• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam91
Toplam Ziyaret2917217

Her şey çok daha güzel olacak mı?

Her şey çok daha güzel olacak mı?

09 Mayıs 2019

20. yüzyılın en önemli düşün insanlarından Ernst Bloch’un önemli bir eseri vardır. Adı; ‘’Umut İlkesi’’ (İletişim Yayınları, çeviri; Tanıl Bora –iki cilt halinde-) ‘’Umut İlkesi’’nin birinci cildinin (sadece birinci cildi 840 sayfa) bir bölümünün başlığının adı da ‘’Militan İyimserlik’’tir. 

Aslında bu bölüm eserin de ana fikrini oluşturur. Bloch bu bölümde (Militan iyimserlik) iki tip insandan söz eder: Bunlardan biri “banal-otomatik iyimser'', diğeri de “mutlaklaşmış karamsar''dır. Bloch'a göre “banal-otomatik iyimser'' düşüncesine sahip kimseler için gelecek şimdiden bellidir ve iyi olacaktır....  

Bloch’a göre “Banal-otomatik iyimserlik”, onun tam tersi olan “mutlaklaşmış karamsarlık”tan “daha az zehirleyici değildir”… Ve der ki Bloch; “Çünkü ikincisi açıkça, adıyla sanıyla ortaya çıkan utanmaz gericiliğe hizmet ediyorsa, ilki de mahcup gericiliğe, ona göz kırpan katlanma ve pasifliğin emeline hizmet eder”…

Şimdi Ernst Bloch’un eserini tekrar geri dönmek için burada bırakalım…

Kendim bildim bileli Türkiye’deki sol cenahın Ernst Bloch’un kitabında bahsettiği Polyannacılığı da aşan, stratejik düşünce nedir zerre bilgi sahibi olmadan, sahip oldukları; mahcup gericiliğe göz kırpan, ona katlanma ve pasifliğin emeline hizmet eden “Banal-otomatik iyimserlik’’ düşünce ve davranışına şaşıp kalmışımdır.  Bu gün de öyle diyorlar ya: ‘’Her şey çok güzel olacak’’…

Ben onlar kadar iyimser olmadığım için, değil her şey, hiçbir şeyin daha güzel olmayacağını size tarihe giderek anlatayım…

1994 yılındaki yerel seçimlerde, Türkiye’de solun kalesi olan İstanbul ve Ankara’da aralarında zerre kadar fark olmayan üç sol parti SHP, DSP ve CHP ayrı ayrı aday gösterdiler… Tabii ki kaybettiler… Yine aralarında zerre kadar fark olmayan bu partiler, kafalarında zerre kadar akıl olmayan yöneticileri ile bu hatalarını 1999 seçimlerinde de yine tekrarlayarak İstanbul ve Ankara’da yine ayrı ayrı aday gösterdiler ve tabii ki yine kaybettiler… Halbuki bu partilerin pîrî İsmet İnönü 72 yaşındayken bir demecinde şöyle demişti: ‘’72 yaşındayım.. Ben bu yaşta bile hala hata yaparım... Ancak bir yaptığım hatayı bir daha tekrarlamam…’’

Bu kadar geriye gitmeyelim, genç arkadaşlarım o günleri hatırlamazlar… Daha yakın bir tarihe bakalım…

Yargıyı siyasetin emrine veren ve “Yetmez ama ‘evet’çi” liberal solcular tarafından desteklenen, mezardaki ölülere bile oy kullandırın talimatı verilen, kazananın ‘’Okyanus ötesine teşekkür’’ konuşması yaptığı 12 Eylül 2010 halkoylamasında CHP etkisiz, yetersiz ve pasif kalmıştır…

Belediye meclisi üyelerinin bile seçime girmek için kamu görevlerinden istifa etmeleri gerekirken, o zamanki Başbakan'ın Başbakanlık görevinden ayrılmadan, tüm yetki, güç ve imkânlarıyla, 2014 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimine katılmasında CHP yine etkisiz, yetersiz ve pasif kalmıştır. (Bu karar sırasında YSK Başkanı Sadi Güven’di.) Yine bu seçimlerdeki CHP’nin Ekmelettin İhsanoğlu vakası da ayrıca tam bir beceriksizlik, sorumsuzluk ve keyfilik örneği olmuştur…

