• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam799
Toplam Ziyaret2891673

Fatih Sultan Mehmet (5): Otlukbeli Meydan Muharebesi


Fatih Sultan Mehmet (5): Otlukbeli Meydan Muharebesi

02 Haziran 2021


Tarih 1473… İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinin üzerinden 20 yıl geçer… .

Osmanlı İmparatorluğu; Fatih Sultan Mehmet’in, 1453’te İstanbul’un fethiyle Bizans İmparatorluğunun yerine geçer, kurumsallaşır ve 1461’de de Trabzon’un fethiyle ve Pontus Rum Devletini yıkılması ile büyük güç kazanır…

Doğuda ise parçalanan Timur İmparatorluğu’nun enkazı üzerine Oğuz Türkleri tarafından 14. yüzyılda  kurulan, Horasan'dan Fırat’a, Kafkas Dağları'ndan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklarda egemen yeni bir Türk devleti vardır: Akkoyunlu İmparatorluğu...

Aslında Asya kıtası bu iki Türk ve Müslüman devlete yetecek kadar büyüktür. Birbirlerine sataşmadan bu geniş topraklar üzerinde yerleşebilirler, medeniyetlerini genişlete­rek ve güçlendirerek tarihi görevlerini yapabilirlerdi. 

Türk İmparatorluğu hükümdarı Timurlenk ile Osmanlı Hükümdarı Yıldırım Bayezid’in 71 yıl önce düştükleri tarihi hataya normal olarak düşmemeleri, birbirlerini yok et­meye çalışmamaları icap ederdi. 

Fakat olmaz, bu iki Türk devleti savaşır. Etnik olarak Türk idiler, din olarak da Müslüman’dılar, mezhep olarak da Sünni idiler... Fakat bu iki Türk ve Müslüman devlet savaşır işte…

O devirde dünyanın en büyük iki Türk İmparatorluğunun ordusu olan Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet’in komuta ettiği Osmanlı ordusu ile Akko­yunlu İmparatoru ‘’Emir-i Kebir’’ (Büyük Emir) adıyla anılan Uzun Hasan’ın komuta ettiği Akkoyunlu ordusu, 11 Ağustos 1473 tarihinde, Erzincan ilinin Tercan Ovası’nda Otlukbeli denilen mevkide karşı kar­şıya gelip meydan muharebesine tutuşurlar…  

Otlukbeli Meydan Muharebesi yapıldığı sırada yakın doğuda bulunan üç büyük İslam devleti vardı. Bunlardan biri; Osmanlı Devleti, ikincisi Akkoyunlu Devleti, üçüncüsü de Mısır’da Memluk Devleti idi.

Otlukbeli Meydan Muharebesi günümüzle çok yakından ilgilidir ve günümüze ait çok şeyler söyler...

Bakalım neler söyler? Ama önce Otlukbeli Muharebesi….

Otlukbeli Muharebesi öncesi

Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet’in, 1453’te İstanbul’un fethiyle Bizans İmparatorluğunu ve 1461’de de Trabzon’u alarak Pontus Rum Devletini yıkması ve bu sayede büyük güç kazanması Osmanlı'nın doğusundaki Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ı telaşlandırır…


Türkmen asıllı Akkoyunlu Uzun Hasan, kısa zamanda devletin sınırlarını genişleterek; Irak-ı Acem, Irak-ı Arap, Azerbaycan, İran ve kısmen Doğu Anadolu’ya hâkim olur. Pontus Rum Kralının damadı olması dolayısıyla Trabzon’un mirasının kendisinin olduğunu iddia eder. Bu sebeple, Fatih’ten Trabzon’u ister. Ancak isteği kabul edilmez.

