• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi7
Bugün Toplam580
Toplam Ziyaret2892410

Gelin canlar bir olalım!


Gelin canlar bir olalım!

27 Nisan 2018

“Gel, gel, ne olursan ol yine gel

İster Kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol, yine gel
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...”

Bu rubaiyi okuyunca hemen aklımıza Mevlâna gelir değil mi? Bu rubai hemen herkes tarafından Mevlâna'nın diye bilinir. Ancak bu rubai Mevlâna’ya ait değildir. Bu rubai Orta Asyalı ünlü sufi Ebu Said-i Ebu’l-Hayr'a aittir. (Bu rubai, Ebu Said-i Ebu’l-Hayr'ın "Rubaiyyat-ı Baba Efdal-i Kasani" adlı eserinde 7 numara ile "Baba Efdal"'in rubasi olarak yer alır. Yakup Şafak, Mevlana'ya Atfedilen Yine Gel Rubaisine Dair, Tasavvuf İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi, 2009)

İlber Ortaylı da Mevlâna'nın hiçbir kitabında bu dizelerin bulunmadığını, bu şiirin Mevlâna'dan sonra ona isnad edildiğini ifade eder. Mevlâna’nın beyitlerinin yer aldığı Divan-ı Kebir nüshalarında bu dizeler başlangıçta yer almışsa da daha sonraki baskılarında hata fark edilerek çıkarılmıştır. Mevlâna’nın  ‘’Mesnevi’’si altı cilt olup, bu rubai Mevlâna’ya ait olmayıp ona atfedilen Mesnevi’nin yedinci cildinde geçmektedir.

Aslında önemli olan bu rubainin Mevlâna'ya ya da Ebu Said-i Ebu’l-Hayr'a ait olup olmaması değildir. Önemli olan birliğin, beraberliğin, hoşgörünün, Allah’ın yarattığı farklılığın zenginlik olarak görülmesinin dörtlük haline getirilmiş olmasıdır.

Mevlâna’ya ait olan bu anlama yakın gerçek rubai ise şu şekildedir:

''Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,

Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz...
Beri gel, beri ! Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...''

Görüldüğü gibi Mevlâna’ya ait diye bildiğimiz “Gel, gel, ne olursan ol yine gel’’ diye başlayan rubainin Mevlâna’ya ait olmaması onun büyüklüğünden, onun insan sevgisinden, onun Allah’ın yarattığı farklılıklara hoşgörüsünden bir şey eksiltmez.

Nam-ı diğer ‘’Şark Bülbülü’’ (ki bu lakabı ona Atatürk vermişti), Diyarbakır Ulu Camii Müezzini Celal Güzelses’in ‘’Yaş Destanı’’ isimli türküsünün son iki dizesi şöyle idi:

"Beni ağlatma ki sen de gülesin,

Hem murada, hem maksuda eresin!.."

Bu sözler Anadolu’nun bin yıllık feryâdı idi, bu sözler Anadolu’nun bin yıllık figânı idi. Hayatın özü de bu sözlerde gizli idi: Beni ağlatma ki sen de gülesin, hem murada, hem maksuda eresin!..

Şeyh Edebali de Osman Gazi’ye söylemez miydi: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!”  Ayet de, Mevlâna da, Ebu Said-i Ebu’l-Hayr da, Şeyh Edebali de aynı şeyleri söylüyor aslında: sevgi, sevgi sevgi...

Tarihçi Cemal Kutay bir TV programında anlatmış; sadrazamın biri padişaha "Kan döneminin bittiğini bu millete inandırmamız lazım" demiş.

Sadrazamın dediği gibi ülkemizde artık kan, kin ve nefret döneminin biteceğini birilerinin bu millete inandırması lazım... 

Nasıl mı?

Cevabı; Mevlâna'da gizli, Ebu Said-i Ebu’l-Hayr da gizli, Hacı Bektaşî Veli'de gizli, Akşemseddin'de gizli, Yunus Emre'de gizli. Cevabı; bu coğrafyanın yetiştirdiği sevgi dolu gönüllerde gizli. Cevabı Şeyh Edebali'nin Osman Gazi’ye söylediğinde gizli... Cevabı insanları güldürüp, hem murada, hem maksuda ermede, erdirmede gizli... Cevabı; yaratılanı yaratandan ötürü, her türlü mezhepten ve etnisiteden uzak kucaklamada, sevmede, hoşgörüde, olduğu gibi kabul etmede gizli... Cevabı; Allah’ın yarattığı farklılığın zenginlik olarak görülmesinde gizli... Cevabı Hakk'ta, hakta, hukukta ve adalette gizli... Cevabı; sevgi de gizli... Cevabı insana saygıda, insana sevgide gizli... 

Eğer biz bu cevabı bulamazsak birbirimizi çiğ çiğ yiyeceğimiz, pusuda bekleyen akbabalara yem olacağımız gizli değil ayan beyan açıktır.... Zaman, artık gaflet uykusundan uyanma zamanıdır!

Gelin canlar bir olalım!

Osman AYDOĞAN

Yorumsuz bir rapor:

Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, 1993 yılında gerçekleşen Birinci Hükümet ve Devlet Başkanları Zirvesi’nde kurulmuştur. Bu anlamda, Komisyon’un kuruluşu herhangi bir Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne dayanmamaktadır.


Komisyon, Avrupa Konseyi’ne üye devletleri ziyaret edip bu ziyaretler sonucunda ülke raporları hazırlamakta ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Komisyon çalışmalarını beş yıllık dönemlerde, yılda dokuz - on ülkeyi ele alacak şekilde sürdürmektedir.

’’Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’'nun (ECRI) 4 Ekim 2016 tarihli 5’nci Türkiye raporu:


‘’Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’'nun (ECRI) 4 Ekim 2016 tarihli 5’nci Türkiye raporunda; 4’üncü raporun 10 Aralık 2010'da yayınlanmasından bu yana, Türkiye’de nefret söyleminin arttığı ve “üst düzey devlet yetkililerinin de bulunduğu resmi görevliler tarafından” daha fazla kullanıldığı belirtildi. Bu durumlara örnek olarak da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve şarkıcı Yıldız Tilbe’nin geçtiğimiz yıllarda TV ya da sosyal medyada kullandıkları bazı ifadeler gösterildi…

Raporda yer alan bazı kısımlar, raporun orjinalinde yer aldıkları sayfa (s.) ve madde sayıları (no.) ile şu şekilde:

“(…) Türkiye’de nefret söylemlerinin büyük çoğunluğu polis ya da yargıya ihbar edilmiyor, ihbar edilenlerin çoğunluğu cezalandırılmıyor. (s.9 son paragraf)

(…) Bunun medya aracılığıyla yayılan olumsuz etkisi sosyal bütünlüğe zarar vermiştir. Bu retoriğe karşı resmi güçlü bir tepki yoktur ve birçok nefret konuşması cezasız bırakılıyor. Nefret söylemine karşı var olan yasaların korunmasız grupları susturmak için kullanıldığı sonucuna varmak mümkün. Birçok medya kurumu etik kurallarına uymuyor ve nefret söylemini yayıyor. Türkiye ırkçı ve homofobik şiddetle ilgili data toplamıyor. (s. 10 ilk paragraf)

(…) Devlet temsilcileri ve her düzeydeki siyasi sorumlularının bu tür söylemlerden vazgeçmeleri gerekiyor. (s.19 no. 30)

(…) Nefret söylemi, 2015 yılındaki seçim kampanyalarında zirve yaptı ve bu tür söylemler toplumda mevcut bölünmeleri daha da arttırıldı. (s.20 no. 32)

(…) 38. ECRI her kademedeki resmi yetkililerin ve siyasi liderlerin nefret söylemine son vermelerini kuvvetle tavsiye eder. Meclis ve hükümet nefret söylemini yasaklayan davranış kuralları benimsemeli ve yetkililer siyasi partileri de benzer şekilde hareket etmeye teşvik etmelidir. Bu davranış kuralları, kuralların çiğnenmesi halinde, görevin askıya alınması ve nefret söyleminin açık ve net bir biçimde kınanması dahil olmak üzere şikayet mekanizmalarını ve yeterli yaptırımları içermelidir. (s.21 no: 38)

(…) Kürtler, Aleviler veya Müslüman olmayan cemaatleri hedef alan nefret söylemlerinin bir yargı organı önünde cezalandırıldığına dair ECRI’nin elinde hiçbir bilgi bulunmamaktadır. (s. 21 no:40)

Raporun yer aldığı ECRI resmi internet adresi:
https://www.coe.int/web/portal/home

Raporun Türkçesi:
https://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/media/uploads/2016/10/27/ecri_turkey_report_5_tr.pdf


 

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz