• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam3
Toplam Ziyaret2927867

Azerbaycan’a destek ve Ermenistan politikaları konusunda Türkiye’ye bir eleştiri


Azerbaycan’a destek ve Ermenistan politikaları konusunda Türkiye’ye bir eleştiri

24 Eylül 2023

Dünkü yazımda Türkiye’nin geçmişte özellikle Karabağ konusunda Azerbaycan’ı resmi söylemlerin aksine hep yalnız bıraktığını, Türkiye’nin Azerbaycan konusundaki bütün hamasi sözlerinin sadece iç kamuoyuna yönelik olduğunu ancak fiiliyatta Azerbaycan’a Türkiye tarafından somut bir destek sağlanmadığını, sadece Azerbaycan’a karşı değil, Türkiye tüm Orta Asya Türklerine, Kerkük Türklerine de karşı ilgisiz kaldığını, Türkiye’nin Azerbaycan’a karşı vahim günahları olduğunu, bu günahları da yarın (bugün) yazacağımı ifade etmiştim….

Türkiye’nin Azerbaycan’ı yalnız bırakmasının hikâyesi uzun ve hazin bir konu…  Burada çok kısa olarak Türkiye’nin Azerbaycan’a karşı işlediği vahim günahları sıralanıyor… Ancak Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Ermenistan’ın sözde soykırım iddiaları ve Dağlık Karabağ konuları iç içe geçiyor... Bu konuları birbirinden ayırmak pek mümkün olmuyor…

Boraltan Köprüsü katliamı

İkinci Dünya Savaşı yıllarında neredeyse tüm Türk coğrafyası Sovyetler tarafından işgal ediliyor. Komünist rejim kendisine karşı tehlike olarak gördüğü her şeyi yok ediyor. Özellikle Türklerin yaşadığı ülkelerde taş üstünde taş bırakmayan ve insanları sürgün eden komünist rejim Azerbaycan’daki Türkleri de hedef alıyor. 146 aydın Azerbaycan Türkü Sovyet rejiminin katliamlarından kaçarak kendilerine “anayurt” olarak gördükleri Türkiye’ye sığınmak istiyor…

Azerbaycan’daki Sovyet komünist birliklerinden kaçmayı başaran bu Azerbaycan Türkü aydınlar, Iğdır’daki sınır kapısına yakın bölgedeki Aras Nehri üzerinde bulunan Boraltan Köprüsü’nü geçerek Türkiye sınır karakoluna sığınmayı başarıyor… Bu Azerbaycan Türkü aydınlar Türkiye’ye sığınarak kurtulduklarını düşünüyor… Ancak bu 146 Azerbaycan Türkü aydın, Türkiye tarafından Sovyet Komünist Rejime iade ediliyor. Ruslara teslim edilen 146 Azerbaycan Türkü, hemen elleri ayakları oracıkta bağlanarak Boraltan Köprüsünün öbür tarafında, Boraltan Köprüsünün bu tarafındaki Türk askerlerinin gözleri önünde kurşuna diziliyor…  Bazı kaynaklara göre iade edilen Azerbaycan Türklerinin sayısı 407 kişi oluyor… Bu durum karşısında iade işlemini aldığı emir neticesinde yerine getiren karakol komutanı üsteğmen gördüğü facia karşısında dayanamayarak intihar ediyor…

Boraltan Köprüsü faciası esnasında askerlik görevini yapan 98 yaşındaki Bekir Doğan orada yaşananları şöyle anlatıyor: (‘’Boraltan Köprüsü faciasının 98 yaşındaki tanığı, 145 Azerbaycan Türkü'nün katledilişini unutamıyor’’, Habertürk,15.12.2020)

‘’…. Üsteğmen konuyla alakalı tekrar tekrar telgraf çekti. Komutanımız bu olaydan sonra silahını çekip intihar etti. Biz neden intihar ettiğini bilemedik. Bizim haberimiz yok, askeriz. Hem de çocuğuz. Aklımız başımızda oturaklı da değil. Göreve gidiyoruz, bir amaç var ama neyin nesi olduğunu bilmiyoruz…. Biz bunları köprüden teker teker isimleri okunarak teslim ettik. Sürüye sürüye köprüden geçirildiler. Allah kimseye öyle bir manzarayı görmeyi nasip etmesin. Zaten elimizden alıp götürdüler. Karşıya geçince 'Hoş geldiniz.' demiyorlar. Ellerinde ne varsa süngü mü tüfek mi, vurduğu zaman 'Allah' diye bağırıyorlardı. Keşke gitmeseydim, görmeseydim, bilmeseydim. Alnımız yerde, gözümüzde yaş, onların üzerimizdeki manevi etkiler bizi küçülttükçe küçülttü. 'Keşke biz de gidip ölseydik.' dedik. Rusların ellerine geçtikten sonra biz uzaktan bakıyoruz, öyle bir muamele ki hayvana yapılmayacak bir muamele. Haksız, insafsız, vicdansız bir muamele... Hepsini sıraya dizdiler makineli tüfekle taradılar. Mısır sapı gibi hepsi yere yığıldı."

Azerbaycan’ın büyük milli şairi Almas Yıldırım, bu olayı “Dönek Kardeş” adlı bir şiirinde de dile getiriyor…  Bizden Yazar Alper Aksoy bu dramı ‘’Boraltan Köprüsü’’ (İrfan Yayıncılık, 2020) adıyla romanlaştırıyor. Boraltan Köprüsü’nde yaşanan trajedi, 1978 yılında başrolünü Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğan’ın oynadığı ‘’Güneş ne zaman doğacak’’ adıyla Orhun Film tarafından filme çekiliyor… Bu trajedi Türk halk müziği sanatçısı Esat Kabaklı tarafından da bestelenip türkü haline getiriliyor…

Bu trajediye gerekçe olarak dönemin yönetimi; II. Dünya Savaşı koşullarını, Türkiye’ye yönelik artan Sovyet tehdidini ve Türkiye ile Sovyetler arasında yapılan karşılıklı mülteci değişim anlaşmasını ileri sürüyor…

Hocalı katliamı

26 Şubat 1992 yılında Karabağ’ın Hocalı kentinde sergilenen katliamda 63'ü çocuk, 106’sı kadın, 70'i yaşlı olmak üzere toplam 613 Azerbaycan Türkü katlediliyor.  Bu katliamda 150 Azerbaycan Türkü de kaybolur. Bu katliam esnasında o zamanki Başbakan Süleyman Demirel, “Rusların Kızıl Orduları ile yirmi yedi bin atom başlıklı füzeleri var” diyerek, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey’in Hocalı’daki yaralıları taşımak için tahliye maksadıyla talep ettiği dört helikopteri dahi vermiyor. Bunun üzerine Azerbaycan Cumhurbaşkanı Elçibey, “Türkiye’den dört tane helikopter istedim vermediler, ben daha ne isteyeceğim?” diye sitemde bulunuyor. Cumhurbaşkanı Turgut Özal da bu katliam için, “Bunda üzülecek ne var? Onlar Şii, biz Sünni’yiz. Onlara İran yardım etsin” diye demeç veriyor…

Ermeni açılımı

Karabağ’da uluslararası anlaşmalara rağmen haksız Ermenistan işgali ortadan kalmadan Türkiye Ermenistan ile olan ilişkilerini normalleştirme çabasına giriyor… Bu maksatla Türkiye, Ermeni açılımı yapıyor… Türkiye, Ermeni açılımı yapıyor ancak bu açılımının karşılığını pek alamıyor… Bu çabada hem ABD hem de AB’de bulunun ülke yönetimlerinde etkili Ermeni diasporasının büyük etkisi olduğu değerlendiriliyor…


Bu açılımın en büyük ayağını Türkiye ve Ermenistan arasında 10 Ekim 2009 tarihinde imzalanan Zürih Protokolleri oluşturuyor…

Zürih Protokolleri

Türkiye – Ermenistan ilişkilerin normalleştirilmesi amacıyla Türkiye ve Ermenistan arasında 2008 yılında bir süreç başlatılıyor… Bu süreç 10 Ekim 2009 tarihinde, İsviçre’nin Zürih kentinde Türkiye ve Ermenistan arasında, “Diplomatik ilişkilerin tesisi” ve “İkili ilişkilerin geliştirilmesi” başlıklı iki protokol, iki ülkenin dışişleri bakanları tarafından, ABD, Rusya ve İsviçre dışişleri bakanlarının da hazır bulunduğu bir ortamda imzalanıyor. Türkiye ile Ermenistan arasındaki son resmi belgenin 13 Ekim 1921’de Kars’ta imzalandığını düşünülürse bu protokollerin ne kadar büyük önem arz ettiği görülüyor.