Uzun Hasan, tek başına Osmanlıları mağlup edemeyeceğini bildiğinden, kendisine müttefik arar. Neticede, Batıda Haçlı devletleri ve Doğuda hâkimiyet mücadelesi veren Türk devlet ve beyleriyle anlaşır. Venedik, Papa ve Napoli, ittifak teklifleri neticesinde, ateşli silahlar ve bunu kullanacak usta ve asker gönderip Uzun Hasan’ın yanında yer alırlar. Venediklilerin yardımı karşılığı, Karadeniz’de serbest faaliyet yanında, Mora, Midilli, Ağrıboz ve Argos’un iadesi temin edilecektir. Topraklarını Osmanlıların zapt ettiği Karaman ve Candar Beyleri de bu ittifaka dâhil olurlar…

Uzun Hasan’ın bu faaliyetlerine karşı Fatih de tedbir alır. Batıdan gelecek saldırılara karşı Rumeli ve İstanbul’un emniyet tedbirlerini arttırır. Rumeli’nin muhafazası, Şehzâde Cem Sultan'a verilir. Mısır Memlûkları ile anlaşma yapılarak, Akkoyunlular ile ittifakları önlenir.

Venedikliler, Uzun Hasan’a yardım için Napoli, Rodos, Papalık ve Kıbrıs donanmalarıyla; Akdeniz ve Ege sahillerindeki Osmanlı şehirlerinden Antalya, İzmir şehir ve kalelerini yağma edip, yakarlar.

Fatih, Uzun Hasan’a karşı sefere çıkmadan önce, Anadolu’ya öncü kuvvetler gönderir. 1473 Martında doğu seferine çıkan Fatih’e; Bursa’da Rumeli Beylerbeyi Has Murad Paşa, Beypazarı’nda Karaman Valisi Şehzâde Mustafa Çelebi, Kazova’da Amasya Valisi Şehzâde Bayezid ve kuvvetleri katılır. Böylece Osmanlı ordusunun mevcudu, yüz bine çıkar. Rumeli akıncı kumandanı Mihaloğlu Ali Bey öncü gönderilerek, Akkoyunlular'a ilk darbeyi vurmaya ve haber almaya memur edilir. Osmanlı Ordusu Erzincan’a geldiği halde, Uzun Hasan ve Akkoyunlular'a rastlayamaz. Erzincan’dan itibaren asıl muharebe şartları gözetilerek, ani taarruzlara karşı ihtiyatla harekete devam edilir…

Öncü muharebeleri

Tercan’da iki tarafın da öncüleri karşılaşır. Uzun Hasan da yetmiş bin askerle Tebriz’den hareketle Tercan istikametine gelmektedir. Önden giden ve Tercan Nehrini takip eden Has Murad Paşa, karşılaştığı Akkoyunlu kuvvetlerini üst üste mağlup eder.


Has Murad Paşa, bu muvaffakiyetleri üzerine daha da ilerlemek ister. Vezîriâzam Mahmud Paşa, Fırat’ı geçmemesini tavsiye ettiyse de, dinlemeyip ilerler. Has Murad Paşa, Fırat’ı geçince Akkoyunlular'la muharebeye tutuşur. Sahte ricat taktiğine kapılarak Akkoyunluların içine girer ve kuvvetleriyle birlikte pusuya düşer. Osmanlı öncü kuvvetlerinin bir kısmı zayi olurken, bir kısmı esir düşer. Has Murad Paşa da Fırat’ta boğulur.

Osmanlıların meşhur kumandanlarının ve seçme askerlerinin esir alınıp, öldürülmesiyle ümitlenen Uzun Hasan, Otlukbeli’nde Osmanlılara kesin darbeyi indirmek için harekete geçer.

Merkezden epeyce uzaklaşan Osmanlı ordusunun levazım stoku devamlı azalır…

Atlı Türkmen kuvvetlerine sahip Akkoyunlular, şaşırtıcı muharebe planları tatbik ederek imha harbi yapıyorlardı. Akkoyunlu baskınlarına karşı Anadolu Beylerbeyi Davud Paşa ve takviye kuvvet olarak da Vezîriâzam Mahmud Paşa gönderilir.

İki tarafın muharebe düzenleri

Otlukbeli’nin tepeleri, Akkoyunlular tarafından tutulduğundan, Osmanlı ordusu Üçağızlı mevkiinde savaş düzeni alır. Merkezde Fatih Sultan Mehmed Han, sağ kolda Şehzade Bayezid, sol kolda Şehzade Mustafa bulunur. Padişah, kapıkulu azaplarına, şehzadeler de eyalet askerlerine kumanda ederler.


