• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam718
Toplam Ziyaret2891592

Mehmet Âkif Ersoy


Mehmet Âkif Ersoy


12 Mart 2016

Türkiye Cumhuriyeti'nin Ulusal Marşı İstiklal Marşı'nın güftekârı olan ve "Vatan şairi" ve "milli şair" unvanları ile anılan Mehmet Âkif Ersoy'un şiiri, 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklâl Marşı olarak kabul ediliyor. Mehmet Âkif Ersoy, 27 Aralık 1936 tarihinde hayata gözlerini yumuyor. Cicero, ‘’Ölmüşleri yaşatan, yaşayanların bellekleridir’’ derdi. Bu vesile ile kısaca İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet âkif Ersoy'u anlatmak istiyorum.


İşgal sonrası İstanbul'da rahat hareket etme olanağı kalmayan Mehmet Âkif Anadolu’ya geçiyor. TBMM'nin açılışının ertesi günü olan 24 Nisan 1920 günü Ankara'ya varıyor. Millî mücadeleye şair, hatip, seyyah, gazeteci, siyasetçi olarak katılıyor.

Ankara’ya geldiği günlerde, Mustafa Kemâl Paşa tarafından aday gösterilerek milletvekili seçilip 1920-23 yılları arasında vekil olarak I. TBMM’de yer alıyor.

İstiklâl Madalyası ile ödüllendirilen Mehmet Âkif, Türkiye'de gerçekleşen devrimleri kendi inançlarına ve ülküsüne aykırı görerek 1926 yılında gittiği Mısır’dan dönmüyor…

Mısır’a gitmeden önce Kuran’ı Türkçeye tercüme etmek için Diyanet İşleri ile anlaşma imzalıyor. Kuran tercümesi üzerinde 6-7 sene üzerinde çalıştıktan sonra sonuçtan memnun kalmıyor. Sonunda 1932’de mukaveleyi feshediyor… Diyanet İşleri Başkanlığı hem tercüme hem yorumlama işini bu sefer Elmalılı Hamdi Efendi'ye veriyor. Âkif, kendi yazdıklarını dostu Yozgatlı İhsan'a teslim ediyor ve ölür de gelmezse yakmasını nasihat ediyor. Türkçe ibadet projesinde kullanılacağından endişe ettiği için tercümeyi teslim etmediği iddia ediliyor.

Mehmet Âkif Ersoy’un şu dizeleri nedense pek hatırlanmıyor ve hatırlatılmıyor;

''Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile
Âlem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!
Kaç hakiki Müslüman gördümse, hep makberdedir
Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!''

(Safahat, 13 Haziran 1329 - 26 Haziran 1913)


Mısır’da iken siroz hastalığına yakalanınca hava değişikliği iyi gelir düşüncesiyle önce Lübnan'a, sonra Antakya'ya gidiyor. Ancak iyileşemeden tekrar Mısır'a dönüyor. 17 Haziran 1936 yılında tedavi için İstanbul'a geliyor. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul’da hayata gözlerini yumuyor. Edirnekapı Mezarlığı’na defnediliyor. 1960’ta yol inşaatı nedeniyle kabri Edirnekapı Şehitliği'ne naklediliyor. Mezarlıkta naaşı, Süleyman Nazif ve arkadaşı Ahmet Naim Bey'in arasında yatıyor.


Mehmet Akif', Mısır’dan döndükten sonra Midhat Cemal Kuntay’a yazdığı mektupta şunları yazıyor: "Mısır'da on bir yıl kaldım. Fakat on bir saat daha kalsaydım, artık çıldırırdım. Sana halisane (içtenlikle) fikrimi söyleyeyim mi? İnsanlık da Türkiye'de, milliyetçilik de Türkiye'de, Müslümanlık da Türkiye'de, hürriyetçilik de Türkiye'de. Eğer varsa Allah benim ömrümden alıp O'na versin." Kimdir bu "O"? Mehmet Akif'in ömrünü bağışladığı kimdir? Bu kişi Muhittin Nalbantoğlu'na göre Mustafa Kemal Atatürk'tür. Dinciler, dinbâzlar, din tacirleri ve Atatürk düşmanları işkembe-i kübradan atarak böyle bir mektup ve böyle bir ifade yok deseler de bu mektup ve bu ifade (''o'' kişinin Mustafa Kemal Atatürk olduğu), Muhittin Nalbantoğlu’nun 1963 yılında yazdığı ‘’İstiklal Marşı ve Mehmet Akif Ersoy’’ (Veli Yayınları, 1981) adlı kitapta yer alıyor.