Bu protokollere göre;  iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden inşa edilmesi, Türkiye ve Ermenistan’ın karşılıklı olarak temsilcilikler açması, dışişleri bakanlıkları arasında düzenli siyasi istişarelerin yapılması, Türkiye ve Ermenistan aralarındaki sınırın protokolün yürürlüğe girmesinden itibaren iki ay içerisinde açılması ve tarihsel sorunlar için de kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini yapmak üzere bir alt komite kurulması öngörülüyor…  

Bu protokol Türk hükumeti tarafından onaylanması için TBMM’ye sevk ediliyor…  Ermenistan ise protokolleri anayasaya uygunluğu açısından incelenmek üzere önce Ermenistan Anayasa Mahkemesi’ne iletiliyor. Ermenistan Anayasa Mahkemesi, 12 Ocak 2010 günü protokollerin Ermenistan Anayasası'na uygun bulunduğunu açıklamakla birlikte, 18 Ocak 2010 tarihli gerekçeli kararında protokollerin lafzına ve ruhuna aykırı önkoşullara ve kısıtlayıcı hükümlere yer veriyor… Ermenistan, bilahare Protokollerin onay sürecini askıya aldığını 23 Nisan 2010 tarihli bir nota ile Türkiye’nin Tiflis Büyükelçiliğimize bildiriyor. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan ise Şubat 2015’te söz konusu protokolleri Ermenistan Parlamentosu’ndan geri çekiyor ve 1 Mart 2018 tarihinde ise protokolleri hükümsüz ilan ediyor… TBMM, bu protokolleri onaylamıyor ancak Türk hükûmeti bu protokolleri TBMM’nden geri çekmiyor…

Ayrıca Türkiye’nin 2005 yılı başlarında önerdiği tarafsız bir Ortak Tarih Komisyonu kurulmasını önerisi ve Ermenistan’ın “önkoşulsuz diplomatik ilişki” ve “hükümetler arası komisyon” talepleri 2009 yılında imzalanan bu Zürih protokollerinde yer alıyor… Türkiye, bu protokole göre hükümetler arası komisyona bağlı tarih alt komisyonu ve diğer alt komisyonlar kurulmasını kabul ediyor… Protokolde geçen “önkoşulsuz’’! kavramı;  Ermeni tarafı için, 1921 Kars Antlaşması’nı yok sayılması, soykırım iddiasından vazgeçmemesi ve Karabağ’ı terk etmeyecekleri anlamına gelebiliyor… Ermenistan’ın, bu komisyonlara soykırım, insanlığa karşı suç, tazminat talepleri dahil olmak üzere her türlü iddia ve taleplerini getirme ihtimali bulunuyor. Türkiye kabul etmediği takdirde konunun uluslararası yargıya taşınabilme ve Türkiye’nin Lahey Adalet Divanı’nda yargılanabilme ihtimali bulunuyor….

Dolayısıyla bu protokoller masum içerikler taşımıyor… Zaten protokollerin imza aşamasında Ermenistan parlamentosuna konuşan Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan şunları söylüyor, “Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi için hazırlanan protokol metinleri tamamen bizim tarafımızdan kaleme alınmıştır. Ermenistan’da bundan kimsenin şüphesi olmasın. Türk tarafı bizim hazırladığımız metinlerini okuduktan sonra, sadece ufak tefek düzenlemeler yaparak içeriği kabul etmiş oldu”... Türkiye’nin Karabağ şartıyla ilgili olarak da Nalbandyan, şunları söylüyor: “Bir yıl önce müzakereler başlamadan önce, Sarkisyan, Türk yönetimine net bir dille diyaloğun sadece ve sadece ön şartsız yürütebileceğini söyledi. Ankara da Sarkisyan’ın bu önerisini kabul etti. Karabağ şartı hiçbir zaman masada olmadı ve olmayacak.”