Akkoyunlu ordusunun merkezine Uzun Hasan, sağ kola oğullarından Zeynel Mirza (Zeynel Bey), sol kola da Uğurlu Mehmed Mirza kumanda ederler. (Mirza; Farsça bir kelime olup hükümdâr soyundan geldiğini gösteren bir asalet unvanıdır.)

Otlukbeli Meydan Muharebesi

Otlukbeli’nde, 11 Ağustos 1473 tarihinde meydana gelen muharebe, Osmanlıların ateşli silahlarda, Akkoyunluların da süvari kuvvetlerinde üstünlüğü ile başlar. Sol koldaki Şehzade Mustafa’nın üstün gayreti sonucunda, Akkoyunlular'a karşı sağladığı üstünlükle, muharebe Osmanlılar lehine döner. Osmanlıların, Uzun Hasan’ın merkez kuvvetlerini şiddetli top ve tüfek atışlarıyla ateş altında tutması, Akkoyunlu kuvvetlerini iyice bozar. Hasan Bey muharebe meydanından kaçar. Sağ koldaki Zeynel Mirza (Zeynel Bey) ve yardımcı Gürcü kuvvetleri kumandanları öldürülür. Muharebede kesin olarak üstünlüğü sağlayan Osmanlı kuvvetleri pek çok Akkoyunlu devlet adamı, bey, kumandan ve yardımcıları ile askerlerini esir alır. Fakat muharebe meydanından kaçan Uzun Hasan yakalanamaz.


Fatih Sultan Mehmet, esir alınan Akkoyunlu âlimlerine hürmet gösterip, serbest bırakır. Uzun Hasan safında olan Karakoyunluları da affeder. Akkoyunluların elindeki Osmanlı esirleri kurtarılır. Fatih, Otlukbeli zaferinden sonra, üç gün muharebe meydanında bekler. Zaferin şükrünü yaparak, dört bin köle ve cariye azat eder. Doğu seferine çıkmadan önce borç olarak dağıtılan yüz yük akçeyi (altı milyon altın lira, on milyon gümüş para) askere hediye eder. Sefer dönüşü, Şebinkarahisar fethedilir.

Otlukbeli Meydan Muharebesi özellikleri ve sonuçları

Otlukbeli Muharebesi birçok tarihçiye göre döneme oranla kullanılan taktik, teknoloji ve insan gücü bakımından 15. yüzyılda yaşanan en büyük muharebelerinden birisi olarak kabul edilir… Kayalık, elverişsiz arazi yapısının büyük rol oynadığı bu savaşta bu elverişsiz arazi nedeniyle kuvvetli Türkmen süvarilerine sahip her iki ordu da seçkin askerlerini kullanamazlar. Savaş ağırlıklı olarak piyadeler arasında geçer ve devrin en kuvvetli savaşma tekniğine sahip, deneyimli ve ateşli silahlarla donanmış yeniçeriler Akkoyunluların mızraklı piyadelerini dağıtırlar…


Bu savaş neticesinde Fırat Nehrinin batısı kesin olarak Osmanlı hâkimiyetine geçer. Batılılar, Osmanlı Devleti'ni mağlup edip, İstanbul’a tekrar hâkim olamayacaklarını kesin olarak anlarlar. Anadolu birliğinin Osmanlılar tarafından sağlanacağı kesinleşir, Osmanlıya Orta-Doğu yolu açılır. Akkoyunlu ülkesinde taht mücadelesi başlayıp, hanedan parçalanır. Karamanlı ülkesi, Osmanlı hâkimiyetine geçer. Otlukbeli zaferi öncesi ve sonrası, tecavüzlerini arttıran Haçlı korsanlarının Akdeniz ve Ege sahillerindeki saldırıları da neticesiz kalır. Venedikliler de anlaşma istemek zorunda kalır.