7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında çoğunluğu yitiren AKP yönetiminin iktidarı bırakmaması ve ülkeyi 1 Kasım 2015 tarihinde tekrar seçime götürmesi sürecinde AKP’nin ‘’İstikşafı görüşmeler’’ oyalamasıyla CHP yine etkisiz, yetersiz ve pasif kalmıştır.

15 Temmuz 2016’daki FETÖ darbe kalkışması sonrasında 20 Temmuz’daki AKP iktidarının OHAL sivil darbesinde CHP yine etkisiz, yetersiz ve pasif kalmış, 7 Ağustos 2016 tarihinde yapılan Yenikapı mitingine figüran olarak katılmıştır.

 “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye adlandırılan ve parlamenter demokrasiyi bitiren ve ucube bir rejimi yürürlüğe sokan ve OHAL koşullarında, yoğun bir baskı ortamında, eşitsiz koşullarda, gayri meşru biçimde ve yasalara aykırı uygulamalarla yapılan 16 Nisan 2016 halkoylamasında yaşanan ‘’mühürsüz oylar’’ kanunsuzluğunda CHP’nin çok büyük hataları olmuştur. CHP kanunsuz bir seçimi ‘’şaibeli’’ olarak niteleyerek atı alanın çoktan Üsküdar’ı geçmesine vesile olmuştur.  (YSK Başkanı bu sırada da yine Sadi Güven’dir.) 

18 Nisan 2018 tarihinde TBMM’inde alınan OHAL’in üç ay daha uzatılması ile 24 Haziran 2018 tarihinde yapılan erken seçimler OHAL şartlarında yapılmıştır... Bu süreçte de CHP yine etkisiz, tepkisiz ve sessiz kalmıştır. Ayrıca bu seçimde CHP’nin gösterdiği aday, usul, yöntem, seçimi takip ve oylara sahip çıkma konusunda CHP tamamen bir fiyasko yaşamıştır…

Geçen bu süreçte CHP’nin birinci önceliği; özgürlükler kısıtlanmışken, basın özgürlüğü yerlerde sürünürken, zindanlar gazeteci, aydın ve muhalifllerle doldurulmuşken, OHAL şartlarında ve bu YSK kadroları ile bir seçime gitmemek olmalıydı… Siyasetin zaten zemininin kalmadığı bu ortamda bu yasa ile bu şartlarda artık ne sandığa giren oylar demokratik sayılabilinirdi ne de oradan çıkacak sonuç demokratik kabul edilebilinirdi… Ki zaten öyle de olmuştur. 

Bizzat CHP’nin Genel Başkanı bütün bu seçimler olurken hem "AYM'ye güvenmiyoruz, referandum sonucunu oraya götürmem", "YSK'ya güvenmiyorum, TBMM başkanının anayasa ihlalini oraya götürmem" diye diye açık açık güvenmediğini beyan ettiği bu iki kurumun sorumluluğu altında yapılan tüm bu seçimlere tıpış tıpış giderek bu seçimlere figüran olarak katılmışlardır.

Gelelim 31 Mart 2019 yerel seçimlerine…

TBMM Genel Kurulu’nda 27 Aralık 2018 tarihinde kabul edilen bir yasa değişikliği ile 31 Mart 2019 seçimleri öncesinde görev süresi dolan YSK Başkanı Sadi Güven ve beş üyenin görevleri ‘’Seçim yasalarında yapılan değişikliklerin bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamayacağı” şeklindeki anayasa hükmüne rağmen bir yıl süre ile uzatılmıştır. 31 Mart 2019 yerel seçimleri de bu heyet sorumluluğunda yapılmıştır.

CHP ise bu uzatmayı “kabul edilebilir bir ihlal” olarak görerek sineye çekmiştir.

