• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi10
Bugün Toplam1121
Toplam Ziyaret3103630

Almanya'nın Rusya travması ve Türkiye


Almanya'nın Rusya travması ve Türkiye

11 Şubat 2024


Ruslar ve Ukrayna arasındaki son yıllarda giderek artan bir gerilim sonucu olarak Rusya, 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor… O günden bugüne yaklaşık iki yıldan beridir Rusya – Ukrayna savaşı devam ediyor.

Bu saldırıya ABD, Avrupa ülkelerinin tepkisi çok sert oluyor. Avrupa’da özellikle Almanya iktidarıyla muhalefetiyle bir bütün halinde Rusya’ya karşı cephe alıyorlar. İktidardaki SPD’den Almanya şansölyesi Olaf Scholz, Rus saldırısından hemen sonra 27 Şubat 2022 tarihinde Alman Parlamentosunda dünya çapında ses getiren tarihi bir konuşma yapıyor. Bu konuşmayı Almanya’da Yeşiller Partisi (Grünen) dâhil desteklemeyen parti, kişi ve kuruluş bulunmuyor... Bazı yorumcularda İdeolojik saplantılar jeopolitik körlüğe sebep oluyor. Bu yorumcular Avrupa’nın bu tepkisini ABD’nin zorlamasına bağlıyorlar ancak gerçek hiç de öyle gözükmüyor.

Bu yazımda Almanya’nın Rusya’ya olan tepkisinin tarihi geçmişini anlatmaya çalışacağım. Çünkü tarihte Almanya’da yaşanan bir Rus travması bulunuyor ve günümüzdeki Ukrayna’ya yapılan Rus saldırı da Almanya’daki Rus travmasını tekrar harekete geçiriyor. Bu travma da Almanya'nın Rusya'ya karşı silahlanmasına yol açıyor.. 

O zaman tarihte renkli, resimli ve karikatürlü kısa bir yolculuk yapmamız gerekiyor…

1815 Viyana Kongresi



1815 Waterloo Savaşı ve ardından yapılan 1815 Viyana Kongresi ile Avrupa’da gerçek anlamda bir statüko oluşturuluyor..








Rusya'nın Viyana Kongresi'nden sonra Balkanlara ve Kafkasya'ya (Osmanlı İmparatorluğu'na) yönelmesi

Viyana Kongresinden sonra Avrupa’da oluşan statüko nedeniyle Rusya yönünü Osmanlı İmparatorluğuna çeviriyor. Bu tarihten sonra Rusya, Osmanlının Balkanlar, Kırım ve Kafkasya’daki topraklarına yöneliyor. Ancak Osmanlı Avrupa'daki bu değişimi ve Rusya’nın bu yönelişini bir türlü göremiyor.




1853-1856 Kırım Harbinde Avrupa, Osmanlı yanında yer alarak bu statükonun Rusya lehine bozulmasına izin vermiyor.

1789 Fransız İhtilali

1789 Fransız İhtilalinin yağdığı fikir akımları, sanayi devrimi, devletlerin pazar ve hammadde arayışları ve rekabet devletlerarası bloklaşmaları beraberinde getiriyor.

Alman birliğinini kurulması

1870 Sedan Muharebesi ile 1648 Vestfalya Anlaşması ile engel olunan Alman birliği ve İtalyan birliği kuruluyor. Böylece 1815 Viyana Kongresi ile Avrupa’da kurulan statüko bozuluyor. Ve Avrupa’da gerilim başlıyor…

Alman İmparatorluğu

Aşağıdaki haritada bugünkü Polonya'nın büyükçe bir kısmının Alman İmparatorluğu sınırları içinde kaldığını dikkatinizi çekmek isterim. İleride bu konuya döneceğim..





1789 Franszı ihtilalinden sonra karikatürlerde Avrupa'nı siyasi durumu 

Bu bölümde karikatürlere yer vereceğim. Ancak karikatürleri dikkatlice inceleyip anlamlandırmalarını okuyurlara bırakacağım!...