Otlukbeli Meydan Muharebesinden çıkarılacak dersler

Büyük tarihçiler hayatın ileriye doğru yaşandığını ancak geriye doğru anlaşıldığını, geleceğe ilişkin öngörülerin kökleri tarihte olan ve buradan beslenen bitkiler gibi olduğunu söylerler. Ve İbn-i Haldun o meşhur Mukaddemesinde derdi ki: “Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.”


Bu savaştan günümüze çıkarılacak en az üç büyük ders vardır.

Birinci ders

Eğer ülkenizin bir kenarında bulunan bir güç Batıdaki büyük devletlerle ittifak ilişkisi içine giriyorsa bekanız tehdit altında demektir. Bu güç ister bir devlet olsun isterse silahlı bir güç olsun. Tarih bize silahlı güçlerin güçlenerek zamanla devlete dönüşebildiğini gösterir…


Girişte anlattığım gibi Otlukbeli Savaşı öncesi Uzun Hasan, tek başına Osmanlıları mağlup edemeyeceğini bildiğinden, kendisine müttefik arar. Neticede, Batıda Haçlı devletleri ve Doğuda hâkimiyet mücadelesi veren Türk devlet ve beyleriyle anlaşır… Venedik, Papa ve Napoli, ittifak teklifleri neticesinde, ateşli silahlar ve bunu kullanacak usta ve asker gönderip Uzun Hasan’ın yanında yer alırlar…

Değişen nedir ki? PKK, PYD, KDP, IKPY veya her neyse kendisine Batıda müttefik aramadı mı? Neticede, Batıda Haçlı devletleri -pardon AB ve ABD, Doğuda hâkimiyet mücadelesi veren Kürt aşiret beyleriyle (Barzani) anlaşmadı mı? Venedik, Papa ve Napoli –pardon AB ve ABD ittifak teklifleri neticesinde, ateşli silahlar ve bunu kullanacak usta ve asker gönderip Uzun Hasan’ın –affola yine pardon – PYD’nin yanında yer almadılar mı?

O halde Batıda Haçlı devletleri -pardon AB ve ABD ile öyle bir ittifak ilişkisi içerisine gireceksin ki –veya en azından onları kendine düşman etmeyeceksin ki- Doğuda sana karşı, ülkene karşı hâkimiyet mücadelesi veren feodal örgütlere destek vermesinler!...

İkinci ders

Otlukbeli Meydan Muharebesi yapıldığı sırada yakın doğuda bulunan üç büyük İslam devleti vardır. Bunlardan biri; Osmanlı Devleti, ikincisi Akkoyunlu Devleti, üçüncüsü de Mısır’da Memluk devleti idi. Osmanlı ne yapmıştı Akkoyunlu Devleti ile savaşmadan önce? Osmanlı, Mısır Memlûkları ile anlaşma yaparak, Akkoyunlular ile ittifaklarını önledi.


Eğer büyük devletlerden müttefikleriniz yoksa ve dünyanın bütün büyük güçlerini ve komşularınızı karşınıza almışsanız, durumunuz hiç de hayra alamet değildir, sonunuz hüsran oluyor demektir. Bugün için ABD'yi, AB'yi, Rusya'yı, Irak'ı, Suriye'yi, Mısır'ı, İsrail'i, İran'ı kendisine düşman edenler, en azından dostluğundan mahrum edenler, ''değerli bir yalnızlık''ın içine düşenler her halde bu savaştan ve hele hele övüne övüne bitiremedikleri Osmanlıdan hiç mi hiç bir ders çıkarmamışlardır... Zaten onların tarih dedikleri de diziler ve masallardır.  Ben boşuna hemen hemen her yazımda demiyorum ‘’tarihini dizilerde, geçmişini masalda, geleceğini ise falda arayanlar’’ diye…

Üçüncü ders

Günümüzde de çok tartışılıyor ya: Türk birliği, İslam birliği, mezhep birliği veya ittifakı gibi kavramlar… Mesele, Türklük, Müslümanlık ve hatta Sünnilik olmuş olsa idi zaten bu savaşlar olmaz idi... Her iki tarafta da aynı niteliklere sahiptiler; Türk’tüler, Müslümandılar ve hatta hatta, Sünni idiler.... Tarih boyunca aynı kavim, aynı din, aynı mezhep mensupları pek çok kez birbiri ile savaştıkları, dahası birbirlerine karşı başka kavim ve din ve mezhep mensupları ile ittifak içine girdikleri çok vaki olmuştur. Yani ırka, dine ve mezhebe dayalı ittifakların hayalini kurmak ve buna göre politika oluşturmak ülkeyi felakete götürecek ham bir hayalden ibarettir...