Tüm bu seçimler boyunca devletin tüm olanaklarını kullanan ve tüm yargıya egemen iktidar partisi liderinin “seçim yasaklarından muaf tutulması’’, seçimlerin hiç de adil olmayan koşullarda yapılması karşısında CHP yine hep etkisiz, tepkisiz ve sessiz kalmıştır.

Tüm bu adil olmayan koşullarda ve olumsuzluklar içinde yapılan 31 Mart 2019 seçimlerinde CHP tarafından kazanılan İstanbul seçimleri YSK tarafından usulsüz, kanunsuz, haksız ve hukuksuz bir şekilde iptal edildiğinde bile cılız itirazları hariç CHP’nin pek bir sesi çıkmamıştır. CHP, yenilen pehlivan güreşe doymaz misali itirazsız bir şekilde 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenecek seçimlere yine ‘’figüran olarak’’ (Pardon, bu kelimeyi kendileri kullanmadılar, ben kullandım, haklarını bir de ben yemeyeyim!) tıpış tıpış katılacağını beyan etmiştir.

Türkiye’nin yaşadığı AKP'in kaybettiği 07 Haziran 2015 ve tekrarlanarak AKP'nin kazandığı 01 Kasım 2015 seçimleri hala hafızlardadır.

CHP hala, karşısındakinin kafasında kırk tilkinin dolaştığını ancak kırkının da kuyruğunu birbirine değdirmediğini bir türlü öğrenememiştir. CHP hiç de normal olmayan koşulları kabullenip her şey normalmiş gibi, Türkiye sanki hala demokratik hukuk devletiymiş gibi davranmaktadır. Bu nedenle de her şeyin daha iyi olacağına da bir çocuk safllığı ile inanmaktadır. 

Yazımın girişinde yer verdiğim Ernst Bloch’un kitabına tekrar geri döneceğimi yazmıştım ya… Ernst Bloch bahsettiğim eserinde sanki CHP'nin bu tavırlarını anlattığı ''mahcup gericiliğe göz kırpan, ona katlanma ve pasifliğin emeline hizmet eden 'Banal-otomatik iyimserlik' düşüncesi'' karşısında şöyle derdi: “Gelecek kısmet olarak gelmez insana, insan geleceğe gelir, kendinde olanla girer onun içine…” Bloch’a göre bu “kendinde olan” ise, “cesaret”, “kararlılık” ve onların olmazsa olmaz gereksinimi olan ‘’bilgi”dir…

Bu kendinde olan ''cesaret'', ''kararlılık'' ve ''bilgi'' ile meşru eyleme geçmeyen, sadece sözde kalan tepkilerin ise hiçbir etkisinin olmadığını yaşanan süreç bizlere fazlasıyla göstermişir. 

’’Her şey çok güzel olacak’’ diyorlar ya…  Anlattığım gibi ben bu kadar aşırı iyimser değilim… Çünkü aşırı iyimserlik elma şekeri gibidir; yalarsınız, yalarsınız, yalarsınız sapı kalır elinizde! Ama ben daha kötüsünü aktarayım:  YSK aynı YSK, Anadolu Ajansı aynı Anadolu Ajansı, yandaş medya aynı yandaş medya, tüm devlet olanaklarını kullanan ve “seçim yasaklarından muaf tutulan’’, demokrasiyi bir araç olarak gören ve tüm yargıya egemen iktidar partisi lideri aynı iktidar partisi lideri, karşıdaki parti ‘’kafasında kırk tilkinin dolaştığı ancak kırkının da kuyruğunu birbirine değdirmediği’’ aynı iktidar partisi, hiç de adil olmayan koşullar yine aynı adil olmayan koşullar… Einstein “Hep aynı şeyi tekrarlayıp farklı sonuç beklemektir” diye tanımlardı ahmaklığı!… 

23 Haziran 2019 günü saat 22.00’de elimizde kala kala renkli elma şekerinin tahta sapı kalabilir.... Kızmayın bana! Dost acı söyler....

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz