dökülen, artık ABD için bir tehdit olmaktan uzaklaşan Rusya’yı, Finlandiya ve İsveç'in de NATO'ya katılımıyla güçlendirdiği ve silahlandırdığı Avrupa'nın (AB) kontrolüne bırakıp kendisi Çin ile nihai bir hesaplaşmaya hazırlanmak istiyorsa, aynı şekilde ABD, sorunsuz ve engelsiz bir şekilde Çin’e yönelebilmesi için bu Büyük Oyun’un Dördüncü Perde’sinde Ortadoğu’da iyi bir mıntıka temizliği yapıp Ortadoğu’yu sorunsuz bir şekilde İsrail’in kontrolüne bırakıyor. İsrail''in güvenliği için de sözde Büyük Kürdistan oluşturulması düşünülüyor. İşte bu nedenle bu Dördüncü Perde oyunun doruk noktasını oluşturuyor. Bu perde oyunun dönüm noktası oluyor. Bu perdede eylemler çoğu zaman gerilimin en yüksek düzeyde olduğu doruk noktasına ulaşıyor.

Büyük Oyun’un doruk noktasını oluşturan bu Dördüncü Perde’de; İsrail, üç bin yıllık hedeflerine ulaşıyor, bölgede bir daha İsrail’i rahatsız edebilecek bir güç bırakılmıyor. Ayrıca Büyük Oyun'un bu Dördüncü perdesinde bölgede İsrail'i koruyacak bir sözde Büyük Kürdistan müttefiki oluşturuluyor. İşte bu nedenle bütün bu Büyük Oyun süresince en hareketli, en muammalı, en hızlı ve en ince oyunculuk hünerleri bu dördüncü perdede sahneleniyor. 

21. Yüzyıldaki Büyük Oyunda Beşinci ve son perde: ABD’nin Çin ile hesaplaşması

Bu Büyük Oyun’da Beşinci Perde, son ve sonuç veya çözüm perdesi oluyor.

ABD, dişleri dökülen, artık ABD için bir tehdit olmaktan uzaklaşan Rusya’yı, güçlendirdiği ve silahlandırdığı Avrupa'nın (AB) kontrolüne bıraktıktan, tüm bir Ortadoğu’da iyi bir mıntıka temizliği yapıp Ortadoğu’yu da İsrail’e emanet ettikten ve İsrail'in güvenliğini de sözde Büyük Kürdistan ile sağladıktan sonra, kendisi artık rahat rahat, sorunsuz ve geri bölgesini emniyete almış bir şekilde Çin ile nihai bir hesaplaşmanın hesaplarını yapmaya başlıyor.

Sonuç

Oyunlarda Beşinci Perde, dramın nihai sonucu oluyor. Burada yazarın oyun konusu hakkındaki üslubu ortaya çıkıyor. Oyun yazarı bu perdede bazan iyi bir ders veriyor.

Dünyanın en büyük strateji ustası Sun Tzu, Çin’den çıkıyor. Ancak Sun Tzu’nun strateji ilkelerini Büyük Oyun içerisinde en iyi 18. yy.’dan itibaren oyun yazarı İngiltere, 20. yy.’dan itibaren de İngiltere’nin ardılı oyun yazarı ABD uyguluyor: “Savaş sanatından anlayan kişi başkalarının gücünü savaşmadan alt eder, kentleri kuşatmadan düşürür. Hasım milletleri, uyumlarını, morallerini çökerterek teslim alır.” Oyun yazarları bütün bu oyunları boyunca Sun Tzu’nun bu strateji ilkesini uygulayarak izleyicilere güzel bir ders veriyor.

Tabii ki Sun Tzu’nun bu strateji ilkesi doğrultusunda bu Büyük Oyun'un beşinci perdesinde ABD'nin doğrudan Çin ile doğrudan sıcak bir çatışmaya girmesi ve savaşması beklenmiyor. Dünyada ve bölgede ABD'nin maşa olarak kullanabileceği mebzul miktarda enstrüman bulunuyor.

İşte böyle. ABD, AB, Çin, Rusya, Ukrayna, İsrail, Suriye ve Ortadoğu’nun yüzyıllık panoramik fotoğrafını çekip bu uzun oyunla arz etmek de bana kalıyor.

Osman AYDOĞAN





Yorumlar - Yorum Yaz