Dışişleri Bakanlığı vakıf kuruyor!
21 Mayıs 2024
6 Nisan 2024 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle, 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin Dışişleri Bakanlığını ilgilendiren bölümlerinde değişiklikler yapılıyor. Bu değişiklikle Dışişleri Bakanlığının bünyesinde "Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı" kuruluyor.
Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın kurulmasına ilişkin kanun teklifi
Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi doğrultusunda Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın kurulmasına ilişkin kanun teklifi 15 Mayıs 2024 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul ediliyor.
‘’Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’’ kanunu teklifinde, kurulacak vakfın amacının ‘’Dışişleri Bakanlığı’nın faaliyetlerinin güçlendirilmesi, bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hale getirilmesi’’ olduğu belirtiliyor.
Kurulacak vakıfla, yurt içinde ve dışında 2 bin 190 kariyer memuru ve 261 dış temsilciliğiyle dış temsilcilik sayısı bakımından dünyada üçüncü sırada olan Dışişleri Bakanlığının daha etkin olabilmesi için personel sayısının artması ve insan kaynaklarının niteliğinin daha da yükselmesinin yanı sıra diplomatların akademik donanıma sahip olması, birden fazla yabancı dili etkin şekilde kullanabilmesi ve farklı uzmanlık alanlarında yetkinleşmesi hedefleniyor.
Kurulacak vakfın usul ve esasları
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen “Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi”ne göre vakfın usul ve esasları şu şekilde düzenleniyor:
Vakfın mütevelli heyetinin başkanı Dışişleri Bakanı oluyor. Mütevelli heyeti, Dışişleri Bakanlığı’nda genel müdür veya büyükelçi ve üstü seviyede görev yapan veya yapmış kişilerle akademi ve iş dünyasından bakan tarafından beş yıllığına seçiliyor. Kamu görevlileri dışındaki yönetim kurulu ve denetleme kurulu üyelerine, mütevelli heyeti kararıyla huzur hakkı verilebiliyor.
Teklife göre düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde vakfın kuruluşu, vakıf resmi senedi ve vakfın Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre tesciline ilişkin işlemlerin bakanlıkça sonuçlandırılması gerekiyor.
Teklifin kanunlaştığı ve Resmî Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren bir ay içerisinde de vakfın kuruluş işlemlerinde kullanılmak ve kalanı da vakfa bırakılmak üzere Dışişleri Bakanlığı bütçesinden 10 milyon TL vakfa aktarılıyor.
Vakfın faaliyetleri
Vakıf, Dışişleri Bakanlığı’nın hizmet kalitesinin artırılması amacıyla her türlü taşınır ve taşınmaz alabilecek, kiralayabilecek, inşa edebilecek ve gerektiğinde bakanlığa tahsis edecek. Ayrıca bakanlığa ait ya da tahsisli olan taşınmazların bakanlık yararına değerlendirilmesine yönelik çalışmalar yapabilecek.
Vakıf, yükseköğretim kurumları kurabilecek, personelin niteliklerinin ve temsil kabiliyetinin geliştirilmesini destekleyebilecek.
Kanun teklifinde vakfın yapacağı faaliyetler olarak vakfa her türlü taşınır ve taşınmaz alma, kiralama, inşa etme; taşıt alıp kiralama ve gerektiğinde bakanlığa tahsis etme; şirket tahvilleri alma ve satma; şirket ve ticari işletme kurup işletme ve işlettirme yetkileri veriliyor.
Yurtdışına çıkmak isteyen vatandaşların vize işlemlerini bu yasa teklifinin yasalaşmasıyla birlikte Dışişleri Vakfı devralıyor. Vakfın kuracağı ticari işletmelerden birinin de vize işlemleri yapan şirket olacağı değerlendiriliyor.
Vakfın gelir kaynakları
Vakfa gelir temin edilmesi ve vakfın amaçlarına tahsis edilmesi maksadıyla; yurt içinde ve yurt dışında taşınır ve taşınmaz alabilecek, satabilecek, kiralayabilecek. Ayni ve nakdi, fikri ve sınai her türlü hak ve alacağı temin edebilecek, takas, trampa, ipotek tesisi ve benzeri tasarruflarda bulunabilecek, taşınmaz inşa edebilecek ve ettirebilecek, devlet iç borçlanma senetleri ile Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun kapsamında Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama AŞ tarafından ihraç edilen kira sertifikaları, şirket tahvilleri, hisse senetleri ve sair menkul kıymetleri alabilecek, satabilecek, şirket ve ticari işletme kurabilecek, işletebilecek ve işlettirebilecek.