Mehmet Âkif, şiir yazmaya Baytar Mektebi'nde öğrenci olduğu yıllarda başlıyor. Balkan Savaşı yıllarından itibaren destansı şiirler yazıyor. İlk büyük destanı, “Çanakkale Şehitleri'ne“ başlıklı şiiri, ikinci büyük destanı ise Bursa'nın işgali üzerine yazdığı “Bülbül“ adlı şiiri oluyor. Üçüncü olarak da yazdığı İstiklal Marşı'nda Kurtuluş Savaşı'nı anlatıyor.

Şairin Safahat adı altında toplanan şiirleri yedi kitaptan oluşuyor. Aslında bu yedi kitap da bir kitaba sığacak büyüklüktedir. Şair, İstiklal Marşı'nı Safahat'a koymuyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: "Çünkü ben onu milletimin kalbine gömdüm".

Mehmet Âkif vatan şairidir, millî şairdir. Arapça, Farsça ve Fransızca biliyor.

Şu birkaç olay kişiliğini daha iyi yansıtıyor;


II. Meşrutiyet’in ilanından hemen sonra arkadaşı rasathane müdürü Fatin Hoca onu, on bir arkadaşı ile birlikte İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye yapıyor. Ancak Mehmet Âkif, üyeliğe girerken edilen yeminde yer alan "Cemiyetin bütün emirlerine, bilâkayd ü şart (kayıtsız şartsız) itaat edeceğim" cümlesinde geçen "kayıtsız şartsız" ifadesine karşı çıkarak, "sadece iyi ve doğru olanlarına'" şeklinde yemini değiştiriyor.

Mehmet Âkif, İttihat Terakki Partisi’nin ilk iktidar yıllarında onların yanında yer alıyor, sonra gidişatı beğenmiyor ve onlardan uzak duruyor. Cinayetlerle ve darbelerle, baskı rejimi kuran ittihatçılar, Mehmet Âkif’in kendilerine karşı olduğunu biliyor. Bir gün, bir ihbar geliyor, sözde bir “fesat cemiyeti”  kurulmuştur, içlerinde Mehmet Âkif de bulunuyor. İhbar, İttihatçıların liderlerinden Kara Kemal’e duyuruluyor, o da hemen polis müdürüne telefon ediyor. Ve diyor ki: “Eğer içinde Âkif varsa, bu fesat cemiyeti değildir.”

Ankara’da yoksul, kış günü paltosu dahi yokken İstiklal Marşını yazması nedeniyle verilen o zaman büyük bir meblağ olan 500 TL ödülü reddediyor. ‘’Bu marş para karşılığı yazılmaz’’ diyor.

Bir meclis çalışmasında mesleğinin baytar olması nedeniyle kendisine ‘Siz baytardınız değil mi?’ diye sataşmak isteyen bir vekile cevaben; ‘Evet efendim, bir rahatsızlığınız mı vardı?’ diye cevap verdiği rivayet ediliyor.

Mehmet Akif Arnavut kökenli olduğu halde kendisine Arnavut denmesini reddederek bilinçli bir şekilde; ‘’'Türk eriyiz, silsilemiz kahraman, Müslümanız, Hakk'a tapan Müslüman. Bizim ana dilimiz, kökenimiz ne olursa olsun biz Türk'üz’’ diye konuşurken Türkiye Cumhuriyeti’nin o zamanki başbakanı ise bir konuşmasında Türk Milletini küçümseyerek ‘’İstiklal Marşı’nı bir Türk mü yazdı? Arnavut yazdı’’ diye Mehmet Âkif’i anlayamadığının bir göstergesi olarak Mehmet Âkif’in reddettiği etnik temele vurgu yaparak konuşabiliyor. (Gazeteler, 28 Aralık 2010) Zaten zamanında Giordano Bruno söylüyor ‘’Anlamak zordur’’ diye. Meraklısı bilir, Bruno’nun sözünün devamı da bulunuyor.

Tarihçi Mithat Cemal Kuntay,  Mehmet Âkif hakkında şunu söylüyor: ‘’İstiklal Marşı şairine, şairi İstiklal Marşı’na yakışıyor.’’

Mehmet Âkif, şahsında adam gibi bir adam, gerçek bir Müslüman örneğini sergiliyor, günümüzün bezirgân dincilerine, din tacirlerine ve dinbâzlarına, hiç mi hiç benzemiyor.

Ruhu şâd olsun…

Osman AYDOĞAN


Yorumlar - Yorum Yaz