• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam577
Toplam Ziyaret2891451

Eyvah ki eyvah!!!...


Eyvah ki eyvah!!!...

11 Nisan 2019


Kısa süre önceki bir yazımda pek TV izlemediğimi ancak son günlerde hangi kanal olursa olsun izleye izleye aklıma sizlerle paylaştığım muzır fıkralar geldiğini ve bu şekilde de terbiyemin, âdâbımın ve ahlâkımın da bozulduğundan yakınmıştım…

Ben de terbiyem, âdâbım ve ahlâkım bozulmasın diye kendimi müziğe vurdum… Bu ortamda sizlerle çok sevdiğim Malaguena Salerosa şarkısını, No Volvere şarkısını paylaştım… Baktım bunlar da beni frenlemiyor bu sefer de Divan edebiyatına daldım... ‘’Ben mushafı hatmettim, o ve’l-Leyli'de kaldı’’ diye Fuzulî’den girdim, "Bende yok sabr u sükûn, sende vefadan zerre; iki yoktan ne çıkar fikredelim bir kere" diye Şair Nâbî’den çıktım… Olmadı sabır dilediği, sabır verdiği için Tasavvuf edebiyatına daldım, ‘’Vech-i yâre dûş olan âlemde seyran istemez’’ diye Kuşadalı İbrahim Halvetî Efendiye sığındım…

Olmadı… Ne yaptımsa da olmadı… Ben TV seyrettikçe  sabrım kalmadı ve terbiyem, âdâbım ve ahlâkım bozuldu… Tutamadım kendimi… Yine fıkralara döndüm… Bozulan terbiyem, âdâbım ve ahlâkım için sizlerden peşinen özür diliyorum…

***
Adam arabasını tamirciye götürmüş:

- ''Bir yeri hariç, ses çıkarmayan yeri yok'', demiş. Tamirci sormuş:
- ''Neresi ses çıkarmıyor?''
- ''Kornası...''

Mübarek araba sanki bizim kurumlarımız, siyaset sistemimiz.

***
Aşırı derecede dekolte giyinmiş, çok sıska ve çelimsiz bir kadına Bernard Shaw’ın söylediği bir söz vardır: ''Açıldıkça daha az görünüyorsunuz.''


Ülkedeki siyaset ve siyasetçinin hali içinizi burkmaya başladı mı, insana Shaw’un bu sözünü anımsatıyor…

***
Mahallenin kabadayısı idi… Astığı astık, kestiği kestik idi… Mahalleliye kan kusturuyordu... Korkudan, değil kabadayıya dokunmak mahalleli yanına bile yaklaşamıyordu…

Mahalleden bücür bir velet mahalleliye dedi ki: ''Ben bu kabadayıya dokunurum, kabadayı bana bir şey yapamaz.'' Ve velet mahalleli ile iddiaya tutuştu...

Kabadayı, mahallede sırtını duvara dayamış, şapkasını öne indirmiş, yönünü güneşe dönmüş, kış günü uyukluyordu... Velet kabadayıya yaklaştı… Kabadayı veledin gölgesinden veledi fark etti ve ''ne istiyorsun'' anlamına göz kırptı.

Velet başladı konuşmaya: ''Annem kötü yolda mimli bir kadın. Babam annemi pazarlayarak para kazanıyor. Ayrıca babam yankesici ve hırsız. Abim homo... Ayrıca abim ablamı erkeklere pazarlıyor. Ben de hem homoyum, hem de hırsızlık yapıyorum.''

Ve velet bunlara benze epeyce bir kötü şeyler söyledi.. Kabadayı bu kadar kötü sözden bıktı ve veledin sözünü kesti: ''Benden ne istiyorsun?''

Velet; ''Sana dokunabilir miyim?'' diye sordu.

Kabadayı, velede uzun uzun baktı ve şu cevabı verdi: ''Dokun len, ben daha sana ne diyeyim!''

Dimi ya daha ben bunlara ne diyeyim!