1870 yılı Avrupa




1877-1878 Osmanlı Rus Harbinin nasıl algılandığı






1887 yılı Avrupa




1899 Avrupa






Birinci Dünya Savaşına doğru

1900 yılı Avrupa










Birinci Dünya Savaşı öncesi bloklaşma 


Bu tarihten sonra dünya iki bloka ayrılıyor. Bir tarafta İngiltere, Fransa, İtalya, Rusya, Sırbistan, Karadağ, Belçika, Yunanistan, Japonya, Romanya ve ABD’nin oluşturduğu İtilaf devletleri, diğer tarafta ise Almanya, Avusturya, Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı devletinin oluşturduğu İttifak devletleri yer alıyor…

İtilaf devletleri Fransız İhtilalinin doğurduğu; ‘’özgürlük’’, ‘’eşitlik’’ ve ‘’kardeşlik’’ fikirlerini savunurken, İttifak devletleri ise Prusya’nın başını çektiği; ‘’düzen’’, ‘’şeref’’, ‘’itaat’’ ve ‘’milli duygular’’ fikirlerini savunuyor.

Ancak; gerek İtilaf devletlerinin ve gerekse de İttifak devletlerinin savunduğu bu fikirler sadece kendi ülkelerine, kendi iç kamuoyuna dönük oluyor. Gerek İtilaf devletleri ve gerekse de İttifak devletleri, savundukları bu fikirleri kendi jeopolitik arzu, iştah ve hedeflerine ulaşmak için paravan olarak kullanıyor…



Ancak şunu söylememiz gerekiyor ki 1815 yılından 1914 yılına kadar 1815 Viyana Kongresindeki kurulan statüko nedeniyle Rusya büyüp güçlü bir imparatorluk olmasına ve Avrupa'yı tehdit etmesine rağmen Rusya – Avrupa sınırı hep stabil kalıyor.  

1915 yılı İlkbaharı Avrupa





Almanya

1870 tarihinde Alman Birliği sağlanınca Alman İmpratorluğunun sınırlarını daha önce vermiştim. 



Almanya 1919-1945 Alman İmparatorluğunun yıkılması ve Alman topraklarının kaybı.

Her iki dünya savaşında Rusya Almanya'yı batııya doğru iterek, Rusya Polonya toprağına, Polonya da Alman (Prusya) toprağına oturuyor. Aşağıdaki haritada doğuda yer alan ve tamamen Alman toprağı olan Doğu ve Batı Prusya, Pomeranya, Silezya şimdilerde neredeyse tamamen Polonya sınırları içinde kalıyor...



İkinci Dünya Savaşından sonra Sovyetler Birliği İşgalindeki Almanya'da Doğu Almanya kuruluyor ve  Almanya; Doğu Almanya ve Batı Almanya diye ikiye ayrılıyor. 



Doğu Almanya - Polonya sınırını da Oder ve Neisse nehirleri teşkil ediyor.  



İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya

İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya'da kurulan iki ana parti olan CDU (Christlich Demokratische Union Deutschlands -Almanya Hristiyan Demokrat Birliği - Hristiyan demokrat ve liberal muhafazakâr görüşte, merkez sağ pozisyonda bir Alman siyasi partisi) ve SPD (Sozialdemokratische Partei Deutschlands - Almanya Sosyal Demokrat Partisi - Almanya'nın en eski siyasal partisi. Avrupa'nın işçi sınıfına dayanan en köklü siyasal partilerinden biridir. Sosyalist Enternasyonal'in başlıca kurucuları ve en etkili partileri arasında yer alır) aralarında bir politika farkı olmaksızın seçim broşürlerinde hep kaybedilen Prusya topraklarına vurgu yaparlar. 

1947-1949 Almanya seçimlerinde CDU ve SPD'nin seçim afişleri. CDU'nun afişinde Doğu Almanya - Polonya sınırını teşkil eden Oder ve Neisse nehirlerinin asla bir sınır olamayacağına vurgu yapılır.  SPD'nin afişinde ise özgür, sosyal ve birleşik bir Almanya için vurgu yapılır. 




1947-1949 yılları arasında yine propaganda afişlerinde ''bütün halklar için self determinasyon, barış ve özgürlük içinde yeniden birleşme'' vurgusu yapılır... 




Almanlar Doğu'yu unutmayınız (Vergesst den Deutschen Osten nicht!)