Vakfa sağlanan muafiyetler
Vakıf, yapılacak bağış ve yardımlar sebebiyle veraset ve intikal vergisinden, sahip olduğu ve olacağı taşınmaz mallar bakımından her türlü tapu harçları ile emlak vergisi ve taşınmazlara bağlı her türlü resim ve harçlardan muaf oluyor.
Vakfa yapılacak bağış ve yardımlar, Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanunu hükümleri çerçevesinde gelir veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde, gelir ve kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla bildirilecek gelirlerden veya kurum kazancından indirilebilecek.
Doğrudan yazmasa da bu vakıf kamu idaresi olmadığından Sayıştay denetimi dışında da bırakılıyor. Bir başka deyimle 85 milyon vatandaşın hakkı ve hukuku bütçe dışına çıkarılıyor.
15 Mayıs 2024 tarihinde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın kurulmasına ilişkin kanun teklifinin ana esasları işte böyle.
Mukayeseler
Ancak bu vakfı bir yere oturtabilmek için benzeri bazı vakıf ve kuruluşlarla mukayese edilmesi gerekiyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı ile mukayese
‘’Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’’ kanunu teklifinde, kurulacak vakfın amacının ‘’Dışişleri Bakanlığı’nın faaliyetlerinin güçlendirilmesi, bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hale getirilmesi’’ olduğu, vakfın bu amacını gerçekleştirmek için de vakfın taşınmaz alım satımı, takas, trampa yapma, bina inşa etme, kira sertifikası alıp satma, ticari şirket kurması vb faaliyetler yapması öngörülüyor.
‘’Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’’, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na göre kurulmuyor, ayrı bir kanuna göre kuruluyor. Ancak Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı kanunla kurulmasını müteakip tıpkı diğer vakıflar gibi Türk Medeni Kanunu’nda belirtilen süreçler tamamlanarak tüzel kişilik kazanıyor ve Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na göre faaliyet gösteren bir “özel hukuk tüzel kişisi” haline geliyor. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, kurulur kurulmaz ASELSAN’ı kuruyor, TUSAŞ’ı kuruyor, ROKETSAN’ı kuruyor, HAVELSAN’ı kuruyor. Bu şirketleri sayesinde hem TSK’nin ihtiyacını karşılıyor hem de şirketler gelişerek dünya çapında savunma sanayi şirketleri haline geliyor. Dolayısıyla Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’nın maksat ve faaliyetleri ile TSGV’nın maksat faaliyetleri arasında bir benzerlik bulunmuyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, kişisel bir fayda değil, toplumsal bir fayda sağladığı için tüzel kişilik kazandırılıyor. Ancak ‘’Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’’nın kurulmasıyla nasıl bir toplumsal fayda sağlandığı ve bu vakfa tüzel kişilik kazandırılmakla ne amaçlandığı tam olarak bilinmiyor.
Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı, kişisel bir fayda değil, toplumsal bir fayda için kurulmasına rağmen ne kuruluş aşamasında ne de daha sonra bir kuruş bile kamu kaynağı kullanmıyor. Ancak Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’na daha kuruluş aşamasındayken on milyon TL kamu kaynağı aktarılıyor. Böyle bir kamu kaynağının aktarılması vakıf ruhuna aykırı bulunuyor.
TSK Mehmetçik Vakfı ile mukayese
1982 yılında kurulan TSK Mehmetçik Vakfının temel görevleri vakıf senedine göre Türk Silahlı Kuvvetlerinde yaptığı vatan hizmeti esnasında; şehit olan veya herhangi bir nedenle hayatını kaybeden Mehmetçiklerin bakmakla yükümlü oldukları (hak sahipleri) yakınları ile malul gazi ve engelli Mehmetçiklere belirlenen esaslara göre ölüm, doğum ve maluliyet yardımı yapmak olarak belirtiliyor.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan EVREN, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin ERSİN, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat TÜMER, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin ŞAHİNKAYA ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat CELASUN TSK Mehmetçik Vakfı kurucuları oluyor. Vakfın sermayesini vakıf kurucuları aralarında topladıkları 5.000 TL oluşturuyor. (TSK Mehmetçik Vakfı 30. Yıl Yayını, s: 26) Ki bu generaller o zaman Devlet Konseyini oluşturuyorlar, bu generaller kurdukları bu vakfa devletten rahatlıkla kaynak aktarabilirlerdi. Bu generaller bunu yapmıyorlar, Mehmetçikler için kurdukları vakfın sermayesini kamu kaynağından değil, kendi şahsi paralarından karşılayarak veriyorlar.
Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) ile mukayase
OYAK, göreve yeni başlayan ve zor koşullarda görevlerini sürdüren genç subay, astsubay ve uzmanların birikimlerini değerlendirerek, emekli olduklarında hayat standartlarını koruyacakları bir fon yaratmayı ve böylece zor koşullarda görev yaparken gelecek kaygısı taşımamalarını sağlamayı hedefliyor. OYAK, bu maksatla; üyelerinden her ay düzenli olarak maaşlarından %10 oranında kesilen paralarla kuruluyor ve faaliyetlerini bu esasta devam ettiriyor.
‘’Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’’ kanunu teklifinde, kurulacak vakfın amacının ‘’Dışişleri Bakanlığı’nın faaliyetlerinin güçlendirilmesi, bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hale getirilmesi’’ olduğu belirtiliyor. Vakfa da her türlü taşınır ve taşınmaz alma, kiralama, inşa etme; taşıt alıp kiralama ve gerektiğinde bakanlığa tahsis etme; şirket tahvilleri alma ve satma, şirket ve ticari işletme kurup işletme ve işlettirme yetkileri veriliyor. Eğer vakıf bu faaliyetleri yaparak bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hale getirerek Dışişleri personelini güçlendirecekse bu faaliyetleri yapabilmek için vakfa gerek bulunmuyor, OYAK benzeri bir yapılanmaya gidilmesi gerekiyor. Yok eğer bu faaliyetlerden maksat Dışişleri teşkilatını güçlendirmek için vakıf kuruluyorsa bu alenen koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçümsemek anlamına geliyor ya da Dışişleri Bakanlığının vakıf yoluyla devletin kontrolü dışında faaliyet göstermek niyet ve maksadını taşıdığını gösteriyor.
Devlet vakıf kurarsa
Devletin vakıf kurmasının birçok yönden sakıncası bulunuyor.
Devletin vakıf kurması vakıf kültürüne ve vakfın ruhuna aykırı oluyor.
Vakıflar, Osmanlı İmparatorluğu zamanında sosyal yardımlaşma alanında topluma sunduğu özel mülkiyetin toplumsal faydaya dönüştürüldüğü kurumlar oluyor. Vakıfta esas olan, kişilerin, kendilerinin, çocuklarının ve tüm sevdiklerinin istekleri için sarf edebilecekleri geliri (varlığı) fedakârlık ederek, toplum yararına vakıf kurmak yoluyla mallarını toplumsal faydaya dönüştürme isteği oluyor. Ancak kanunla kurulan vakıflar; geleneksel vakıf anlayışını ve olumlu vakıf algısını yıkıyor, kişilerin kendi özgür iradeleriyle vakıf kurma iradesini toplumsal yardımlaşma ve dayanışma olgusunu ve duygusunu zedeliyor, kişilerin kendisini, çocuklarının ve sevdiklerinin fayda ve menfaatlerinden fedakârlık ederek vakıf kurmak yoluyla toplumsal faydaya dönüştürme isteğini olumsuz yönde etkiliyor. Dolayısıyla devletin bizzat kendisinin veya kuruluşlarının vakıf kurması, vakıf kültürüne ve vakıf kavramının ruhuna aykırı oluyor.
Devletin vakıf kurması denetim zafiyeti yaratıyor
Bugün T.C. sınırları içerisinde kurulan vakıflar 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Vakıfları düzenleyen genel hükümler 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na göre faaliyet gösteriyor. Bu vakıfları da Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü denetliyor.
Sorun şu ki Sayıştayın da denetlemediği ve Mütevelli Heyeti Başkanı Dışişleri Bakanı olan vakfı Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü nasıl denetleyecek?
‘’Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı’’ kanunu teklifinde, kurulacak vakfın amacının ‘’Dışişleri Bakanlığı’nın faaliyetlerinin güçlendirilmesi, bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hale getirilmesi’’ olduğu belirtiliyor. Böyle bir amacı arkasında koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti olan devletin en köklü ve en güçlü kurumu olan Dışişleri Bakanlığı beceremiyor da kuracakları bir vakfın mı becereceği düşünülüyor?
Devletin kurduğu vakıflarda vakıf yönetim organlarında (vakıf mütevelli heyeti ve vakıf yönetim kurullarında) genellikle devletin en yüksek memuru görev alıyor. Devletin işin içine girdiği yerde zaten vakıf vakıf olmaktan çıkıyor. Örneğin söz konusu olan Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanının Dışişleri Bakanının olması kanun teklifinde yer alıyor. Örneğin; İstanbul Trafik Vakfı Kurucular Kurulu Başkanı İstanbul Valisi, Örneğin Türk Polis Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Başkanı Emniyet Genel Müdürü. Örneğin; Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Başkanı illerde vali, ilçelerde kaymakam. Vali ve kaymakamların bu vakıfları örtülü ödenek gibi kullanmadığını kim denetleyecek? Burası Türkiye! Bir başka örnek: TSK Güçlendirme Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Var mı bu vakfı denetleyebilecek bir babayiğit?
Bu şekilde devlet, devletin kurumları vakıflar kurmaya başlarsa yarın vakıf işinin piri Vakıflar Genel Müdürlüğü de ‘’ben daha iyi vakıf kurarım’’ diyerek bir vakıf kurmaya kalkarsa o zaman ne olacak? Kim kimi denetleyecek? Denetimi olmayan sistem yozlaşmaya ve dağılmaya mahkûm değil mi?
Devletin vakıf kurması gayrisahih vakıflar yaratıyor
Son olarak şunu da söylemek istiyorum: Osmanlı zamanında devlet malıyla kurulmuş olan vakıflar ‘’gayrisahih vakıf’’ olarak adlandırılıyor. ‘’Gayrisahih’’in ne anlama geldiğini vakfa on milyon TL kamu kaynağını aktaranlar benden sizden daha iyi biliyorlar! Zaten ‘’Gayrisahih’’in ne anlama geldiğini bilen TSK Güçlendirme Vakfını, TSK Mehmetçik Vakfını kuranlar, vakfa bir kuruş bile kamu kaynağı kullanmayıp vakıfların kuruluş sermayelerini ceplerinden şahsi paralarıyla karşılıyorlar.
‘’Gayrisahih’’ olması tabi ki yasa dışı olduğu anlamına gelmiyor. Ancak her yasal hak helâl, her yasal hak ahlaki ve her yasal hak hukuki olmuyor. Örneğin iflas eden kardeşinizin haraç-mezat satılığa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız oluyor ancak bu durum hiç de helal, ahlaki ve hukuki olmuyor. Mafyanın da kanunu bulunuyor. Uganda'da da Patagonya’da da kanun bulunuyor. Ancak buralarda hukuk bulunmuyor.
Özetle, kanunla vakıf kurabilirsiniz. Bunda yasal bir engel bulunmuyor. Ancak bu vakıf kültürü ve vakıf kavramının ruhu açısından helâl, hukuki ve ahlaki olmuyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğüne çağrımdır
Yeri gelmişken Vakıflar Genel Müdürlüğüne çağrıda bulunmak istiyorum.
Türkiye’de vakıflar konusunda büyük bir kaos yaşanıyor. Osmanlı kültürü olan vakıf kültürüne ne yazık ki hiçbir şekilde sadık kalınmıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğünün ‘’Vakıf’’ konusunda tek yetkili makam olması gerekiyor. Vakıflar Genel Müdürlüğünün yeni baştan yapılanması gerekiyor. (Gerçi bu konu ayrı bir yazı konusu oluyor) Vakıflar Genel Müdürlüğü aşağıdaki konularda vakıf kültürüne bir an önce sahip çıkması gerekiyor. Aksi halde vakıflar, ekonomik, sosyal ve siyasi olarak Türkiye’nin geleceğinde büyük bir sorun olma potansiyelini barındırıyor:
Vakıflar Genel Müdürlüğünün bahsettiğim vakıf kültürüne ve vakıf kavramı ruhuna aykırı olan ‘’kanunla vakıf kurmak’’ geleneğine bir son vermesi gerekiyor.
Yazım içinde anlattığım gibi vakıf yönetim organları içerisinde hiçbir devlet memurunun bulunmaması gerekiyor.
Hiçbir vakfa ne kuruluş aşamasında ne de faaliyetleri esnasında vergi muafiyeti dâhil, devlet katkısının (menkul, gayrimenkul tahsis edilmesi vb.) verilmemesi gerekiyor. Bütün bu devlet desteği vakıf kültürüne aykırı durum teşkil ediyor, vakıf kültüründe devlet katkısı bulunmuyor. Vakfa herhangi bir devlet desteği vakfı gayrisahih hale getiriyor.
Bugün için 90.000 TL parası olan rahatlıkla vakıf kurabiliyor. Vakıf kurulduktan sonra ardından gelsin devlet desteği, menkul, gayrimenkul tahsisleri, vergi muafiyeti. Vakıf senedindeki maksadın karşılayabilecek bir akarı (geliri) olmayan vakfa kuruluş izninin verilmemesi gerekiyor.
Bunları burada keseyim. Bahsettiğim gibi Vakıflar Genel Müdürlüğünün yenden yapılanarak vakıf konusunda tek yetkili olması ve bu ve benzeri konuların yeni baştan düzenlenmesi gerekiyor.
Bütün bunları arz etmek de bana kalıyor…
Osman AYDOĞAN