Burada sözü İbn-i Haldun’a bırakmak istiyorum: ‘’Coğrafya kaderdir!’’

Yani derdi ki İbn-i Haldun bu iki kelimelik strateji ilkesini anlayamayan günümüz Türk politikacılarına: Politikalarınızı ırka, dine, mezhebe göre değil; coğrafyanıza göre belirleyin! Ve gidin öncelikle coğrafyanızla barışın! Çünkü coğrafyasıyla barışık yaşayan toplumlar barış içinde, huzur içinde, refah içinde ve uzun yaşarlar... Bu politikanın aksi kan ve gözyaşıdır... Sadece İbn-i Haldun değil Tarih Baba da bunu böyle söylüyor... Fatih Sultan Mehmet’i anlattığım ilk iki yazıma bir daha bakın. Fatih Sultan Mehmet’in İbn-i Haldun’u okumadığı düşünülemez.

Eğer siz kaderinizle -pardon coğrafyanızla barışık değilseniz başkaları gelir, onlarla ittifak yaparlar, altınızı oyarlar, gözünüzü çıkarırlar hatta hatta canınıza kastederler.... Siz de tarihinizi bilmez, anlamaz veya anlamazdan gelip ''kör olası dış düşmanlar, üst akıl'' deyu iç politika malzemesi yaparsınız...

Son söz

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ne diyordu: ''Tarihini bilmeyen bir millet yok olmaya mahkûmdur.'' Hoş, zaten ''ümmet'' derdinde olanların ''millet'' diye bir derdi de olmaz ya... Neyse…

''Hayat ileriye doğru yaşanır ancak geriye doğru anlaşılır'' derler… Bir nebze de olsa Tarih bilmiyorsanız hiçbir şey bilmiyorsunuz demektir…  Hele hele bir de bilmediğiniz tarihi çarpıtıyorsanız, siyasi emellerinize alet ediyorsanız eğer geleceğiniz karanlık demektir…

Son yıllarda Türkiye Cumhuriyeti Gemisi neden yalpalıyor dersiniz?

‘’Tarih bilmeyen siyasetçi, pusuladan anlamayan kaptana benzer, her ikisinde de karaya oturma tehlikesi, kaçınılmaz sonuçtur’’ derdi Cevdet Paşa...

Arz ederim…

Fatih Sultan Mehmet’i anlatmaya devam edeceğim…

Osman AYDOĞAN


Bir not

Otlukbeli Meydan Muharebesi; başta İslam Ansiklopedisi (I. C. s. 251-270, II. C., s. 270-274, VII. c, s. 506-535), Türk Tarih Kurumu Dergileri, İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın ‘’Osmanlı Tarihi’’ (C. I-VIII, TTK Yay., Ankara, 1988) kitabı, ATASE Yayınları ve ancak tarihçi akademisyenlerin faydalanabileceği değişik kaynaklarda bahsedilse de ne yazık ki bu muharebeyi öncesi, sonrası ve sonuçlarıyla askerî ve siyasi olarak anlatan, benim gibi sıradan vatandaşların anlayabileceği dört başı mamur bir kaynak yoktur. Sadece genç nesil (1982 doğumlu) gazeteci yazarlardan Bedia Ceylan Güzelce’nin, Otlukbeli Muharebesini iki kirpinin gözünden anlattığı, 1473’teki, olaylara bir başka gözle bakan, Tarihin rakamlardan ibaret olmadığını şiirsel bir dille anlattığı, savaşlarda adı bile geçmeyenlerin romanı ‘’1473’’ (Çınar Yayınları, 2017) isimli güzel bir kitabı var. Bir de tarihçi Prof. Dr. Enver Konukçu’nun Erzincan Valiliğince yayınlanan ‘’Otlukbeli Meydan Savaşı - Ağustos 1473’’ (1998) isimli kitabı var.