Hemen hemen Almanya'nın her şehrinde parklarda ve meydanlarda anıtlarda yer alan şu ifadeye rastlanıyor: ''Vergesst den Deutschen Osten nicht!'' (Almanlar Doğu’yu unutmayınız!) Bazıları kendi çektiğim fotoğraflar olmak üzere bu anıtların fotoğraflarını sunuyorum: 














CDU'nun bir propaganda afişi daha: ''Sürülenler ümitsizliğe kapılmayınız.
Buradaki yaşam hakkınız için eski vatan için CDU''



1989 dönüşümü ve Doğu Almanya ve Batı Almanya'nın birleşmesi

Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Soğu ve Batı Almanya birleşmesi söz konusu olduğunda ABD ve Rusya, Almanya'nın önüne şu şartı koydular: ''Oder ve Neisse nehirlerini birleşik Almanya'nın doğu sınırı olarak kabul edeceksin!'' (Almanya - Polonya sınırı) Çünkü her iki savaşta Rusya Almanya'yı batıya itilerek kendisi Polonya topraklarına, Polonya da Almanya topraklarına oturmuştu. Hatta Ukrayna da bir bir kısın Polonya topraklarına oturmuştu ve bu topraklar da Ukrayna - Rusya savaşında gündeme gelmişti. 



Ve 2000'li yıllar.


Batı – Rusya ilişkilerinde bazı kilometre taşlarının da olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Bu kilometre taşlarından birincisi 2008 yılı oluyor. Bu tarih Rusya’nın yükselişe başladığı, Rusya’nın dişlerinin göstermeye başladığı, Rusya’nın Batı ile ilişkilerin bozulduğu ve “Putinizm”in tavan yaptığı bir yıl oluyor… 






Putin, 2008 Münih Konferansı’nda Soğuk Savaş sonrasında Batı’ya açıkça ilk kez meydan okuyor… Putin, 2008 yılında 14 yıl sonra yapacağı Ukrayna saldırısının ip uçlarını veriyor: Putin, 2008 yılında NATO’nun Bükreş Zirvesi’nde, dönemin ABD Başkanı George W. Bush’a şöyle diyor: “George, Ukrayna diye bir devlet yok. Onun topraklarının yarısını ona biz verdik, diğer kısmı da Polonya’dan aldı…”

Rusya, 2007 yılında AKKA (Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması)'nı askıya alıyor...


Rusya, 2008 yılında ayrıca Gürcistan’a giriyor…



Ve Rusya, 21. yüzyılın başında (2008) Avrupa'da tekrar 18. ve 19. yüzyıldaki görünümüne dönüyor:




Bu kilometre taşlarından ikincisi 2014 yılı oluyor. Bu tarihte Rusya Ukrayna’dan Kırım’ı ilhak ediyor..




Bu kilometre taşlarından üçüncüsü 2015 yılı oluyor. Bu tarihte Rusya Suriye iç savaşına Esad lehine taraf oluyor…



Bütün bu gelişmeler üzerine de ABD, 2010 yılından itibaren Polonya’dan başlamak üzere Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan hattında Rusya’ya karşı üsler oluşturuyor. ABD, bu üslere Rus balistik füzelerine karşı yüksek ve orta irtifa füze savunma silahlarını yerleştiriyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdıktan sonra balistik füzeleri kullanacağını ima etmesi de ABD’nin bu tutumuna haklılık kazandırıyor...








Avrupa, Rusya'ya karşı silahlanıyor.

Tüm bu gelişmeler üzerine Avrupa, 2014 yılından itibaren (Rusya'nın Kırım'ı ilhakı üzerine) Rusya'ya karşı silahlanıyor. Aşağıdaki gazete küpürleri (2014- 2020 yılları arası) bu silahlanmayı gösteriyor.

2014 yılında Rusya'nın Kırım'ı ilhakından sonra ABD, Ukrayna ordusunu eğitmeye ve donatmaya başlıyor




2014 yılından itibaren Avrupa silahlanmaya başlıyor










Almanya, 2019 yılında önümüzdeki beş yıl içinde Rusya'nın Ukrayna'ya saldıracağını öngörüyor


2019 yılı, 17 Temmuz 2019, Henüz Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasına üç yıl daha var:
;


Raporda Rusya'nın hangi ülkelere saldırabileceği sıralanıyor:











Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı öncesi Putin'in konuşması 

Rusya Devlet Başkanı Putin, 21 Şubat 2022 tarihinde gece vakti Rusya’nın Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Luhansk Halk Cumhuriyetini tanıma kararı aldığı açıklamasında TV kameraları önünde uzuuuun bir konuşma yapıyor.  İşte Putin’in bu konuşmasının satır araları Rusya’nın neden Ukrayna’ya saldırdığının şifrelerini veriyor…




Putin’in, 21 Şubat 2022 tarihinde gece vakti yaptığı bu tarihi konuşmayı vermeden önce bu konuşmayı anlayabilmek için Putin ve çevresine hâkim olan dünya görüşünü ve psikolojisini aktarmam gerekiyor. Bugünün Rusya ve Ukrayna’sını anlamak için, bu dünya görüşünü bilmek gerekiyor…

Putin’in ve çevresinin ideolojisi


Putin yönetimi, 2004 yılından bu yana, muhafazakârlığa dayanan bir resmî ideoloji oluşturuyor. Bu konuda de Rus Ortodoks Kilisesi ile yoğun bir iş birliği yapıyor.

Bu çevrelere göre; Çarlık Rusya’sı, 1. Dünya Savaşı’nda galip gelmek üzereyken, Lenin ve arkadaşları, Alman desteğiyle devrim yapıyor. Bu devrim ise; Rusya’nın savaştan çekilmesine, din karşıtı bir düzenin kurulmasına, Almanya ve müttefikleriyle (Osmanlı da dahil) teslimiyetçi bir barış yaparak Rusya’nın pek çok yeri kaybetmesine neden oluyor.  

Ayrıca, Putin ve Rus muhafazakârları, Sovyetler Birliği’nin federasyon şeklinde kurulmasını ve Sovyetler Birliği’nin kurucu cumhuriyetlerine toprak verilmiş olmasını eleştiriyor. Çünkü, bunlara göre, o dönemde federasyonun iç sınırları olarak çizilen sınırlar, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, uluslararası sınırlar haline geliyor ve Sovyetler Birliği zamanında Sovyet Ukraynası’na bırakılmış olan Kırım, Odessa, Harkov gibi şehirler, Ukrayna’da, bazı bölgeler de Kazakistan’da kalıyor.

Putin ve çevresi; Sovyetler Birliği kurumsallaşıp bir nevi Rus devletine dönüştüğünden, 1991 yılında yıkılan Sovyetler Birliği’ni de bir Rus imparatorluğu olarak görüyor... Rus milliyetçi-muhafazakârlarına göre Sovyetler Birliği’nin kurulması ayrı bir felaket, yıkılması ayrı bir felaket oluyor…  

Bu nedenle, bu çevreler, Sovyet devriminin lideri Lenin’e ateş püskürüyor. Ancak yine aynı çevreler, bütün muhafazakârlıklarına rağmen, 1930’larda dini kurumlara baskı yapan Sovyet lideri Stalin’e övgüler düzüyor.  Çünkü onlara göre Stalin, “devrimci karışıklığa” son veriyor ve yeni bir devlet düzeni kuruyor. Ayrıca, Sovyet Ordularının Berlin’i ele geçirmesiyle, Stalin, Rus çarlarının bile yapamadığını yaparak, Rusları Avrupa’nın ortalarına kadar götürüyor.  (Deniz Berktay, Cumhuriyet, 12 Mart 2022)

Şimdi Putin’in, 21 Şubat 2022 tarihinde gece vakti yaptığı bu tarihi konuşmasına gelebiliriz.

