• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Aşka Dair
Kitaplar
Hikayeler
Kendime Düşünceler
Fotoğraflar
Videolar
İletişim
Site Haritası
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi5
Bugün Toplam951
Toplam Ziyaret2909469

Kitleler psikolojisi


Kitleler psikolojisi

19 Temmuz 2020

Aslen bir hekim olan Gustave Le Bon (1841-1931) tartışmalı bir Fransız sosyolog ve antropologdur. Toplum ve kitle psikolojisi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınır. Kitle psikolojisinde akla gelen ilk isimdir. Le Bon faşist liderlere esin kaynağı olmuş bir sosyal bilimcidir, hatta ırkçı olduğunu öne sürenler de vardır. 

Le Bon özellikle inançların toplumsal hayata olan etkilerini incelemiştir. La Bon’a göre ünlü bir matematikçi ile kunduracı arasında entelektüel karşılaştırma bakımından uçurum bulunabilir fakat ahlak ve inanç bakımından hiç fark yoktur. Le Bon’a göre başlayan devrimler, gerçekte sona eren inançlardır.

Le Bon inançların toplumsal hayata olan etkileri konusundaki incelemesinde şu sonuçlara ulaşır: İnsan kesinlikle mantığı ile hareket etmez. İnsan, heyecanlarının ve duygularını esiridir, bu nedenle çok saçma şeyler yapmaya eğilimlidir. İnsan bir şeye inandı mı artık onun etkisinden çıkması oldukça zordur. Katı inançlar, eleştirinin aklın ve mantığın gelişmesini engeller. İnsanoğlu geçmişte inançsız yaşayamadığı gibi gelecekte de inançsız yaşayamayacaktır.

Ve Le Bon’un bu incelemesinin en önemli sonucu da şudur: ‘’Eğer bir milletin inançlarında bir değişim bir reform, bir devrim başlarsa, toplumsal hayat ve kurumlar da baştan sona değişir.’’

Ve Le Bon bu çalışmasını şöyle bitirir: ‘’Reformlar, bir umudun yerine bir başkasını koymaktan öte hiç bir şey yapmadılar, hiç bir zaman."

Le Bon 1895 yılına kendisine büyük ün kazandıran ve alanının öncü çalışmalarından biri ve en bilinen eseri olan "Kitleler Psikolojisi" (Alter Yayıncılık, 2009) adlı eserini yayınlar. Devrimlerden ve bilhassa Fransız devriminden nefret eden Le Bon her türlü topluluk gibi temsil işlevi gören meclislerin de kitle psikolojisini yansıtan bir "kalabalık" olduğunu savunur. Ona göre bireyin zekâ seviyesiyle orantılı kararlar almasını önleyen "yığın psikolojisi"; sendikaların, siyasî partilerin ve bilhassa meclislerin çalışmasına egemen olarak Batı uygarlığının çöküşünü hazırlar... 

Le Bon’a göre milletlerin kaderi kitlelerin ruhunda hazırlanıyor. Ve etkili liderler de kitlelerin ruhunu içgüdüsel olarak bilen psikologlar arasından çıkıyor. Kitlelerin ruhunu iyi tanıdıkları için onlara kolaylıkla hâkim oluyorlar.

Le Bon 125 yıl öncesinden "Kitleler Psikolojisi" eserinde şöyle yazıyordu:

* Milletlerin kaderi artık hükümdar divanlarında değil, kitlelerin ruhunda hazırlanmaktadır.

* Kavimlerin kaderini hükümetler değil, kendi karakterleri tayin eder. Kavimler her zaman karakterleriyle yönetilirler.

* Kitleler bir dereceye kadar uyuyan bir insana benzerler.

* Kitle psikolojisiyle bütünleşmiş insan fikri bağımsızlığını yitirir ve duyguları; cimriyi cömerde, münkiri mümine, korkağı kahramana çevirecek kadar değişime uğrar.

* Kitleler kuvvete saygı duyarlar, kitlelerin yönelimleri ve sevgileri her zaman iyi yöneticilere değil, kendilerini baskı altında tutan zorbalara olmuştur.

* Zayıf bir hükumete karşı ayaklanmaya hazır olan kitle, kuvvetli bir hükumet karşısında esir gibi eğilir. 

* Kitlenin ruhuna daima hâkim olan hürriyet ihtiyacı değil, esirlik ihtiyacıdır. İtaate susadıkları için liderleri olduğunu söyleyen kimsenin ardından gidiyorlar.

* Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Hoşlarına gitmeyen mantıksızlıklar karşısında, gerçek dışı eğer kendilerini çekerse, bunu ilahlaştırarak buna yönelmeyi daha üstün tutarlar. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hâkim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlar da onların kurbanı olur. Kitlelere, hükmetmenin en iyi yolu, onların bilinçaltındaki hayalleri canlandırmaktır. Kitleler hayallerle düşünür, kitlelerin hayalleri devlet adamlarının kudretinin temelleridir. Kitlelerin hayal gücü üzerine etki etmek sanatı, onları idare etmek sanatıdır.

* Mucizeler ve efsaneler, gerçekte uygarlıkların asıl destekleridir. Görünüşler ve gösterişler tarihte gerçeklerden daha fazla rol oynamıştır. Gerçekte olmayan gerçek olana üstün gelmiştir. İnsanlar üzerinde büyük etkileri olan kişiler hakiki kahramanlar değil, efsaneleşmiş kahramanlardır. 

* Kitlelerin kendilerine kabul ettirilmiş fikirleri vardır, muhakeme mahsulü fikirleri hiç yoktur.

* Kitlelerin genel karakterlerini parlamentolarda da aynen buluruz; düşüncelerdeki basitlik, çabuk hiddetlenme, telkine yeteneklilik, duygularda aşırılık, önderlerin güçlü nüfuzu.

* Kitle, çobanından vazgeçemeyen bir sürüdür.

* Vatandaşların artan kayıtsızlığı ve acizliği ile hükümetlerin rolü daha fazla büyümeye başlar.

*  Bugünkü kitle oluşumlarında insanların zihniyetleri aşağı seviyededir.

* İddia ve tekrar, hayatta yarışabilmek için en güçlü araçlardır. Bununla beraber iddianın gerçek bir etki meydana getirmesi için mümkün olduğu kadar aynı kelimelerle tekrar edilmesi gerekir. Napolyon ‘'biricik ciddi söz sanatı tekrardır’' demiştir. İddia olunan şey tekrar edilmek suretiyle sonunda kanıtlanmış bir gerçek gibi kabul edilebilecek kadar ruhlara yerleşir.

* Seçmenler düşüncelerinin ve gururlarının beğenildiğini ve okşanıldığını görmek isterler. Aday olan kimse seçmenlerini pek fazla övmeli ve en olmayacak şeyleri vadetmekten çekinmemelidir. Rakip adaya gelince, onun en rezil bir kimse olduğunu, birçok cinayetler işlediğini, herkesçe bilindiğini, iddia, tekrar ve sirayet yollarıyla ortaya koyarak seçmenler karşısında itibarını kırmalıdır. Burada ispata ve delile benzer bir şey aramaya da gerek kalmaz. Eğer rakip olan aday kitle psikolojisini iyi bilmiyorsa, kendisine karşı kullanılan iftiralara, o iftiralar oranında sözler sarf edeceği yerde birtakım ispatlarla karşılamaya kalkarsa, o andan itibaren kazanma şansını kaybetmiş olur.

* Napolyon, devlet şurasında şu konuşmayı yapıyordu: “Vende Savaşı'nı kendimi Katolik göstererek kazandım, daha sonra kendimi Müslüman göstererek Mısır’a yerleştim, Papa'nın nüfuzunu yaymaya taraftar biri gibi göstererek de İtalya'da papazları elde ettim. Eğer Yahudi bir kavme hükmetseydim Süleyman’ın mabedini yeniden inşa ederdim.''

Ve koca kitap şöyle biter: ‘’Bir ideal etrafında toplanarak uygarlık oluşturmak ve ideal gücünü yitirince çözülüp dağılmak; işte bir milletin hayat seyri bundan ibarettir.’’ Üzerinde derin derin düşünülmesi gereken bir sözdür bu söz...

Floransalı siyasetçi ve yazar Niccolo Machiavelli tarafından yazılmış politika hakkında bilimsel bir inceleme olan ’’Prens’’ (Can Yayınları, 2010) Le Bon’un bu kitabı ile beraber okunmalıdır diye değerlendiriyorum.

İngiliz yazar Alain de Botton ''Statü Endişesi'' (Sel Yayıncılık, 2005) isimli kitabında da Le Bon’u desteklercesine şöyle derdi: ''Gelişmemiş kültürlerde, oturmamış kişiliklerde insanlar, kendilerini hor gören, hâkir gören kişilerin dikkatini çekmek için daha çok çaba harcarlar.''

Gustave Le Bon, Machiavelli ve Alain de Botton Merih gezegeninde yaşayan bir kavmi anlatmışlardır... Bunların ve anlattıklarının, bizim coğrafyamızla ve bizim kültürümüzle heç mi heç bir ilgisi yohtur!... 

Arz ederim...

Osman AYDOĞAN



Yorumlar - Yorum Yaz