 
Gerçi bu protokoller her iki ülkenin meclislerinde onaylanmıyor ancak Karabağ sorunu çözülmeden yapılan bu protokoller Azerbaycan’ı derinden incitiyor.

Bu protokollerin imzalanmasından (10 Ekim 2009) hemen sonra Bursa’da 14 Ekim 2009 tarihinde yapılan Türkiye-Ermenistan futbol maçına Türkiye, Azerbaycan bayraklarının stada sokulmasını yasaklıyor. O zamanki Bursa Valisi Şahabettin Harput, devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Azerbaycan bayrağı veya başka türlü flama ve sloganlarla buraya gelip, maç seyretmeye müsamaha göstermeyeceğiz ve müsaade etmeyeceğiz” diye açıklamada bulunuyor. Ve stada bir tane bile olsa Azeri bayrağı alınmıyor. Maça getirilen Azerbaycan bayrakları da toplatılıyor.

Türkiye ve Ermenistan cumhurbaşkanlarının görüşmesi


Bu maçtan bir yıl önce de 6 Eylül 2008 tarihinde Ermenistan’da Ermenistan – Türkiye milli maçı yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Ermenistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın davetiyle Türkiye-Ermenistan milli maçını seyretmek için Ermenistan'a gidiyor. Maçtan önce Ermenistan başkanlık sarayında Gül ve Sarkisyan arasında 1.5 saatlik ikili bir görüşme yapılıyor. Görüşmede ikili ilişkilerdeki sorunlar, işgal edilmiş Azerbaycan toprakları ve Kafkasya İstikrar ve Güvenlik Pakt'ı görüşülüyor. Görüşmede ayrıca Türkiye-Ermenistan arasındaki düzenli istişare mekanizması sayısının arttırılması, görüşmelerin dışişleri bakanları seviyesine çıkartılması, ay sonundaki BM zirvesinde iki Cumhurbaşkanının tekrar bir araya gelmesi, tarih komisyonu oluşturulması konusundaki çabaların hızlandırılması, ekonomi alanında bir komitenin daha oluşturulması kararlaştırılıyor.  

Aslında bu davet yalnızlıktan kurtulmayı hedefleyen Ermenistan'ın spor kılıfı giydirilmiş bir diplomasi oyunu oluyor… Türkiye de bu oyuna geliyor. Ermeniler için bu ziyaretin önemi iki ülke arasındaki meseleleri görüşerek çözmekten çok sınırların açılması amaçlanıyor….   

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Ermenistan ziyareti en çok Azerbaycan tarafından eleştiriliyor. Halkın sert tepkisine karşı Azerbaycan yönetimi daha temkinli davranmayı tercih ediyor. Azerbaycan, "Bu ziyaret Azerbaycan-Türkiye ikili ilişkilerini bozmaz ama bu ziyaret Türkiye-Ermenistan diplomatik ilişkilerinin başlatılması ziyaretiyse Azerbaycan bundan rahatsızdır" şeklinde resmi görüşünü bildiriyor.

Türkiye'nin Ermenistan’a karşılıksız yaptığı jestler

Türkiye’nin Ermenistan’a yaptığı karşılıksız jestler tabii ki yukarıda anlattıklarımla bitmiyor… Bu jestler devam ediyor:

* 1988'de Ermenistan'da gerçekleşen Spitak Depremi'ne Türkiye yardım malzemesi gönderiyor.

* 23 Ağustos 1990'da kabul edilen Ermenistan Bağımsız Bildirgesi'nin 11. maddesinde Doğu Anadolu'dan Batı Ermenistan olarak bahsediliyor… Türkiye buna ses çıkarmıyor...

* Şubat 1991'de Ermenistan Parlamentosu'nun kabul ettiği yasayla Türkiye-Ermenistan sınırlarını belirleyen 1921 Kars Anlaşması'nı tanımadığını ilan ediyor. Türkiye yine ses çıkarmıyor.