Putin’in konuşması

Putin, 21 Şubat 2022 gecesi, bir yanında Rus Federasyonu bayrağı diğer yanında üzerinde çift başlı kartal simgesi taşıyan Romanov Hanedanı (1613-1917 yılları arasında Rusya'nın hükümdar kraliyet ailesi) bayrağı önünde yaptığı ‘’ulusa sesleniş’’ konuşmasında tarihe hep atıfta bulunarak uzun uzun Ekim Devrimini ve Bolşevikleri anlatıyor.  Putin, konuşmasında; “Sovyetler Birliği’nin yıkılması, 20. yüzyılın en büyük trajedisidir” diyor. Putin, konuşmasında yukarıda verdiğim ideolojik inancını açık ve net dile getiriyor…


Putin konuşmasında özetle şu mesajları veriyor:

Ukrayna’ya dönük ifadeler:

‘’Ukrayna hiçbir zaman bir devlet olmadı. Ukrayna, Rusya tarafından yaratılmıştır. Ukrayna'yı Sovyetler kurmuştur, Rusya’sız Ukrayna yoktur.  Ukrayna'nın doğusu eski Rus toprağıdır. Ukrayna’yı tarih boyunca Ruslar korudu, 18. yüzyılda Ukrayna şehirlerini, Karadeniz kıyısını Türklerden Rusya korudu, komünizm rejimi devam ederken de bu koruma devam etti.’’

‘’Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlıklarını tanıyacağız. Donbass tarihsel olarak Rusya’nın bir parçasıdır.” 

NATO, ABD ve Batı’ya yönelik ifadeler:

‘’NATO ile 1997'de daha doğuya genişlememesi için anlaşma yaptık, uymadılar. Litvanya’ya kadar geldiler. Almanya birleşirken Doğu Avrupa’ya dönük bir ordusu olmaması için anlaşma yaptık, uymadılar. Zamanında Bush'a Rusya da NATO’ya girmek isterse buna tepkiniz ne olurdu diye sordum, renkten renge girdi. NATO savunma amaçlıdır dediler, sınırlarımıza Tomahawk füzeleri yerleştirdiler. Bu füzeler savunma değil saldırı amaçlıdır ve Ural dağlarının ötesini bile vurabilir. Moskova'yı 4 dakikada vuracak silahlar yerleştirdiler. Rusya kıskaca alınıyor, NATO hiçbir sözünü tutmuyor ve buna Ukrayna’da tolerans göstermeyeceğiz. Yaşananlar ABD’nin savunma kisvesi altında uzun soluklu bir saldırı politikasıdır. ABD dış politika metinlerinin hepsinde en büyük tehlike olarak hala Rusya tanımlı. ‘’

Türkiye’ye dönük ifadeler

Putin konuşmasında, üstü örtülü ifadeyle, Polonya ve Finlandiya’nın bağımsız olduğu, Osmanlı Devleti’nin de Kars-Ardahan ve Batum’u geri aldığı Brest Litovsk Anlaşması’nı eleştiriyor…

Putin'in konuşmasının değerlendirilmesi

 
Putin, konuşmasının bütününde Çarlık Rusya’sının ve eski Sovyetler Birliği topraklarından bahsediyor. Putin, konuşmasında; Azerbaycan'dan Baltık'a, Kazakistan'dan Tacikistan'a gelecek yıllarda devasa bir coğrafyayı tehdit eden sözleri kameralar karşısında canlı canlı sarf ediyor. Putin, konuşmasında açıkça ve net olarak ‘’Ukrayna diye ayrı bir ülkeyi tanımıyoruz, bizim olmazsa zorla yapacağız’’ diyor. Putin, bu konuşmasıyla Ukrayna’nın da topyekûn işgalinin zemini hazırlanıyor.


Putin, konuşmasında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) Anayasa’sında bağlı cumhuriyetlere tanınan ‘’kendi kaderlerini tayin hakkı’’nın da devletin temeline konulmuş bir mayın olduğunu söylüyor.  Dolayısıyla Putin’in Lenin’e yönelik eleştirisi ve hak iddiası sadece Ukrayna’yla sınırlı bulunmuyor. Putin, konuşmasında Sovyetler Birliğini tekrar kurmaktan söz ediyor... Ukrayna’dan sonraki hedefinin Baltık ülkeleri, Kafkasya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri olduğu gözüküyor.

Putin modern dönemin Adolf Hitleri gibi davranıyor. Önce Gürcistan, sonra Kırım şimdi de sıra Ukrayna’nın bütününü hedef alıyor…   

Putin’in bu politikası Nazi Almanya’sının yürüttüğü “Lebensraum” politikasını andırıyor… Argümanlar çok benziyor. Avusturya ve Suderland bölgesinin bu iddialar ile ilhakının ardından, yine aynı iddialarla Polonya’nın ilhakını anımsatıyor.  Ayrıca Putin, Ukrayna’ya Hitler’in aynı Çekoslovakya’ya yaptığı muameleyi yapıyor. Aynı Hitler’in Südetenland'ı aldığında durmadığı gibi Putin, Kırım, Lugansk, Dontesk'tan sonra tüm Ukrayna’yı istiyor. Belarus’u zaten işgal etmiş durumda bulunuyor. Bundan sonra Baltık ülkeleri ve Kafkaslara sıra geliyor… 2-3 sene sonra Putin; Estonya Rus toprağıdır, hakkımızdır, Azerbaycan da Rus toprağıdır hakkımızdır diyerek oralara da saldırıya kapı açan konuşmaları yapıyor.

Rusya 24 Şubat 2022 yılında Ukrayna'ya saldırıyor...

Rusya, artık sürpriz olmayan bir şekilde 24 Şubat 2022 tarihinde bütün Ukrayna’ya saldırıyor… Ancak Rusya'nın bu saldırısı Rusya'nın beklediği gibi gelişmiyor. Rusya sadece doğu Ukrayna'daki Donbas bölgesini ele geçiriyor. Rusya gibi küresel bir güç Ukrayna gibi küçük bir ülkede bu bölgede iki yıldır oyalanıyor.

Rusya'nın Ukrayna'da ele geçirdiği bölgeler




Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısın bir değerlendirilmesi

Tıpkı bir insanın genlerini çocuklarına, torunlarına taşıması gibi İmparatorluk artığı devletler de ardılı oldukları imparatorlukların jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıyorlar. Tıpkı günümüzdeki ABD’nin; İngiliz İmparatorluğunun jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıdığı gibi günümüzdeki Rusya da Rus Çarlık İmparatorluğunun, Sovyet İmparatorluğunun jeopolitik heveslerini, arzularını ve iştahlarını taşıyor.  Putin’in aktardığım bu konuşması ve nihayetinde Ukrayna'ya saldırması Rus Çarlığı'nı kurma girişiminin ete kemiğe bürünmüş bir hali oluyor.

Rusya bu saldırıda 18. yy.da kalmış, emperyalizmin bir aracı olan ve ’’Bölge – Arazi – Coğrafya’’ zemininde yoğunlaşarak vücut bulan jeopolitik düşünceyi kullanıyor. Halbuki 21. yy’ın emperyalizmi araç olarak jeopolitik düşünceyi değil, ‘’jeoekonomi’’ ve ‘’jeokültür’’ düşüncesini kullanıyor. 20 yy. sonlarından itibaren dünya siyasetinde artık emperyalizmin araçları olarak Hard Power faktörler (sert güçler; coğrafya, boğazlar, arazi, silah, silahlı güçler) ağırlığını ve önemini yitiriyor ve dünya siyasetinde emperyalizmin araçları olarak yükselen güç Soft Power faktörler (ekonomik ve kültürel güç) önem ve ağırlık kazanıyor. Ancak Rusya bu değişimi görmüyor...

Ancak Almanya Rusya gibi yapmıyor.. Her iki dünya savaşında kaybettiği ve şimdilerde Polonya içinde kalan ve Alman toprağı olan Doğu ve Batı Prusya, Pomeranya, Silezya topraklarını bir tek mermi bile atmadan ekonomik ve kültürel olarak ele geçiriyor. Almanya sadece Polonya'yı değil, hemen hemen tüm Orta ve Doğu Avrupa'yı ekenomik ve kültürel olarak ele geçiriyor. Bu konuda Almanya, jeopolitikçi bir aktör olarak değil jeoekonomik ve jeokültürel bir güç olarak hareket ediyor. 


Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısı ve Türkiye


ABD emperyalizminin Vietnam'da, Irak’ta, Libya’da, Suriye’de, Güney Amerika’da yaptığı vahşet hiçbir şekilde Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasına gerekçe olmuyor. Ancak Türk aydınının bir kısmı ise ABD emperyalizmi karşıtlığı nedeniyle bütün bu olup biteni görmezden gelip Rusya güzellemesi yapıyor… İdeolojik saplantılar jeopolitik körlüğe neden oluyor… Rusya’nın Ukrayna’da gerçekleştirdiği askerî harekât uluslararası hukuka da aykırı bulunuyor… Zaten hiçbir saldırının hiçbir haklı gerekçesi bulunmuyor...

Rusya'nın tekrar Batı'ya dişini göstermesi Batı nezdinde Tükiye'nin jeopolitik önemini tekrar hatırlatıyor... Bu gelişme ise benim yıllardır ifade ettiğim tezimi haklı çıkarıyor: Türkiye’nin Batı (ABD-AB) ile olan ilişkilerinin niteliğini Rusya belirliyor. Rusya Batı’ya tehdit olduğu sürece Türk – Batı ilişkileri iyi gidiyor. Batı’ya olan Rus tehdidi ortadan kalkınca da Türkiye, Batı ile olan ilişkilerinde sorunlar yaşıyor. Bu krizde Rusya'nın tamamen yenilip etkisizleşmesi de Batı nezdinde Türkiye'yi yeniden öenmsiz bir ülke haline getirmesi ihtimalini barındırıyor...  

Türkiye’nin ise bu savaşla beraber iki kutup arasında artık rahat hareket etme lüksü, yeterli bir hareket alanı, fazla bir manevra sahası kalmıyor. Türkiye için tek çıkar yol olarak, Osmanlının Birinci Dünya Harbindeki hatasına düşmeden Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük öngörüsüyle imzalanan Montrö Anlaşmasına ve Büyük Önder’in ‘’Yurtta sulh, cihanda sulh’’ ilkesine sarılmak kalıyor… Türkiye'nin bekası bunu gerektiriyor. Ancak Türkiye’nin bu düsturu uygulayabilecek nitelikte ve kalibrede devlet adamlarına ihtiyacı bulunuyor. Şartlar ‘’bi taraf olan bertaraf olur’’ atasözündeki anlamda Türkiye’yi zorlayabilecek gibi gözüküyor…

Ve tekrar Almanya

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırması ve girişte resimli olarak anlattığım Almanya tarihi Almanya'da tekrar bir Rus travması yaratıyor. İktidarı ve muhalefetiyle, basını ve kamuıyuyla tüm bir Almanya, Ukrayna'nın arkasında duruyor. Muhalefet, iktidarı Ukraynaya yeterince yardım yapmamakla suçluyor. 

Son olarak 10 Şubat 2024 tarihinde Alman Genelkurmay Başkanı Carsten Breuer, Welt am Sonntag gazetesine verdiği röportajda, "savaşa hazır hale gelmenin" bir süreç olduğunu belirterek, "Ancak sonsuz zamanımız yok çünkü Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana ilk kez olası bir savaş dışarıdan bize dikte ediliyor. Analistleri takip ettiğimde ve Rusya'dan kaynaklanan askeri tehdit potansiyelini gördüğümde bu bizim için 5 ila 8 yıl hazırlık zamanı anlamına geliyor" diyor. Bunun o zaman savaşın çıkacağı anlamına gelmediğini vurgulayan Breuer, "Ancak bu mümkün ve ben bir asker olduğum için beş yıl içinde savaşa hazır hale gelmemiz gerektiğini söylüyorum" ifadelerini kullanıyor.


Bu mülakat Alman basınına şöyle yansıyor


Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Avrupa'yı savaşla tehdit ediyor. Genelkurmay Başkanı Carsten Breuer, caydırıcılığı mümkün olduğu kadar çabuk artırmamız konusunda bizi teşvik ediyor. Personel ve malzeme taahhüdünün yanı sıra “zihniyet değişikliğine” de ihtiyaç var.
  Beş yıl içinde savaşa hazırlanmamız gerekiyor.
Savunma Bakanı Boris Pistorius orduyu olası bir çatışmaya hazırlamak istiyor. Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı Carsten Breuer'den destek alıyor: Breuer’e göre bunun için fazla zaman yok.