Herhalde bizler tarih okumayı sevmediğimiz gibi tarih yazmayı da sevmiyoruz…

İkinci bir not

Yazım içerisinde Otlukbeli Muharebesinin birçok tarihçiye göre döneme oranla kullanılan taktik, teknoloji ve insan gücü bakımından 15. yüzyılda yaşanan en büyük muharebelerinden birisi olarak kabul edildiğini anlattım. Bu yazımı okuyan okuyucular arasında asker kökenli olup da askerî mekteplerde, Mekteb-i Harbiye’de ve Erkân-ı Harbiye’de ve daha başka askerî akademilerde bu işin ilmini tahsil eden, okuyan okuyucularım da var... Bu okuyucularım hatırlarlar mı acaba bahsettiğim mekteplerde kendilerine hiç anlattığım bu Otlukbeli Muharebesi anlatılmış mıydı? Muhtemel cevapları ''hayır'' olacaktır... İşte bu noktada da şu soru sorulmalıdır: Böylesi önemli bir muharebe neden askerî mekteplerde, askerî akademilerde okutulmaz? İllaki okutulacak savaşlar Osmanlının Hristiyanlarla, Batı ile olan savaşları mı olmak zorundadır? Malazgirt denince erkân-ı harp zabit adayları bu muharebeyi yerinde anlatmak için teee Süphan eteklerine Ziyaret Tepe'ye kadar götürülür de Otlukbeli denince adı bile telaffuz edilmez... Bunun cevabını da yine bir sonraki yazıma bırakayım... Yoksa bu kadar uzun yazılarımdan dolayı inanın bana yapılan sitemlerin ve bu konuda büyüklerimden yediğim fırçaların haddi hesabı yohtur! 


Üçüncü bir not

Tarihi geçmişte bırakıp gelelim günümüze…


Tarih 12 Mayıs 2017... Tüm ajanslarda pek bir kimsenin dikkatini çekmeyen kısa bir haber geçiyor. Haber şu idi:

‘’Hasankeyf’teki Zeynel Bey (Zeynel Mirza) Türbesi Ilısu Barajı yapıldığında su altında kalmasın diye ‘Ilısu Barajı Kültürel Varlıkları Koruma ve Kurtarma Çalışmaları' kapsamında bulunduğu yerden iki km daha uzağa, Hasankeyf ilçesinin yeni yerleşim alanında bulunan Kültürel Park’a taşındı.’’

Zeynel Bey Türbesi; Batman'ın ilçesi Hasankeyf’te, Dicle nehrinin kuzey sahilinde, Hısn-ı Keyfa (Hasankeyf) köprüsünün batısında yer alan bir mimari şaheser idi. Türbenin, kuzeydeki giriş kapısı kemer üstünde yer alan kitabede Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın saltanat yıllarında şehit (!) düşen oğlu Zeynel Bey (Zeynel Mirza) için yaptırıldığı belirtiliyor. Kitabede tarih bulunmamaktadır. Ancak Zeynel Bey'in Akkoyunlularla Osmanlılar arasında cereyan eden Otlukbeli Meydan Muharebesi'inde (1473) şehit (!) düştüğü bilinmektedir. Dolayısıyla türbenin bu tarihten sonra inşa edilmiş olduğu değerlendiriliyor…

Türbenin taşınması esnasında da gerek resmi açıklamalarda gerekse de verilen haberlerde Zeynel Bey’den hep ‘’şehit’’ (!) diye bahsediliyor…

Burada şu soru sorulmalıdır: Osmanlı'nın bizzat savaştığı düşmanının oğluna, onu şehit (!) diye anmamıza ve onun türbesine gösterilen bu ihtimam niyedir? Bunun cevabını da yine bir sonraki yazımda anlatayım...

Zeynel Bey (Zeynel Mirza) Türbesi yeni yerine taşınırken:

 


Yorumlar - Yorum Yaz