* 16 Aralık 1991 Türkiye tüm bunlara rağmen Ermenistan'ın bağımsızlığını tanıyor.

* 1993'de Türkiye, savaşta zor durumda olan Rusya ve ABD'den yardımın gelmesini bekleyen Ermenistan'a (Karabağ’daki ve özellikle Hocalı’daki Ermeni katliamının hemen ardından) buğday ve elektrik yardımında bulunuyor.

* 5 Temmuz 1995'de yapılan referandumla kabul edilen Ermenistan Anayasası'nın 13. maddesinin 2. paragrafında, Türkiye'de bulunan Ağrı Dağı, "Ermenistan'ın devlet simgesi" olarak nitelendiriliyor. Türkiye yine ses çıkarmıyor.

* 1995'de Türkiye Ermenistan'a h-50 hava koridorunu açıyor…

* 16 Ekim 2003'de Türkiye Ermenistan'a hava sahasını açıyor…

* Şubat 2007'de Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan arasında imzalanan demiryolu projesinin 11. maddesinde Ermenistan’a işgalden vazgeçmesi ve projeye katılması teklif ediliyor. 24 Temmuz 2008'de projenin Kars'taki temel atma töreninde Abdullah Gül açıkça Ermenistan'ın işgalden vazgeçerek projeye katılmasını istiyor…

* 29 Mart 2007 Türkiye Ermeni kilisesi Akdamar'ı onarıyor ve törenle açıyor.

* 24 Nisan 2008 Türk bayrağının yakılıp, çiğnendiği tarihte Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan 1915 olaylarıyla ilgili Ermenistan dış politikasını şöyle açıklıyor: "Ermeni soykırımının uluslararası alanda tanınması ve kınanması Ermenistan dış politikasının vazgeçilmez ve meşru bir parçasıdır. Bütün Ermenilerin ana vatanı olarak Ermenistan, tarihi adaletin tecelli etmesi için çabalarını devam ettirmek zorundadır." Türkiye yine tepkisiz kalıyor. Pardon sürçü lisan ediyorum. Türkiye tepkisiz olur mu: Türkiye, Ermeni açılımına devam ediyor…

* 25 Mayıs 2001 tarihinde MGK tavsiye kararı ile ‘’Soykırım İddiaları ile Mücadele Koordinasyon Kurulu’’ kuruluyor… Başkanlığına ise Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli getiriliyor. Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu da bu kurulun üyeliğine getiriliyor… Kurul, başta Fransa, İngiltere ve ABD olmak üzere sözde soykırım ile ilgili ne kadar belge varsa kopyalanıp Türkiye’ye getiriliyor…  Bu belgelerin tamamı halen Türk Tarih Kurumu arşivinde bulunuyor... Alanında başarılı çalışmalar yapan bu kuruldan, önce Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu görevden alınıyor sonra da 2017 Türkiye anayasa referandumundan ve bunun sonucunda Türkiye'nin geçtiği başkanlık sistemi bahane edilerek bu kurul lağvediliyor… Ve bir daha böyle bir kurul kurulmuyor… Zaten bu ülkede başarılı hiçbir kurum cezasız bırakılmıyor…

* Ülkemizde hep Ermeni diasporasının lobi faaliyetlerinde ve özellikle medya ve film aracılığı ile kendi iddialarını anlatmalarında ne kadar başarılı olduklarından hep şikâyet ediliyor ve neden biz daha iyisini yapamayız diye hayıflanılıyor… İşte bu eksikliği gidermek için 2015 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından bir talimat veriliyor. Bu talimat çerçevesinde film yapımcısı ve yönetmen İsmail Güneş’e bir görev veriliyor. İsmail Güneş tarafından Giresun Şebinkarahisar bölgesinde ‘’Kervan 1915’’ adlı bir film çekiliyor. Filmde, 1915 yılında 200 Ermeni kadının Şebinkarahisar’dan Orta Anadolu üzerinden Halep'e tehciri anlatılıyor. Film çekimleri üç yılda, 1.500 kişilik ekiple ve büyük engellemelere rağmen yapılıyor ve film 2017 yılında tamamlanıyor. Yurt dışı gösterimi için filmin beş ayrı dilde dublajı yapılıyor… Filme milyonlarca para harcanıyor. Fragmanları, afişleri bile hazırlanıyor, fragman ve afişlerde filmin 06 Ekim 2017 tarihinde vizyona gireceği duyuruluyor. Ancak Film, gösterime hazır hale geldiğinde film vizyondan çekiliyor… Tabii ki bu filmin neden ve kimin tarafından engellendiğini açıklamak en başta filmin yönetmeni İsmail Güneş’e düşüyor…