Alman - Rus tarihinin Almanya’ya öğretisi

Bu anlatılanlar çerçevesinde Alman – Rus tarihinin Almanya’ya olan iki öğretisini hatırlamamız gerekiyor: Birincisi, Almanya’nın Rusya ile mümkün olduğunca iyi ilişkiler tesis ettiğidir. İkincisi ise, Almanya’nın mümkün olduğunca Rusya’yı Avrupa’dan uzakta tutmak istemesidir. Bütün bu anlatılanların bu iki öğreti çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyor.

Sonuç

İbn-i Haldun; “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer” diyor. Mehmet Akif; ‘’Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?’’ diyor… Georg Wilhelm Friedrich Hegel de ‘’Bütün tarihsel olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir’’ diyerek tarihin tekerrür ettiğini ifade ediyor… Karl Marx da tarihin tekerrür ettiğini Hegel'e cevap verircesine şöyle diyor: ‘’Evet bütün tarihsel olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. Birincisinde trajedi, ikincisinde komedi olarak…’’

Gerçekten de tarih (Birinci Dünya Savaşı öncesi şartlar) günümüzde komedi olarak yineleniyor… Hem de krizin aktörlerinden birisi de gerçekten komedyen oluyor…

Bundan sonra; devlet kapasitesi gelişmemiş veya çökertilmiş, genel rekabete katılımda ekonomik ve kültürel alanda yetersiz ve güçlü ittifak ilişkileri içerisinde olmayan devletlerin akıbeti de Irak, Suriye, Libya, Yemen ve Ukrayna gibi olacağı gözüküyor…

Ve yeniden Türkiye

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa 2014 yılında itibaren Rusya'ya karşı topyekun bir savaşa hazırlanırken  AKP hükumeti ise 12 Eylül 2017 yılında Rusya'dan depoya kaldırdığı ve kullanamadığı ve hiç kullanamayacağı S-400 füzelerini aldığını açıklıyor.. 

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa 2014 yılında itibaren topyekun bir savaşa hazırlanırken AKP hükumeti ise 2015 yılında seri üretime hazır hale gelen Altay Tanklarının üretimini yandaş firmaya vereceğim diye eline yüzüne bulaştırıyor ve aradan dokuz yıl geçmesine karşın hala seri üretime geçemiyor ve AKP hükumeti TSK'ni ortalama seksen yıllık tanklara mahkum ediyor. 

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa 2014 yılında itibaren topyekun bir savaşa hazırlanırken AKP hükumeti ise Türk Hava Kuvvetlerinin otuz yıl beklediği 5. nesil F-35 savaş uçağı ortak üretiminden, alıp da kullanamadığı S-400 nedeniyle çıkarılıyor ve AKP hükumeti Türk Hava Kuvvetlerini ortalama kırk yıllık F-16 uçaklarına mahkum ediyor. 

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa 2014 yılında itibaren topyekun bir savaşa hazırlanırken  Türkiye'de TSK'da ise Balkan harbindeki ordudaki parçalanmayı hatırlatırcasına sarıklı amiraller ile tarikat bağlantılı subaylar boy gösteriyor. 

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa 2014 yılında itibaren topyekun bir savaşa hazırlanırken Türkiye'de AKP hükumeti ise Ortadoğu bataklığına balıklama dalıyor...

Başta Almanya olmak üzere tüm Avrupa 2014 yılında itibaren topyekun bir savaşa hazırlanırken Türkiye'de AKP hükumeti ise topyekün bir harbi kaldıramayacak kadar ekonomik, siyasal ve demografik olarak ülkenin iç cephesini çökertiyor..

Buraya ayrıca sonuç olarak artık birşey yazmaya gerek bulunmuyor... Ancak sadece şunu söylemek gerekiyor: Mustafa Kemal Atatürk’ün altını çizerek yanına çok mühim olduğunu belirtmek için iki defa çarpı işareti koyduğu Leone Caetani’nin dokuz ciltlik ‘’İslam Tarihi’’ isimli eserinde geçen şu sözü bu gök kubbede hala çın çın çınlıyor: 

“Tarih, ilerisini göremeyenler için acımasızdır...”

Osman AYDOĞAN





Yorumlar - Yorum Yaz