***
Adamın birisi karısı tarafından fena halde aldatıldığını öğrenmiş ve o gün de iş için trenle bir yolculuğa çıkması gerekiyormuş. Acı içinde yola çıkmış, trene varmış. Bir kompartımanda bir kişilik boş yer bulmuş. Girip yerleşmiş.


Tren hareket etmiş, adamın kafasından çıkmıyor olay. Sonunda kendini tutamayıp hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yolculardan biri adama derdini sormuş. Bizimki dolu, hemen anlatmaya koyulmuş.

Derdini soran yolcu teselli etmiş: 
- ‘’O kadar üzülmeyin! Benim babamın da başından geçmiş böyle bir şey!’’

Diğer yolcular da katılmışlar konuşmaya; her biri, ilk konuşmacıyı onaylıyormuş: 
- ‘’Benimkinin de...’’ 
- ‘’Benimkinin de... ‘’
- ‘’Benimkinin de...’’

Bizimki biraz teselli bulmuş, rahatlamış bir halde sigarasını çıkarmış, çakmağını arayıp bulamamış. Sülaleden aldatılmışlar ordusuna dönerek sormuş: 

- ‘’İçinizde ateşi olan var mı, o..... çocukları?’’

***
Adamın biri, gece yatakta uyurken, bir sağa dönüyormuş, bir sola… Vücudu, terden sırılsıklam olmuş… Yüzünden de boncuk boncuk ter damlıyor… Belli ki, “kâbus” görüyor…

Adam bu kâbus esnasında arada bir ızıdrap çeker bir halde bağırıyormuş: “Kıvııır!.. Kıvır!.. Kıvvır!.. Kıvır!” Daha sonra rahatlıyor ancak sonra aynı ızıdrap çeker haliyle tekrar bağırıyormuş: “Kıvııır!.. Kıvır!.. Kıvvır!.. Kıvır!”

Bu bağırmalara adamın karısı uyanmış… Dürtmüş kocasını, “Herif, herif uyan!” Uyanmış adam… Sormuş kadın; “Herif, niye bağırıyorsun öyle, ‘kıvır, kıvır’ diye?”

Adam, gözlerini ovuştura ovuştura, şöyle bir doğrulmuş yataktan… Anlamış ki yaşadığı bir rüya, bir kâbus... Önce rahat bir nefes almış, sonra da başlamış anlatmaya:

''Sorma hatun” demiş. ''Rüyamda işten çıkıp eve gelirken, zebellah gibi adamın biri takıldı peşime… Hızlı yürümeye başladım adam yine peşimde... Koşmaya başladım adam yine peşimde... Yol değiştirdim, sokak değiştirdim, ama adamdan yine kurtulamadım. Nereye gittiysem, bir gölge gibi adam takip etti beni… Baktım kurtuluş yok, girdim bir camiye! Adam yine peşimde!.. Çıktım minareye!.. Adam da arkamda!.. Minarenin üçüncü şerefesinde yakaladı beni adam… Yatırdı yere, pantolonumu, donumu çıkarıp parmağını popoma takıp, başladı şerefeden aşağı beni sarkıtmaya!.. Ben de aşağı düşmemek için, başladım bağırmaya; ‘kıvııır, kıvır, kıvır’ diye!.. Adam parmağını kıvrık tutmayıp, bir düzeltse var ya anında düşeceğim aşağıya!.. Adam parmağını düzeltir gibi oluyor, ben de başlıyorum tekrar bağırmaya: 'kıvır, kıvır, kıvır' diye.”


Artık bu son fıkralara da bir kelimecik dahi olsa benden bir yorum yok...

***
Normalde benden böyle bir fıkra beklemezsiniz ama frenler boşaldı artık, dediğim gibi terbiyem, âdâbım ve ahlâkım bozuldu…

Tasavvuf edebiyatı da frenleyemiyorsa beni, eyvah ki eyvah!!!…

Osman AYDOĞAN




Yorumlar - Yorum Yaz