Türkiye – Ermenistan ilişkilerinin normalleştirmesi adımları

* Türkiye tarafından İkinci Dağlık Karabağ Savaşı (2020) sonrasında oluşan uygun siyasi konjonktür çerçevesinde, ilişkilerin kademeli olarak normalleştirilmesi için önkoşulsuz olarak Ermenistan’la doğrudan diyaloğa başlıyor… Bu çerçevede Ermenistan ve Türkiye, Aralık 2021'de iki ülke arasındaki normalleşme adımlarını görüşmek üzere özel temsilciler atıyor…


* Bu temsilciler ilk olarak 14 Ocak 2022 tarihinde Moskova'da bir araya geliyor...  Ardından süreç içinde Viyana'da üç görüşme gerçekleştiriliyor.

* Temsilcilerin yaptığı bir dizi görüşme sonrasında, 2 Şubat 2022 tarihinden itibaren iki ülke arasında doğrudan uçuşlar başlıyor…

* 12 Mart 2022'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ermeni mevkidaşı Ararat Mirzoyan ile Antalya Diplomasi Forumu'nda bir araya geliyor..

* 1 Temmuz 2022 tarihinde Türkiye-Ermenistan sınırının üçüncü ülke vatandaşlarına açılması ve iki ülke arasında havayolu kargo ticaretinin başlatılması kararı alınıyor…

* 11 Temmuz 2022 tarihinde de Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile bir telefon görüşmesi gerçekleştiriyor. İkili, 6 Ekim 2022'de Prag'da Avrupa Siyasi Topluluğu toplantısı sırasında ilk kez yüz yüze görüşüyor…

* 6 Şubat 2023 depremi sonrası ilişkilerde gözle görülür bir yumuşama oluyor.. Bu süreçte, Ermenistan'dan Türkiye'ye insani yardım geçişine izin vermek için bir sınır kapısı açılıyor... 15 Şubat 2023'te ise Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan deprem felaketi nedeniyle Türkiye'yi ziyaret ediyor ve Ankara'da mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşüyor...

* 3 Haziran 2023'te Paşinyan, yeniden cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan'ın yemin törenine katılmak üzere Ankara'yı ziyaret ediyor… Bu ziyaret, on yıl sonra bir Ermeni lider tarafından Türkiye'ye gerçekleştirilen ilk ziyaret oluyor…

Sonuç

Türkiye – Ermenistan, Azerbaycan – Ermenistan ilişkileri hep sorunlu olarak yürüyor… Bu şekilde Türkiye ile Ermenistan arasında normalleşme adımları atılıyor. Ancak bu normalleşme adımları Türkiye tarafından kısmen olumlu olarak görülse bile Ermenistan siyasetinde bu adımlar derin kırılmalara yol açıyor... Başbakan Nikol Paşinyan, Ermenistan muhalefeti tarafından "Türk ajanı" olmakla suçlanıyor… Erivan sık sık bu konudan kaynaklı şiddetli protesto gösterileri ve parlamento baskınlarına sahne oluyor...

Neyse konu uzun, çetrefilli ve hazin... En iyisi konuyu ben burada keseyim…

Siz yine de tarihe bir göz atın da siyasetçilerin hamaset dolu ‘’İki devlet tek millet’’ sözlerine pek inanmayın. Bu veciz ifadeyi, bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılırken Türkiye'nin eli böğründe seyrettiği, Atatürk ve Türkiye aşığı, Azerbaycan'ın ilk Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey söylüyor…

Arz ederim.

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz